İsrail İle İlgili Stratejik Değerlendirmeler ve Haberler

Başlatan the demons, 01 Nisan 2009, 18:37:07

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

BM saldırıyı soruşturacak mı?
BM Güvenlik Konseyinin İsrail'in Gazze'ye yardım taşıyan gemilere yaptığı saldırıyı kınayan ve soruşturma açılmasını isteyen bildirisi, BM gündeminin ilk sıralarında yer alıyor.
03 Haziran 2010 Perşembe, 15:21:02

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Türkiye, Konseyin kabul ettiği başkanlık bildirisi doğrultusunda İsrail'in saldırısıyla ilgili olarak uluslararası bir soruşturma komisyonunun kurulmasını istiyor.

Gazze'deki ablukaya karşı çıkan Arap ülkelerinin temsilcileri, Türkiye'ye  güçlü destek verirken, ABD tarafı soruşturmanın İsrail tarafından yapılabileceği yönünde açıklamalarda bulunuyor.

BM kulislerinde başkanlık bildirisinin kabulünün ardından "İsrail'in ilk kez bu kadar net ve güçlü bir biçimde kınandığı, bu yüzden Arap ülkelerinin yıllardır yapamadığını Türkiye'nin yaptığı" konuşulurken, diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre Konseyin diğer üyeleri müzakerelerde Türkiye'ye büyük destek verdiler ve toplantı sonunda gelip Türkiye'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Ertuğrul Apakan başkanlığındaki Türk heyetini tebrik ettiler.

BİLDİRİYE VE KABULÜNE İLİÞKİN ÖNEMLİ UNSURLAR

İsrail'in saldırısının ardından Türkiye'nin talebiyle ABD'de tatil olan 31 Mayıs "Anma Günü"nde acil toplanan Güvenlik Konseyi, basına kapalı ve açık toplantılar düzenleyerek, 13 saat içinde bir başkanlık bildirisi üzerinde anlaşma sağladı.

Diplomatik kaynaklardan edinilen bilgiye göre, müzakereler genelde Güvenlik Konseyinin en etkili daimi üyesi olan ABD ile Türkiye arasında devam etti. İki taraf, zorlu bir müzakere sürecinin ardından son derece önemli bir bildiriyi kabul etti.

Müzakereler devam ederken BM kulislerinde, Türkiye gibi Güvenlik Konseyinin geçici bir üyesinin 13 saat devam eden müzakereler boyunca ABD'ye karşı direnmesinin, Konseyin tarihinde belki de hiç görülmemiş son derece ender bir durum olduğu konuşuldu. Ayrıca ABD'nin İsrail'i sivillere saldırısından dolayı "açıkça kınamadığı" yönünde basına sızan haberler, pek çok ülkenin gazetecileri tarafından da üzüntüyle karşılandı. BM'ye akredite gazeteciler 13 saat boyunca kesintisiz şekilde BM'nin kapalı kapıları ardında neler konuşulduğunun yanıtı almaya çalıştı.

ABD "EVET" DEDİ Mİ?

Bildirinin en çok dikkat çeken bölümlerinden biri olan ilk paragrafta, "İsrail'in uluslararası sularda gemilere karşı askeri operasyon uygulayıp güç kullandığını ve bu güç kullanımı sırasında can kaybı ve yaralanmalar olduğunu" teyit etmesi oldu. Konsey, can kaybından ve yaralanmalardan dolayı "derin üzüntü" duyduğunu, bu eylemleri kınadığını da belirterek, ölenlerin ailelerine baş sağlığı diledi.

Konsey tarihinde, özellikle "kınama" ve "İsrail" kelimelerinin aynı paragraf içinde geçtiği bildiriler ve kararların ABD tarafından kabul edilmediği bilinen bir gerçekken, uzun süren müzakereler sonucunda ABD'nin buna "Evet" demiş olabilmesi büyük başarı olarak nitelendirildi.

Bildirinin dikkat çekici bir başka yanı ise "ölü, yaralı ve siviller ile yardım taşıyan gemilerin derhal geri dönmelerine izin verilmesi ve insani yardımların Gazze'ye ulaştırılmasının talep edilmesi" oldu.

Konsey bildirisinin diğer bir önemli unsuru da saldırıyla ilgili "uluslararası standartlara uygun, acil, tarafsız, güvenilir ve şeffaf bir soruşturma yürütülmesi" çağrısı oldu. Bu konuda Konsey "kararlarının" ardından en önemli irade belgesi olan "başkanlık bildirisi" kabul edilmesinin son derece önemli bir gelişme olduğuna işaret eden diplomatik kaynaklar, böylece soruşturma açılması hususunun ABD dahil 15 üye ülkenin uzlaşmasıyla kabul edildiğini söylediler.

"Türkiye'nin vatandaşlarının ilk defa bir başka ülkenin iradi saldırısına maruz kaldığını" vurgulayan diplomatik kaynaklar, yürütülecek soruşturmanın "tarafsız, güvenilir ve şeffaf" olması, "uluslararası ve bağımsız bir soruşturma komisyonunun" oluşturulması gerektiğini belirtiyor.

Konsey bildirisinin ardından gazetecilere açıklama yapan Konseyin dönem başkanı Meksika daimi temsilcisi Claude Heller de bu görüşü savunarak, "tarafsız" tanımlamasıyla "bağımsız" tanımlamasının eş anlamda olduğunu ve soruşturmanın BM gözetiminde yapılması gerektiğini söylemişti. BM'de bugün düzenlediği basın toplantısında sorular üzerine aynı tutumunu koruduğunu ifade eden Heller, olayın mutlaka soruşturulması gerektiğini, bu kapsamda da Genel Sekreterin sorumluluğu olduğunu ifade etti.

AA Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Türkleri bırakalım oyunlarını oynasınlar
               
Jerusalem Post    
3 Haziran 2010

Nachman Shai Jerusalem Post'ta yayımlanan makalesinde, 'Þu an yangına körükle gitmek iyi bir fikir değil. Ama istersek memnuniyetsizliğimizi gelecekte Türk büyükelçisinin sandalyesini bir beş santimetre daha alçaltarak gösterebiliriz' yorumunu yaptı.

Pazartesi sabahı Gazze'ye yardım götüren filoda yer alan gemilerden Mavi Marmara'ya yapılan baskının İsrail-Filistin çatışmasında tarihi bir dönüm noktası olma ihtimali var.

Gazze'ye giden gemileri engellemeye hakkımız olduğu açık. Uygulanan abluka 2007 yılında Gazze Þeridi'nde kontrolü şiddetle ele geçiren Hamas'ı izole etme politikasının bir parçası. Özellikle Hamas'ın İsrail askeri Gilad Þalit'i esir alması ve 2008'in sonu 2009'un başlarında düzenlenen Dökme Kurşun Operasyonu öncesi ve İsrail üzerine gönderdiği füzeler dikkate alınması gereken hususlar.

Ama gemilere baskın yapmak tek yol muydu? Gemilere daha erken müdahale ederek güç kullanmadan onları yollarından çeviremez miydik? Bu soruların cevabı detaylı raporlar sonucunda açıklanacak.

"BIRAKALIM TÜRKLERİ OYUNLARINI OYNASINLAR"

Uluslararası eleştirileri ve soruşturma baskısını durdurmak için, İsrail'in inisiyatifi ele almasını ve bir komite kurmasını öneriyorum.

Türklere gelince, onları bırakalım ve bağırıp çağırarak kendi başlarını döndürsünler. Onların korkunç ifadelerine cevap vermek zorunda değiliz. Eleştirileri yutmalı, derin bir nefes almalı ve onların kamusal oyunlarını oynamalarına izin vermeliyiz.

Onlarla herhangi bir doğrudan yüzleşme tüm bağların çok daha kötüleşmesine neden olabilir. Bu durum gerçekleşirse kaybedeceğimiz çok daha fazla şey olur. Bu sadece diplomasi alanında değil, Türkiye ile gözden geçirilmesi gereken çok önemli ekonomik ve güvenlik hususları barındıran ilişkilerimiz için de geçerli.

Zaten yangına körükle gitmek iyi bir fikir değil. Memnuniyetsizliğimizi gelecekte bir zaman, Türk büyükelçisinin koltuğunu bir beş santim daha alçaltarak gösterebiliriz.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın halkını memnun etmek için yaygara yapmaktan başka bir seçeneği yok. Bu onların iç politika meselesi. Bizler de onların bu oyunu oynamalarına izin vermeliyiz. Birçok insanın organizatörlerin istediğini aldığını düşünmesine rağmen, bunun aksini söylemek de mümkün.

Unutulmamalı ki dokuz kişi öldü ve Gazze ablukası devam ediyor. Dolayısıyla,söylenenlerin aksine filo büyük bir başarı elde etmiş olmayabilir. Bu sefer sadece haklı olmamız değil, akıllı olmamız da gerekiyor.

İSRAİL KOMİTE KURMALI

İsrail Güvenlik Güçleri'nin kendi kıyılarında değil ancak açık sularda operasyon düzenlemesi sorulara neden oluyor. Operasyon şartları gereği gecenin karanlığına gizlenmek sürpriz baskın için gerekliydi ancak uluslararası hukuk üzerine kurulu bir dünyada kendi kara sularımızın dışında operasyon düzenlemek önemli yasal sorunlar oluşturuyor.

Prensip gereği, Savunma Bakanı Ehud Barak'ın Genelkurmay Başkanı ve Donanma Kumandanı'yla bir basın toplantısı düzenleyerek olaya açıklık getirmesi yerinde bir tercih olacaktı. Zira filo baskını gibi olayların ilk saatleri, basın kampanyasının kaderini belirlemek açısından kritik ve belirleyici öneme sahip. Yine de ilk saatlerde yaşanan olaylar hakkında bir ön açıklama yapmak ve gelişmeleri adım adım vermek daha iyi olacaktı.

Giderek artan uluslararası eleştiriyi durdurmak ve bir soruşturma için bastırmak adına ben, İsrail'in ilk adımı atmasını ve Yüksek Mahkeme eski başkanı Aharon Barak tarafından başkanlığı yapılan bir komite kurulmasını öneriyorum. Bu komiteye çatışmaya ve ardından gelen hükümet tepkisine neden olan kararları ve operasyonel prosedürleri inceleme yetkisi verilmeli.

Eğer uluslararası baskıya boyun eğmek yerine onu püskürtmek istiyorsak, bu planı benimsemeliyiz.

*Nachman Shai, Kadima Partisi'nden milletvekili ve eski İsrail ordusu sözcüsü. Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Eğer İsrail bu gemiye de müdahale ederse!

03 Haziran 2010 Perşembe 16:45
Gazze'ye insani yardım taşıyan ve içinde 15 İrlandalı gönüllünün bulunduğu gemiden mesaj var!

Gazze'ye insani yardım taşıyan ve içinde 15 İrlandalı gönüllünün bulunduğu "Rachel Corrie" adlı geminin mürettebatının, İsrail askerlerinin müdahalesi halinde direniş göstermeyeceği açıklandı.

"İrlanda-Filistin Dayanışma Kampanyası" adlı örgütün sözcüsü Kevin Squires, AFP'ye yaptığı açıklamada, 1976 yılında Nobel Barış Ödülüne layık görülen Kuzey İrlandalı Mairead Maguire ile eski BM yetkilisi Denis Halliday'in de bulunduğu "MV Rachel Corrie"nin günde yaklaşık 200 deniz mili ilerlediğini söyledi.

Squires, "Dolayısıyla cumartesi ulaşmayı düşünüyorlar. Sanırım oraya gününde varmak istiyorlar, bu durumda belki hızlanır belki de yavaşlarlar" dedi.

İsrail'in müdahale etmesi halinde yolcu ve mürettebatın nasıl hareket edeceğinin sorulması üzerine de sözcü, "Oturacaklar ve kollarını kaldırmayacaklar. Oturacaklar ve gözaltına alınmaya izin verecekler" yanıtını verdi.

İrlanda hükümeti, dün İsrail'i geminin geçişine izin vermeye çağırmış, olası müdahale durumunda İsrail hükümetinin "çok ciddi sonuçlarla karşılaşacağı" uyarısında bulunmuştu.

Gemide 750 ton kadar yardım malzemesi bulunuyor. Malzemeler arasında çimentonun da yer almasının ise sorun çıkarmasından endişe ediliyor.

http://www.internethaber.com/eger-israil-bu-gemiye-de-mudahale-ederse-257835h.htm Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Gazze'ye giden İHH gemilerine İsrail müdahalesi halen tartışılıyor. Peki İsrail'in müdahalesi uluslararası hukuk açısından ne ifade ediyor. Konuyu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Elemanı Reşat Volkan Günel değerlendirdi:

Uluslararası Hukuk çok şey diyor ama biz doktrine de fazla girmeden biraz şeytanın avukatlığını yapalım;

1) Deniz hukukunda genel kural açık denizlerin serbestliğidir. Temel bir belge niteliğinde Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre genel olarak 3 tip gemi görüyoruz. Savaş gemisi – Kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemisi – Ticari gemi (Kapsamı geniş). Devlet/Savaş gemileri açık denizde dokunulmazlık sahibidir. Geri kalan "sivil gemiler" için diyelim, seyrüsefer serbestisi söz konusu. Ancak şunu da sorgulayalım, Açık denizlerin serbestliği ilkesinin temeli, sömürgeci devletlerin rahatça ticaret yapabilmesine dayanır. Devletlerin ortak menfaati nedeniyle bu uluslararası hukuk kuralı kutsallaşmıştır. Meğer ki bir devlet için yaşamsal çıkarlar orataya çıksın. Ancak tabii ki Mavi Marmara seyrüsefer serbestisinden yararlanacaktır.

Bu çerçeve dışında düşünüldüğünde ise bu gemi nasıl bir gemidir? İnsani yardım gemisi deniliyor.. Bu hakkı ona kim vermiştir? BM Barış gücü ve Kızıl haç örgütü devletlerden yetki almak için ve onlar tarafından tanınabilmek için boşuna mı uğraşmaktadır? Buna göre söz gelimi herkes ellini kolunu sallayıp ben insani hareket için geliyorum diyerek istediği örgüte istediği yerde yardıma gidebilir mi? Mesela Türkiye böyle bir taleple karşılaşsa ne yapar?

2) BM Deniz hukuku sözleşmesi 110. madde, savaş gemilerinin Açık denizdeki yabancı gemileri ziyaret hakkını düzenler. Buna göre, Sözleşme'nin 110 (d) bendi "Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa barış zamanında dahi gemiye ziyaret hakkı doğar" demektedir...

92. madde 2. bend der ki; "İki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden ve bunları işine geldiği gibi kullanan bir gemi, bu tabiiyetlerden hiç birini diğer devletlere karşı ileri süremez ve tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem görür".

Mavi Marmara Komor bandıralı tescilli ama görüntülere göre Türk bayrağı çekmiş bir gemidir. Bu hileli durum bile İsrail savaş gemisi mürettebatının gemiye çıkması için haklı bir sebep yaratabilir.






Vessel Name Flag Type System
MAVI MARMARA THE UNION OF COMOR PASSENGER/CRUISE INMARSAT C SYSTEM
Numbers: 461695211 [Inmarsat C Text / Data]
461695210 [Inmarsat C Text / Data]
Showing matching number(s) 1-2 of 2
Geminin sicili için bknz. http://www.ship.gr/inmarsat/index.htm

3) Kaldı ki, Uluslararası hukukta en temel ayrımlardan biri savaş hukuku-barış hukuku ayrımıdır. Haklı veya haksız, Gazze bölgesi şu an için fiilen İsrail Devleti'nin kontrolünde bir savaş bölgesidir.

Bu bağlamda her ne kadar yazılı bir hukuk kuralı olmasa da devletlerin uygulamaları çerçevesinde, savaş bölgesine yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, savaşan taraflar müdahalede bulunabilmektedir. Evet önleyici bir müdahale ve açık denizde ancak Mavi Marmara açıkça nereye gideceğini de beyan ediyor...

O halde, Gazze'ye yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, İsrail devleti savaş hukuku kuralları çerçevesinde müdahale edebilir. Bugün aynı olay Türkiye'nin başına gelse diye ne olur diye mahallemizin manavına sordum, "Taşlarız hocam tabii ki gemiyi" dedi..

4) Açık Denizlerde Bayrak Devletinin Yargı Yetkisinden bahsederiz. Mavi Marmara ise, Komor Cumhuriyeti Bayraklı bir Komor gemisidir. Bu gemiye videolarda gördüğümüz Türk bayrağı çekilmiş resimler yanıltmasın. Türkiye'nin bu gemi üzerinde yargı yetkisi yoktur. Ancak olan olaylarda kendi vatandaşına karşı suç işlendiği iddiası ile Türk Ceza Kanunu'na göre sorumluların şahsı hakkında Türk mahkemelerinde yargılamaya gidilebilir. Sorumlular (israil askerleri ve komuta edenler) Türkiye'ye gelmediği sürece de böylesi bir ceza yargılaması somut bir sonuç ifade etmez.

Diğer yandan, devletler hukuku bağlamında devletlerin egemenlik amacı ile yaptığı fiillerden ötürü hiçbir devlet yabancı bir mahkemede yargılanamaz.

Bu bağlamda İsrail Devleti hiçbir surette Türk mahkemelerinde yargılanamaz. İsrail askeri egemenlik amacı ile hareket etmiştir.

Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek meselesi ise her iki devletin rızası ile kullanılabilecek bir seçenektir, şikayet mercii değildir.

5) Savaş hukukunda sivilleri öldürmek kesinlikle yasaktır diye bir hüküm yoktur. Savaş hukukuna göre kural, sivillere en az zararı vermek yükümlülüğüdür. Mesela savaş hukuku kurallarını düzenleyen 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek ve Uluslararası Silahlı Çatışmaların Kurbanlarına İlişkin Protokol 57. madde 2. fıkra "sivil halktan ölümlerin, sivillerde yaralanmaların ve sivil karakterdeki objelerde hasarların vuku bulmasının engellenmesi ya da her halükarda en aza indirilmesi" der...

Bu durumda İsrail eğer o gemiye torpil atarak batırsaydı kesinlikle orantısız güçten bahsedilebilirdi.
Fakat buradaki olayda orantısız güç meselesi dahi belirsizdir. (Herhangi bir soruşturmada, görüntülerdeki demir çubuklarla silahlı askere saldırmak onları denize atmak fiilleri de meşru müdafaa açısından bu aşamada değerlendirilmeye alınır)

6) İHH denilen örgüt milli görüşçüdür. Kayıp Trilyon davası ile yakın ilişkileri iddia edilmektedir. İyice araştırılmalı.. Altından bir Deniz Feneri çıkacağı kesindir.

Diğer yandan FKÖ ve HAMAS da farklı örgütlerdir. FKÖ "ben laik bir Filistin devleti kuracağım" diyor. Bugün Gazze'de tecrit edilen Hamas ise "ben şeriat devleti kuracağım" diyor. Ayrıca Türkiye'nin de altına imza koyduğu belgelere göre Hamas bir terör örgütüdür.

Reşat Volkan Günel
Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı
Öğretim Elemanı

Odatv.com


Alıntı yaptığım yazıdan yorumlarsam; filistin halkının en büyük düşmanı bu hamascılar, milli görüşcüler vb olmalıdır. Çünkü abd bölgede iki ayrı devletli çözüm istiyor ve bunun için israile baskı uyguluyor, hatta obama bu yüzden tehdit bile alıyormuş. Akıllı insan ayıyla kavga etmez. Filistinlilerin israille kavga etmesi de buna benziyo. Nasıl rusya gürcisatanı perişan etti işte filistinlilerinde sittin sene başına gelecek olan odur. Ve birileri de bu gerginlikten oy,para vb gibi rantlar sağlıyorsa bilin ki o insanlar sizin iyiliğinizi istemez. En mantıklı çözüm FKÖ ye ve abd ye laik bir filistin devleti kurulması konusunda destek vermektir. Ama bu yobazlar buna da karşı çıkar neden? kurulacak filistin devletinin içinde kudüs olmayınca o devleti de kabul etmezler. Yobazlıktan akan kanı düşünmezler. Nasıl olsa akan kendi kanları değil ya!
Türkiye laik bir filistin devletinin kurulması için her türlü desteği sağlamalıdır. Devlet kurulsun akan kan dursun, varsın olsun içinde kudüs olmasın.Ondan sonra kudüsün özerk bir bölge olması, BM barış gücü tarafından korunan dini ve turistik amaçlı olarak vizesiz girilebilen özerk bir bölge olması için hıristiyanlarında desteği alınarak çalışma yapılmalı bunun mücadelesi verilmelidir.
Yoksa bu savaş böyle sürüp gider, filistin halkı sürekli ezilen taraf olarak kalır birileride bunun üzerinden hem siyaset yapar hem de rant elde eder.

Bu arada akp nin gerçek yüzünü hamas mı, fkö mü tercihini yaparken görmüş olduk. Demokrasi ve cumhuriyetin temelinde laiklik vardır. Avrupa bunu öğrenirken milyonlarca insan öldü, doğum sancısı gibi çok acı dolu bir süreçten geçtiler ve sonunda bir evlatları oldu; laiklik!!!!!!!!!!!
Þimdi ona gözleri gibi bakıyolar, çünkü biliyolar ki onu kaybederlerse o karanlık çağlar geri dönebilir...
Biz  ise evladımızı saki yetimhaneden almış gibiyiz, bugüne kadar da hiç kaybetmediğimiz için de değerini bilmiyoruz.
İnşallah da hiç bilmek zorunda kalmayız!!!!

Mesajı Paylaş

Alıntı yapılan: shadowww - 04 Haziran 2010, 12:26:26


Bu arada akp nin gerçek yüzünü hamas mı, fkö mü tercihini yaparken görmüş olduk. Demokrasi ve cumhuriyetin temelinde laiklik vardır. Avrupa bunu öğrenirken milyonlarca insan öldü, doğum sancısı gibi çok acı dolu bir süreçten geçtiler ve sonunda bir evlatları oldu; laiklik!!!!!!!!!!!
Þimdi ona gözleri gibi bakıyolar, çünkü biliyolar ki onu kaybederlerse o karanlık çağlar geri dönebilir...
Biz  ise evladımızı saki yetimhaneden almış gibiyiz, bugüne kadar da hiç kaybetmediğimiz için de değerini bilmiyoruz.
İnşallah da hiç bilmek zorunda kalmayız!!!!


hocam tüm avrupayı karıştırmasan daha doğru olur sanırım malüm biz  ve  fransa dışında laik başka bir ülke yok malesef Mesajı Paylaş
Mevzu Bahis Vatansa Gerisi Teferruattır..!!!

Alıntı yapılan: shadowww - 04 Haziran 2010, 12:26:26
Gazze'ye giden İHH gemilerine İsrail müdahalesi halen tartışılıyor. Peki İsrail'in müdahalesi uluslararası hukuk açısından ne ifade ediyor. Konuyu Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı Öğretim Elemanı Reşat Volkan Günel değerlendirdi:

Uluslararası Hukuk çok şey diyor ama biz doktrine de fazla girmeden biraz şeytanın avukatlığını yapalım;

1) Deniz hukukunda genel kural açık denizlerin serbestliğidir. Temel bir belge niteliğinde Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi'ne göre genel olarak 3 tip gemi görüyoruz. Savaş gemisi – Kamu hizmetine tahsis edilmiş devlet gemisi – Ticari gemi (Kapsamı geniş). Devlet/Savaş gemileri açık denizde dokunulmazlık sahibidir. Geri kalan "sivil gemiler" için diyelim, seyrüsefer serbestisi söz konusu. Ancak şunu da sorgulayalım, Açık denizlerin serbestliği ilkesinin temeli, sömürgeci devletlerin rahatça ticaret yapabilmesine dayanır. Devletlerin ortak menfaati nedeniyle bu uluslararası hukuk kuralı kutsallaşmıştır. Meğer ki bir devlet için yaşamsal çıkarlar orataya çıksın. Ancak tabii ki Mavi Marmara seyrüsefer serbestisinden yararlanacaktır.

Bu çerçeve dışında düşünüldüğünde ise bu gemi nasıl bir gemidir? İnsani yardım gemisi deniliyor.. Bu hakkı ona kim vermiştir? BM Barış gücü ve Kızıl haç örgütü devletlerden yetki almak için ve onlar tarafından tanınabilmek için boşuna mı uğraşmaktadır? Buna göre söz gelimi herkes ellini kolunu sallayıp ben insani hareket için geliyorum diyerek istediği örgüte istediği yerde yardıma gidebilir mi? Mesela Türkiye böyle bir taleple karşılaşsa ne yapar?

2) BM Deniz hukuku sözleşmesi 110. madde, savaş gemilerinin Açık denizdeki yabancı gemileri ziyaret hakkını düzenler. Buna göre, Sözleşme'nin 110 (d) bendi "Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa barış zamanında dahi gemiye ziyaret hakkı doğar" demektedir...

92. madde 2. bend der ki; "İki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden ve bunları işine geldiği gibi kullanan bir gemi, bu tabiiyetlerden hiç birini diğer devletlere karşı ileri süremez ve tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem görür".

Mavi Marmara Komor bandıralı tescilli ama görüntülere göre Türk bayrağı çekmiş bir gemidir. Bu hileli durum bile İsrail savaş gemisi mürettebatının gemiye çıkması için haklı bir sebep yaratabilir.






Vessel Name Flag Type System
MAVI MARMARA THE UNION OF COMOR PASSENGER/CRUISE INMARSAT C SYSTEM
Numbers: 461695211 [Inmarsat C Text / Data]
461695210 [Inmarsat C Text / Data]
Showing matching number(s) 1-2 of 2
Geminin sicili için bknz. http://www.ship.gr/inmarsat/index.htm

3) Kaldı ki, Uluslararası hukukta en temel ayrımlardan biri savaş hukuku-barış hukuku ayrımıdır. Haklı veya haksız, Gazze bölgesi şu an için fiilen İsrail Devleti'nin kontrolünde bir savaş bölgesidir.

Bu bağlamda her ne kadar yazılı bir hukuk kuralı olmasa da devletlerin uygulamaları çerçevesinde, savaş bölgesine yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, savaşan taraflar müdahalede bulunabilmektedir. Evet önleyici bir müdahale ve açık denizde ancak Mavi Marmara açıkça nereye gideceğini de beyan ediyor...

O halde, Gazze'ye yönelen ve açıkça rotasını buraya kıran bir gemiye açık denizde de (uluslararası sular) olsa, İsrail devleti savaş hukuku kuralları çerçevesinde müdahale edebilir. Bugün aynı olay Türkiye'nin başına gelse diye ne olur diye mahallemizin manavına sordum, "Taşlarız hocam tabii ki gemiyi" dedi..

4) Açık Denizlerde Bayrak Devletinin Yargı Yetkisinden bahsederiz. Mavi Marmara ise, Komor Cumhuriyeti Bayraklı bir Komor gemisidir. Bu gemiye videolarda gördüğümüz Türk bayrağı çekilmiş resimler yanıltmasın. Türkiye'nin bu gemi üzerinde yargı yetkisi yoktur. Ancak olan olaylarda kendi vatandaşına karşı suç işlendiği iddiası ile Türk Ceza Kanunu'na göre sorumluların şahsı hakkında Türk mahkemelerinde yargılamaya gidilebilir. Sorumlular (israil askerleri ve komuta edenler) Türkiye'ye gelmediği sürece de böylesi bir ceza yargılaması somut bir sonuç ifade etmez.

Diğer yandan, devletler hukuku bağlamında devletlerin egemenlik amacı ile yaptığı fiillerden ötürü hiçbir devlet yabancı bir mahkemede yargılanamaz.

Bu bağlamda İsrail Devleti hiçbir surette Türk mahkemelerinde yargılanamaz. İsrail askeri egemenlik amacı ile hareket etmiştir.

Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek meselesi ise her iki devletin rızası ile kullanılabilecek bir seçenektir, şikayet mercii değildir.

5) Savaş hukukunda sivilleri öldürmek kesinlikle yasaktır diye bir hüküm yoktur. Savaş hukukuna göre kural, sivillere en az zararı vermek yükümlülüğüdür. Mesela savaş hukuku kurallarını düzenleyen 12 Ağustos 1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerine Ek ve Uluslararası Silahlı Çatışmaların Kurbanlarına İlişkin Protokol 57. madde 2. fıkra "sivil halktan ölümlerin, sivillerde yaralanmaların ve sivil karakterdeki objelerde hasarların vuku bulmasının engellenmesi ya da her halükarda en aza indirilmesi" der...

Bu durumda İsrail eğer o gemiye torpil atarak batırsaydı kesinlikle orantısız güçten bahsedilebilirdi.
Fakat buradaki olayda orantısız güç meselesi dahi belirsizdir. (Herhangi bir soruşturmada, görüntülerdeki demir çubuklarla silahlı askere saldırmak onları denize atmak fiilleri de meşru müdafaa açısından bu aşamada değerlendirilmeye alınır)

6) İHH denilen örgüt milli görüşçüdür. Kayıp Trilyon davası ile yakın ilişkileri iddia edilmektedir. İyice araştırılmalı.. Altından bir Deniz Feneri çıkacağı kesindir.

Diğer yandan FKÖ ve HAMAS da farklı örgütlerdir. FKÖ "ben laik bir Filistin devleti kuracağım" diyor. Bugün Gazze'de tecrit edilen Hamas ise "ben şeriat devleti kuracağım" diyor. Ayrıca Türkiye'nin de altına imza koyduğu belgelere göre Hamas bir terör örgütüdür.

Reşat Volkan Günel
Marmara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Uluslararası Hukuk Anabilim Dalı
Öğretim Elemanı

Odatv.com


Alıntı yaptığım yazıdan yorumlarsam; filistin halkının en büyük düşmanı bu hamascılar, milli görüşcüler vb olmalıdır. Çünkü abd bölgede iki ayrı devletli çözüm istiyor ve bunun için israile baskı uyguluyor, hatta obama bu yüzden tehdit bile alıyormuş. Akıllı insan ayıyla kavga etmez. Filistinlilerin israille kavga etmesi de buna benziyo. Nasıl rusya gürcisatanı perişan etti işte filistinlilerinde sittin sene başına gelecek olan odur. Ve birileri de bu gerginlikten oy,para vb gibi rantlar sağlıyorsa bilin ki o insanlar sizin iyiliğinizi istemez. En mantıklı çözüm FKÖ ye ve abd ye laik bir filistin devleti kurulması konusunda destek vermektir. Ama bu yobazlar buna da karşı çıkar neden? kurulacak filistin devletinin içinde kudüs olmayınca o devleti de kabul etmezler. Yobazlıktan akan kanı düşünmezler. Nasıl olsa akan kendi kanları değil ya!
Türkiye laik bir filistin devletinin kurulması için her türlü desteği sağlamalıdır. Devlet kurulsun akan kan dursun, varsın olsun içinde kudüs olmasın.Ondan sonra kudüsün özerk bir bölge olması, BM barış gücü tarafından korunan dini ve turistik amaçlı olarak vizesiz girilebilen özerk bir bölge olması için hıristiyanlarında desteği alınarak çalışma yapılmalı bunun mücadelesi verilmelidir.
Yoksa bu savaş böyle sürüp gider, filistin halkı sürekli ezilen taraf olarak kalır birileride bunun üzerinden hem siyaset yapar hem de rant elde eder.

Bu arada akp nin gerçek yüzünü hamas mı, fkö mü tercihini yaparken görmüş olduk. Demokrasi ve cumhuriyetin temelinde laiklik vardır. Avrupa bunu öğrenirken milyonlarca insan öldü, doğum sancısı gibi çok acı dolu bir süreçten geçtiler ve sonunda bir evlatları oldu; laiklik!!!!!!!!!!!
Þimdi ona gözleri gibi bakıyolar, çünkü biliyolar ki onu kaybederlerse o karanlık çağlar geri dönebilir...
Biz  ise evladımızı saki yetimhaneden almış gibiyiz, bugüne kadar da hiç kaybetmediğimiz için de değerini bilmiyoruz.
İnşallah da hiç bilmek zorunda kalmayız!!!!

F.K.Ö dediğin örgüt birzamanlar bizim teröristleri yetiştirmiyormuydu?

Yoksa yanlışmı biliyorum?


Ayrıca İHH kuruluşunun milli görüşçü olduğunu söylemişsin konuyla ne alakası var?Milli görüş suçmu? Mesajı Paylaş

Alıntı Yap2) BM Deniz hukuku sözleşmesi 110. madde, savaş gemilerinin Açık denizdeki yabancı gemileri ziyaret hakkını düzenler. Buna göre, Sözleşme'nin 110 (d) bendi "Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniliyorsa barış zamanında dahi gemiye ziyaret hakkı doğar" demektedir...

92. madde 2. bend der ki; "İki veya daha fazla devletin bayrağı altında seyreden ve bunları işine geldiği gibi kullanan bir gemi, bu tabiiyetlerden hiç birini diğer devletlere karşı ileri süremez ve tabiiyetsiz bir gemi gibi işlem görür".

Mavi Marmara Komor bandıralı tescilli ama görüntülere göre Türk bayrağı çekmiş bir gemidir. Bu hileli durum bile İsrail savaş gemisi mürettebatının gemiye çıkması için haklı bir sebep yaratabilir.

Bu kısımda gerekçe belli.  Geminin tabiiyetsiz olduğundan şüpheleniyorsa diyor. Kısacası bir aldatma söz konusuysa gemiye müdahale edilebilir diyor.

Fakat Mavi Marmaranın tabiiyeti konusunda bizim forum da dahil pek çok insan kolaylıkla bilgi bulabiliyorken, Dünyanın haber alma konusunda en etkili  gizli servisi olan MOSSAD herhalde bilgi sahibidir. Bu gemilerin Birleşmiş Milletler gözetiminde yüklendiğini, içerisinde nelerin ve kimlerin olduğunu, nereden hangi rotayı takip ederek nereye gitmek istediklerini zaten biliyor ve hatta gelişmiş gözlem araçlarıyla canlı olarak takip ediyorlardır.

Öyle ki gemiye çıkan askerlerin elindeki fotoğraflı listede gemide kimlerin olduğu çok iyi bildikleri aşikar. Kısacası bu yazı biraz kılıf uydurmak bence.
Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

minareyi çalan kılıfınıda uydurur. bizim prof  israilli gözüyle bakmış olaya.
mustafa denizlinin bir lafı vardı içimizdeki irlandalılar demişti  şimdiki modada  içimizdeki israilliler olacak gibi görünüyor.

asıl üzücü olan  bu kadar hassas bir konunun iç siyasete alet ediliyor olması Mesajı Paylaş
Mevzu Bahis Vatansa Gerisi Teferruattır..!!!

ABD'den şaşırtan açıklama


"Gazze üzerindeki abluka akılcı, değil kabul edillemez"

05 Haziran 2010 Cumartesi, 02:03:07

Beyaz Saray'dan yapılan son açıklamaya göre  Rachel Corrie sorun yaşamamak için Aşdod Limanı'na gitmeli.Açıklamada ayrıca " Gazze üzerindeki abluka akılcı, değil kabul edillemez." denildi.

http://www.haberturk.com/gundem/haber/520736-abdden-sasirtan-aciklama Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Alıntı Yap1900'lerin başları, Türk Milleti için bir hayli yıkıcı olmuştur. Çanakkale Savaşları'nda (1915-1916) onbinlerce askerimizi şehit eden, sakat bırakan, Türk Milleti'ni yok olmanın eşiğine getiren ve Çanakkale Savaşları'ndan sonra da buna devam eden İngiltere'yle işbirliği yapan Araplar, 1916-1918 yılları arasında isyan çıkarmıştır. İsyan, elbette İngilizlere karşı değildir. Araplar, kendilerini "din kardeşi" olarak gören ve yıllarca koruyup kollayan Osmanlı Devleti'ne ve Türk Milleti'ne karşı isyan etmiştir.

Bugün Doğu Türkistan'da, Kafkasya'da, Irak'ta, İran'da ve başka bazı yerlerde Türklere karşı yapılan katliamları görmezden gelen ve hatta Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için canlarını feda eden Türk askerini görmezden gelen zihniyet; konu Filistin olunca esip gürlemektedir.

Türk milliyetçisi geçinen pek çok kişi, tarihten haberdar bile değildir. Bugün Türk milliyetçisi geçinip ellerinde Filistin'in bayraklarıyla ortalıkta dolaşan kişilerin bilmeleri gereken çok önemli bir konu vardır.

Filistinlilerin bayrağı, Arap ayaklanmasından önce İngiliz siyaset adami Sir Mark Sykes tarafından tasarlanmıştır. İngilizlerle bir olup Türk Milleti'ni en zor anlarında sırtlarından bıçaklayan pek çok Arap ülkesi de bayraklarını Filistinlilerin İngiliz tasarımı bayraklarından esinlenerek oluşturmuştur. Bu arada Ürdün'ün de Kıbrıs konusunda Filistinlilerin yaptığı gibi Rumları desteklediklerini, ayrıca sözde Ermeni soykırımını kabul ettiklerini bir kez daha hatırlatmak isterim.

Sir Mark Sykes, Arapların Türklere karşı isyan etmelerini sağlamıştı. Bugün Türk milliyetçisi geçinen pek çok kişinin ellerinde taşıdıkları bu bayrak, Arapların Türklere karşı savaşmaları için oluşturulmuştu. Þu anda "din kardeşliği" adı altında bu bayrağı ellerine alan sözde Türkler, atalarının kemiklerini sızlatmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'ne ve Türk Milleti'ne en büyük darbeyi içeriden vuranlar Araplar, Kürtler ve Ermenilerdi. Ermenilere, Müslüman olmadıkları için demediklerini bırakmayan sözde Türkler, konu Müslüman olan Arap ve Kürtler olunca hemen "kardeşlik" sayıklamalarına başlamaktadır. Aslında bu üç unsurun temelde birbirinden hiç farkı yoktur. Bu unsurlar, Türk Milleti'ni en zor anlarında sırtından vurmuştur, vurmaktadır, vuracaktır. Genelleme yapmak çoğu zaman doğru bulunmasa da, tarihi gerçekler ve günümüzde yaşadıklarımız gün gibi ortadadır.

Aşağıdaki kısım, www.ermenisorunu.gen.tr sitesinden alınmıştır:

ASALA, 1975 yılında kurulmuştur. 6 - 7 üyeden oluşan kurucuları içerisinde, terör örgütünün en hareketli iki üyesinden biri olan Agop Agopyan, örgütün bilinen lideridir. İkincisi ise cinayet eylemlerini bizzat gerçekleştiren, terör olaylarının faili bulunan ve Agop Agopyan'ın yokluğunda örgütün ayakta kalmasını sağlayan Agop Tarakçıyan'dır, 1981'de ölmüştür. Agopyan ise çeşitli yaralanma, tedavi gibi sürelerin dışında örgütün lideri olarak kalmıştır. Filistin Kurtuluş Örgütlerinin elemanı olarak tanınmış ve "Mücahit" ismini taşımıştır.
Mesajı Paylaş


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz