Sovyetler yıkılmasaydı şuanki durum ne olurdu ?

Başlatan BLACKHAWK, 17 Ekim 2010, 15:49:17

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Soru belli sovyetler yıkılmasaydı hep filmlerde olan amerika sovyet savaşı sizce gerçek olurmuydu ? Biraz bilimkurgu filmden fırlamış gibi oldu ama gerçekten merak ediyorum.Bizde bir nato üyesiyiz olası bir savaş olsaydı savaşa katılırmıydık yoksa natodan çekilip savaşa katılmazmıydık.Veya sovyetlerin yanındamı savaşırdık ?

Geçmiş geçmişte kaldı ama geçmişe bakarak çok ders çıkarırız. ::) Mesajı Paylaş
  • Gösterim 10,829 
  • İstekleriniz, Önerileriniz ve Merak Ettikleriniz
  • 11 Yanıtlar



1-Çin bukadar büyüyemezdi.
2-Dogu Türkistan ve Diger Türk Cumhuriyetleri özgür olamazdı.
3-Sovyet Sıcak denizlere iner ve bütün ticaret kontrolünü ele alırdı.
4-Avrupanın işlerine kadar ilerlerdi.
5-Komşumuz olurdu.
6- 3X katında amerika olurdu.
7-Savaş olurdu.
.......
Bunlar sürerdi.Ama gerçekler dersen sovyet çok dayanamazdı.Çünkü kurulu olan politika pamuk ipligine baglıydı.Bir gün bir patlak çıkardı.Küçük bir benzetme yaparsak zamanında kavimler göçü ile ikiye ayrılan roma nasıl yıkıldı.2.ci sınıf vatandaşlık gören insanlar bir isyan çıkartmış bu sayede roma bir daha toparlanamadı.Zaten sovyete büyük bir baskı vardı.Adamlar Afganistanda okadar ilerledi son bir kaç yer kalmıştı Kandahar bunlardan biriydi herkes cephe alınca işte savaşı kaybetti.İp bir yerde elbette kopardı. Mesajı Paylaş

Sobvyetler olsaydı şu an insan ğlu diye bir şey olmazdı hepimiz nükleerden ölürdük Mesajı Paylaş


ELLER YUKARI HERÞEY AJAN SHEPPARDIN KONTROLU ALTINDA. [SGA 5X19-VEGAS] (STARGATE ATLANTİS CSI VERSİON EPİSODES)

Alıntı yapılan: hawkerx - 17 Ekim 2010, 19:26:37
Sobvyetler olsaydı şu an insan ğlu diye bir şey olmazdı hepimiz nükleerden ölürdük
Aynen öyle olacaktı.. Mesajı Paylaş

Ben pek insanoğlunun yok olmuş olacağını sanmıyorum. Sovyetler olsaydı şu an can çekişiyor olurlardı o kadar. Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

hep korkuyla yasardık.silahlar ve bombalar hiç susmaz ve sonunda tek koz nbc silahlar ve karanlık bir dünya... Mesajı Paylaş

#6
Öncelikle klavye başından tarih yazmak kader belirlemek saçmalıktır bunu söyleyim. Şöyle olsaydı böyle olurdu demek kolay ama gerçekte tarih hep beklenilmeyen, düşünülmeyen durumlarla değişiyor.

Sovyetler büyüktü, büyük olmasına. Güçlüydü, güçlü olmasına. Ama gücü asker, büyüklüğü toprak sandığı için yokoldu.

Sovyetler baştan sapık bir temel üzerine oturmuştu. İnsan ruhu özgür yaratılışlıdır. Sen insanı tutsak etmeye çalışırsan, 1 milyar askerin olsa da ayakta kalamazsın. Ortaçağda sovyet sistemi belki işlerdi, ama artık teknoloji çağındayız. Bu yüzden 21. yüzyılı bile göremedi sovyetler.

Bakın abd sovyet mültecilerle dolu. Bunların içinde savaş uçağı pilotları, ajanlar gibi sovyetlerin en güvendiği elemanları var. Ama abd'den kaçıp sovyetlere sığınan kim var?

Sovyet hava kuvvetlerinin çoğu batılı uçakların kopyası uçaklar.

Anlatmaya çalıştığım gibi, sovyetler yıkılmaya mahkum bir yapıydı. Yıkıldıktan sonra karadeniz limanlarımıza akın eden eski sovyet vatandaşlarını hatırlayın. O insanlar daha fazla dayanacak gibi miydi?

Yıkılmasa ne olurdu sorusuna da cevap vereyim. Büyük ihtimalla in cin top oynardı topraklarında. Çünkü insanca yaşamak isteyen herkes bulabildiği delikten tüyerdi. Mesajı Paylaş

ruhumuz var teslim etmeden önce

Evet çünkü herşey yazdıgız ve tabir ettigim gibi bir pamuk ipligine baglıydı.Bir yerde ip koptu ve sovyet yıkıldı. Mesajı Paylaş

SOVYETLER BİRLİĞİNDE HİDROJEN VE NÖTRON BOMBALARININ ÜRETİMİNİN KISA TARİHİ

Prof. Dr. Oktay Hüseyin (Guseinov)


a. Hidrojen Bombası.

Bir çekirdek tepkimesi sonucu açığa çıkan enerji, iki durumda çok fazla oluyor ve tepkimelerin kendi kendine devam etmesini saklıyor. Bunlardan biri, kütlesi en fazla olan kimyasal elementlerin bazı izotoplarının bölünerek çok sayıda nötron üretenidir. Örneğin Uranyum-235 ve Plütonyum-239. Diğeri ise Hidrojen atomunun izotoplarını çok büyük sıcaklık (milyon dereceler) ve basınç ortamı oluşturarak onların birleştirerek Helyum izotoplarına dönüşmesini saklamak. İkinci durumda her bir ayrı tepkime sırasında daha fazla enerji ayrılır ve atom bombasındaki gibi kritik kütle anlayışı olmadığından, çok daha fazla yıkıcı ve öldürücü küvette sahip olan hidrojen bombası üretmek imkanı verir.

Atom bombasının temelinde duran, ağır elementlerin izotoplarının kendi kendine (spontane) bölünme tepkimesi, her bir sıcaklıkta baş verir. En hafif elementlerin izotoplarının birleşmesi ise, yalnız birkaç milyon derece sıcaklık mertebesinde imkan buluyor. Bu nedenle de bu tip çekirdek tepkimelere, füzyon (termonuclear) tepkimeler ve bu tepkimeleri temelinde bulunduran patlamaya, füzyon (termonuclear) patlaması denir. Böyle büyük sıcaklığı elde etmek için hafif izotopların çevresinde atom bombası yakıtı yerleştirirler ve hidrojen bombasını patlatmak için atom yakıtını ateşliyorlar. Böylelikle atom bombası hidrojen bombasının tetikleyicisi oluyor. Atom bombasında kimyasal bomba olduğuna benzer.

Kasım 1952 yılda ABD, Dünyada ilk defa füzyon (termonuclear) patlama gerçekleştirdi. Bu patlamanın gücü 10 milyon ton kimyasal yakıt içeren bombaların güçlerinin toplamı kadardı. Bu patlama sırasında oluşan kimyasal elementleri inceleyen bilim adamları, doğada olmayan iki yeni kimyasal element bulmuşlardı. Bunlardan biri Einsteinyum ( 99Es253), diğeri ise Fermiyum (100Fm254).

Bu "Mayk" adıyla adlandırılan ve hidrojen bombası gibi patlayan kurkunun boyutları iki kat ev gibi ve kütlesi 65 ton olduğundan onun bomba olarak adlandırılması zordur. Çünkü termonuclear yakıtı mutlak sıfır (-273) dereceye yakın sıcaklıkta bulunan sıvı şeklindeki deteryum idi ve uçakla taşınması mümkün değildi. Bu deney gerçekte hidrojen bombasının yaratılmasında gereken bir adım idi. Sovyet bilim adamları bu ara adımı aşarak hidrojen bombasına ulaşmışlardı.
12 Ağustos 1953 yılda Dünyada birinci hidrojen bombası patlatıldı.

Bu bombada V.L.Ginzburg'un (Nobel ödüllü) önerisi ile yakıt olarak Lityum (3Li 7) elementinin katı birleşmesi kullanılmıştı. Füzyon (termonuclear) patlayışı zamanı hidrojenin izotopu olan Trityum (1H3 ) oluşurdu ve oda ateşlenerek ek enerjinin açığa çıkmasına neden olurdu. (Gerçekte Trityum elementinin kendisi değil, onun çekirdeği Triton oluşurdu, çünkü ortamın sıcaklığı o kadar büyük ki, elektronlar çekirdeklerle birleşip atom oluşturamıyorlar.) Bu bombada A.D. Saharov'un (Nobel barış ödüllü) daha önceden önerdiği yakıtların kat kat yerleşmesi (Rusça sloyka) fikri kullanılmıştı.

Bu bombanın kütlesi, eskiden (1949 yılında) denenmiş atom bombası dan fazla olsa da, boyutları onunkine benzer idi. Ama gücü ilk Sovyet atom bombasından 20 kere fazla idi, yani 20 kilo ton. (Bin tonluk kimyasal yakıtın patlaması gücünde) Kaydetmek gerekir ki, bu bombanın patlama gücünün yalnızca %15-%20 si füzyon (termonuclear) yakıta bağlı idi, esas kısmı ise atom bombası yakıtından kaynaklanıyordu. Bu bombanın üretilmesinde İ.E. Tamin'da (Nobel ödüllü) fikirleri çok önemli olmuştu.

Sovyet hidrojen bombasının üretiminde keşif bilgilerinin önemi çok az idi, bunu ilk hidrojen bombasının Sovyetler Birliğinde elde edilmesi de gösterirdi. Hidrojen bombasının üretiminde füzyon (termonuclear) yakıtın çok büyük derecede sıkıştırılması önem taşıyor. Bazen yazıyorlar ki, bu bilgiyi Sovyet bilim adamları 1952 yılda Amerika'da ki füzyon (termonuclear) patlamanın sonucunda atmosferde rüzgar ile Sovyetler Ülkesine ulaşan havadaki izotopların kimyasal analizi sonucu elde etmişler. Ama böyle analizler o yıllarda Sovyetler Birliğinde bile yapılamıyordu ve böyle işler 50 yılların sonunda yapılmaya başladı. Örneğin Amerikalıların 1962 yılda Pasifik okyanusun kuzeyinde yerleşen küçük Johnston adasındaki deneylerin sonuçları Sovyetler Birliğinde incelenirdi.

Hidrojen bombasının yakıtı olan, Hidrojenin izotoplarının dış kısımdaki atom yakıtını ateşleyerek sıkıştırmak gerekliğini 1946 yılında İ.İ. Gurevich, Ya.B. Zeldovich, İ.Ya. Pomeranchuk ve Yu.B. Hariton ileri sürmüşlerdi. Gurevich ve Pomeranchuk yıldızlarda füzyon (termonuclear) tepkimelerin sıkışarak alıştığını Zeldovich ve Haritonla tartışırlardı. Bu fikirden yola çıkan Zeldovich ve Hariton, füzyon (termonuclear) yakıtın atom yakıtının alışması ile sıkıştırılması gerektiğini ireli sürmüşlerdi.

Yukarıda hidrojen bombasının ilki olan ve adı çekilen "kat kat" (sloyka) varyantı bir sürü zorluklar içerirdi. Patlama gücü ile kıyasta ölçüleri büyük idi, katlardan biri Trityum olduğundan hem maliyeti fazla, hem de radyoaktif sonucu Trityum izotopu zamanla azalıyordu.(Bombanın kullanılmadığı sürede.) Bu kusurlar Trityum içermeyen yakıt kullanmakla aradan kaldırıldı ve ilk böyle bomba Sovyetler Birliğinde 6 Kasım 1955 yılda denenmişti. Böylelikle Sovyetlerin hidrojen bombası kullanışlı ve demek oluyor ki kusursuz hale getirilmişti. Bu bombanın üretiminde en önemli fikirler Saharov ve Zeldovich'e ait idi.

Atom bombası dışında Süper bomba sözünün kullanışı, sözün hidrojen bombasından gittiğini hatırlatırdı. Keşif haberleri Amerika da (Los-Alamoss) Enrico Fermi ve özellikle Edward Teller ve Stanislas Ulamın çalışma alanlarının füzyon (termonuclear) tepkimeler ve hidrojen bombası olduğunu gösterirdi. Fermi 1945 yılda kapalı ortamda hidrojen bombası ile ilişkili fikirlerini anlatmıştı ve bu belgeler Sovyet istihbaratçılarının eline geçmişti. Burada Sovyet bilim adamlarının bilmedikleri bilgiler de vardı, özellikle Trityum ile bağlı olanlar. Bu belgelerin Eylül 1945 yılda C. Fux tarafından iletildiği düşünülmektedir. Daha da önemli belgeleri Sovyet keşifçileri Fux'dan Mart 1948 yılda almışlardı. Burada hemen hatırlatalım ki, Atom bombasının üretilmesinde en önemli pozisyonda olan Robert Oppenheimer, hidrojen bombasına karşı çok direnmişti.


b. Nötron Bombası

Þimdiki devirde farklı kullanış amaçlı atom bombaları vardır. Bunların içinde yıkıcı ve yakıcı kuvveti kısmen azaltılmış, radyasyon etkisinin zamanı kısaltılmış ama radyasyonu atom ve hidrojen bombalarından daha derinlere ve farklı malzemeleri geçerek canlıları daha fazla öldürebileni vardır. Böyle özel amaçlı atom bombasına nötron bombası denir. Bu nötron bombası savaş alanlarında kullanmak için taktik silahtır ve 1960-70 yıllarda üretilmiştir.

Normal atom bombaları düştüğü yerden yarıçapı yaklaşık 3 kilometrede olan bölgeyi tamamen yıkar ve yakar. Þok dalgasının yayılması (çok güçlü rüzgâr oluşturur) sonucu merkez bölgeden onlarca kilometreler uzaklıkta bina ve diğer yapıları uçurabilir. (Hidrojen bombasının gücünü çok daha fazla artırmak oluyor.) Rüzgârla yayılan radyasyon (radyoaktif iyonlar ve β ışıması yüz kilometrelerle uzaktaki insanları (canlıları) öldürür veya hasta edebilir. Ama merkeze yakın bölgede yerleşen tanklar savaşla bağlı olan meselelerini hareket ederek çözebilirler. Çükü zırhlı araçların içindeki insanlar şok dalgasının, radyasyonun, çok parlak ışığın ve zehirli havanın etkisinden korunmuş olurlar.

Nötron bombası ise ilk önce böyle zırhla kapalı savaş makinelerini kullananları, yeraltında, kalınlığı birkaç metre olan beton içinde yerleşenleri ve benzer durumlarda korunanları öldürmek içindir. Nötronların elektrik yükleri olmadığından ve gama ışıması gibi elektromanyetik etkileşmesinde iştirak etmediğinden, malzemelerin çok derinliklerine geçebilirler. Nötron bombasında çok fazla öldürücü nötronlar üretilirler ve bu parçacıklar atom bombasının (nötron bombasının) şok dalgasının yıkıcı yarıçapından daha fazla uzaklıklarda insanları öldürmeğe ve hasta etmeye yeter.

Nötron bombası havada (yerden onlarca kilometre yüksekliklerde) patladığı zaman da diğer tiplerden daha etkilidir. Bununda nedeni seyrek ortamda oluşan şok dalgasının etkisi çok daha zayıf olması ve gamma radyasyon (çok büyük enerjili ışık parçacıkları) büyük ölçüde havada soğurularak kayıp olmasıdır. Öyle ki bu etkiler, nötronlara çok zarar vermiyorlar ve onlar yayılarak, çok kolayca zırhı geçiyor ve en iyi şekilde zırhı olan tankın içindekiler, bombanın patladığı yerden yaklaşık bir kilometre mesafede, dakikalar içinde öldürürler. Aynı güçteki atom bombası bu işi iki defa daha yakın mesafede yapabilir.

Ek olarak nötronlar zırhlı aracın malzemesinin içinde yeni radyoaktivite oluşturuyor. Bu nedenle de ölen takımın yerine geçen yeni takımın üyeleri de, aracın ne tipte olduğuna bağlı olarak, yaklaşık 24 saat içinde hayatlarını kayıp ediyorlar. Ama bilim adamları bu tehlikeye karşı zırhlı araçların malzemesi arasına bir kat Bor (5B11) içeren plastik levha koyuyorlar. Bor atomunun çekirdeği nötronları çok büyük ölçüde soğurur ve insanları nötronlardan kısmen korur. Borun etkisine benzer etki yapan bir sürü kimyasal elementler vardır ve bunlar da aynı amaç için kullanılırlar. Bilim adamları, diğer yandan da, radyoaktiviteyi güçlendiren elementlerden araçları arıtırlar.

Nötronlar havada uzak mesafelere yayılınca, güçlü şekilde soğuruldukları ve saçıldıkları neden ile nötron bombalarını adeta çok küçük güçlerde yapıyorlar. Bu küçük yapıda olan atom bombasının içinde füzyon (termonuklear) tepkimeler başlar. Örneğin



D + T → He (3.5 MeV) + n (14.1 MeV)


Tepkimesinde 14.1 MeV enerjili nötronlar üretiliyorlar. Nötron bombasının malzemesini öyle seçmek gerekir ki, orada da nötronlar imkan kadar az soğrulsunlar. Adeta böyle bombaların enerjilerinin % 25 ağır elementlerin bölünmesine (atom bombası, ama özel amaçlı) ve % 75 hafif elementlerin birleşmesine (hidrojen bombasına) aittir. Bombanın da yapısı ve malzemesi öyledir ki, doğan nötronların yaklaşık % 97'si havaya yayılabilir.

Nötron bombasının içindeki füzyon yakıtı sadece yaklaşık 10 kilogramdır. Böyle küçük bomba kişiler tarafından gerekli yere kolayca taşınabilir.


Çekirdek Bombaları, Sovyet İdeolojisi ve Felsefesi, Gizlilik ve KGB.

L.V. Altshuller de atom projesinin yürütülmesinde çok büyük emeği olanlardan idi. Orada çalışanların sosyal ve parti hayatı ile ilgili gerekli seviyede bilgileri vardı. Bu nedenle de ara sıra parti ve Devlet kurumlarından gelenler ile bazı sohbetler etmek ve fikirlerini anlatmak gerekirdi. 1951 yılda böyle bir ideoloji komisyonu karşısında Altshuller Sovyet ideoloji ve Marksist felsefenin bilime bağlı bazı fikirlerini doğru bulmadığını söylemişti ve bununla da kovulma sınırına gelmiş olmuştu. O Lisenko'nun (bir zaman adı ortaokul kitaplarında geçen botanikçi) fikirlerini çok aptalca olduğunu da söylemişti. Altshuller atom projesi konusunda Beryan'ın yardımcısı olan P.F. Meshik'ten neden onu kovmak istediklerini sormuş ve cevap olarak: "Ne? Sen halen burada mısın?" cevabını almış.

Lavrentiy Beriya o zamanlar Partinin Siyasi Büro üyesi, İçişleri Bakanı (sonra KGB olarak bilinen korkunç istihbarat kurumu bu bakanlığa bağlı idi) ve Atom projesine bağlı Sovyetler Birliğindeki bütün işlerden sorumlusu idi. 1954'te ölüm cezasına mahkum oldu.

Bu zamanlar Arzomas-16 da bakan yardımcısı A.P. Zavenyagin varmış. Gece saat 12'de onun yanına Sukkerman ve sabah E.İ. Zababachin gitmişler ve Altshuller'in işine son verilmemesini islemişler. Sonra Zavenyagin'in yanına, aynı konu ile ilgili Saharov'da gitmiş ve Altshuller'in işe devam edeceği haberi ile dönmüş. Doğal olarak bu atom bilim adamları kendilerini riske atmış olurlardı, ama bu da onların adam gibi adam olduklarını gösteriyordu.

Birkaç gün sonra Altshuller'i Moskova'ya Bakan B.L. Vannikov'un yanına çağırmışlar. O Altshuller'e demiş ki: "Başkanlık senin atom projesinde Arzomas -16'da çalıştığından telaş içindedir. Oraya gitmek İl Parti Başkanları için bile yasaktır. Ama sen biyoloji, müzik ve edebiyat konularında Partinin genel yolu dışında duruyorsun. Herkese senin gibi serbest konuşma izni verilse idi düşmanlarımız bizleri ezip geçerlerdi." Bakanın son sözü böyle olmuş: "Git çalışmana devam et." 1952 yılda ise, Altshuller'i beladan kurtarmak için Hariton direkt olarak Beriya ile konuşmuştu.

Yaklaşık 1952 yılda iyi bir matematikçi olan ve Atom projesine bağlı hesaplamalar yapan M.M. Agrest işten azat edilmişti. Agrest orada devamlı olarak Yahudilerin dininin gerektirdiği (hatırlatalım ki, atom projesinde direkt olarak bilimsel çalışanların çoğu, tepedekiler olan Hariton ve Zeldovich Yahudi idiler.) her şeyi yapıyordu. Anlatılanlara göre Agrest, Pazar günü Zeldovich'in bastırmasına rağmen dinin taleplerini üstün tutarak çalışmıyormuş. (Zeldovich kendisi dediğine göre pek bastırmıyormuş.) Bu zamanlar da Hidrojen bombasının hazırlanmasında önemli günlerdi.

Agrest'in evrakları incelenmeğe alınmış ve dehşet verici olay ortaya çıkmış. Bu olay ne olayı? Okuduklarımı doğrudan yansıtırsam en iyisi olur: 1930 yılında, 15 yaşında olan Agrest, Yahudi dini okulunu bitirmiş ve din hizmetçisi "Ravveina" diploması almış. Demek idi ki, atom projesi gibi gizli işin içinde, Allah ile direkt olarak ilişkide olan birisi yaşıyor ve çalışıyor! Burada biri diğeri ile ilişkide olan bilim adamları, özel yoklanmışlar ve gizliliği gereken zamana kadar hiç kimse ile paylaşmayacakları şartını içeren bayanını imzalamışlar. Ama Agrest'in ilişkide oldukları peygamberler ve özellikle de Allah, doğal olarak gereken prosedür dışında kalanlar idiler. Bu nedenlerle de Agrest'e 24 saat içinde oradan uzaklaştırılma cezası verilmiştir. Ama Allah'ın yardımı ve bilim adamlarının karışması bu 24 saati, bir haftaya kadar uzatmış ve sonuçta Agrest Gürcistan'ın Suhum şehrinde başka bir gizli işte çalışmağa başlamıştı.

1952 yılında Moskova'da "Doktor işi" adı ile geniş bilinen süreç başlamıştı. Bu iş genel olarak Yahudi doktorlara karşı açılmıştır ve onlar Komünist Partisi ve Sovyet Devleti üst düzey görevlerde çalışanlara karşı, ölüme kadar giden cinayetlerde suçlanıyorlardı. O zaman Atom merkezi Sarova'da (Arzamas-16 da) bazı Yahudilere karşı işlemler başlanmıştı. Buradaki bazı Marksçı fizikçiler atom merkezindeki bilim adamlarının arasında Rus dilinin çok az kullanıldığından şikayetçi olmuşlar.


Bilimde Dil ve Kavram Sorunu

Rus dilinden söz etmişken bazı şeyleri hatırlatmak isterim. Bildiğim kadarıyla, Rus dili Türkçe'den çok daha zengin bir dildir. (Rusçam Türkçemden çok daha iyidir.) Rusça'da fikirler daha kesin ve güzel şekilde anlatılabilir. Rus dilinde yabancı dillerden gelme söz sayısı da çok fazladır. Örneğin matematik ve fizik terimleri çoğu yabancı dillerden gelmedir ve bu da en doğrusudur. 1950'li yıllarda Avrupa'nın doğu kısmı, Çin ve bazı diğer Uzak Doğu Ülkelerinde Rus dili çok yaygın olmuştu. Birçok diğer ülkelerde de Rus dili yabancı dil gibi öğrenilirdi.

1917 Devriminden önce Rus zenginleri (köy sahipleri dahil) Fransız, Alman ve Latin dillerini bilirlerdi. İkinci Dünya savaşı yıllarından sonra Parti ve Devlet yöneticileri matematik ve fizik terimlerine karşılık gelen Rusça terimler/kavramlar üretme kararı vermişlerdi. Ama bilim adamları buna protesto etmişler ve böyle işlem yapılmamıştı. Bilim adamlarına göre bilimdeki terimler, bilimin gelişmesini temin eden buluşlara bağlıdır. Kim (hangi toplum) bunları bilime kazandırmışsa, o toplum da buluşuna ad koymak (terimler oluşturmak) hakkını kazanmıştır. Bu sözlerin (terimlerin) hiçbir milletin ana dili ile ilişkisi yoktur. Birleri bilimdeki terimlere karşı gelen sözler uydururlarsa onlar etik iş yapmamış olurlar. Sanki, diğer bir insanın çocuğuna yeni bir ad uydurmak gibi. İyi çalışmak ve buluşlar yapmak gerekir ki, kendi dilinde terim üretesin ve bu terim dünyada kullansın.

Türkiye'de gerçek bilim üreten insana rastlamak zor, ama bir sürü terim üretenler vardır. Örneğin fiziği iyi bilmeyenler bir sürü fizik kavramlarını yansıtmayan terimler üretmişler ve eğitim sürecini zorlaştırmışlar. Keşke terimler üretenler kadar fizik bilimine katkıda bulunan bilgin insanlarımız olsaydı.

Dönelim Rus diline ve onun zenginliğini anlatan birkaç örnekler verelim. Örneğin Rusların soyadlarından veya baba adının söylenişinden bile, kişinin cinsiyeti bilinir. Adından yaklaşık olarak kişinin yaşı belirli oluyor. Diğer alandan da örnekler verelim. Patatesin, şeftalinin kabuğuna "kojuha", soğanınkine "şeluha" ve fındığınkine (ceviz ve yumurta kına) "skorlupa" denir. Suyu dök (naley), kumu dök (nasıp). Böylelikle "naley" sözünü duyunca sözün sıvıdan gittiğini biliyoruz. Bir de Ruslar diğer milletlerden çok farklı konuşarak da, biri diğerini çok iyi anlayabilirler. Bu ekonomik, az söz ile fikir anlatmak dili özel (cahil ve kültürsüz) Ruslara ait dildir.

Rusları bu ek dillerinde kullanılan sözlerin % 80'i temel dildeki küfürlerdir. Rusya'da yaşayan birisi bu dili anlıyor. Ama bu küfür sözlerin ne olduklarını bilen, ama Ruslarla uzun zaman yaşamayan, özellikle alt tabakadakiler ile temasta olmayan, bu dilde söyleneni anlamaz. Örneğin İkinci Dünya savaşında Almanlar telefon kablolarına girerek Rus cephesinden bilgiler elde etmek istiyorlardı. Ama temel Rus dilini çok iyi bilmelerine rağmen bilgi toplayamıyorlardı. Aynen Rus esirlerinin kendi aralarında konuşmasından da bir şey anlamak onlar için çok zordu.

Atom projesinde çalışan bilim adamları baskı altında (büyük hızla ve çok saatler) çalıştıklarından çok zaman Alman, İngiliz ve ekonomik dili kullanıyorlardı. Gizlilik korunması için bilim dışı işlerde çalışanların, bilim adamları ile temasta olmaları minimuma getirilmiştir ve onlara bilim adamlarının kullandıkları sözleri kullanmak yasaklanmıştır. Böyle olduğundan bir de görmüşler ki yardımcı personel hiç küfür kullanmıyorlar. Bu tarihi bir olaydır. Yüksek eğitimi ve kültürü olmayan Ruslar küfür sözlerini hiç kullanmadan konuşmayı öğrenmişlerdi.

"Doktorlar işinin" uzantısı olan atom projesindeki ilk kurban adayları ateşleme, yanma ve detone konularında büyük uzman olan D.A. Frank-Kamenetski, çok sayıda deneysel yöntemler üretmiş V.A. Sukkerman ve deney yapanları yöneten L.V. Altshuller oldular. Frank-Kamenetskiy gelecek yüzyılda enerji krizlerinden söz ederek, Büyük Sovyet Birliği'nin parlak geleceğine kölüğe atmaktan, Sukerman, Agrest gibi adı gizli işlerde çalışanlar arasında geçmeyenler ile (Peygamberler ve Allah) temasta olmaktan ve Altshuller, Komünist Partisinin müzik ve biyoloji konularındaki genel yolun dışında olduğu için suçlanıyorlardı. Ama bunlara bir şey yapılmadı. Neden?

Birincisi en tepede duran Stalin ve Beriya büyük bilim adamlarına çok değer verirlerdi. Örneğin Stalin diyordu ki: "Çok büyük bilim adamı bulmak, imkansız kadar çok zordur, ama bakan bulunur." Sovyet ideolojisi ve Marksist–Leninci felsefe ile en fazla çelişkide olan A.D. Saharov idi, ama onun keyfini Beriya (KGB başkanı, Siyasi Büro üyesi) bile bozamazdı, çünkü o çok gerekli idi. O da fikirlerini açıkça söylüyordu. Zeldovich konuşmazdı ama yaptığını yapardı. Mart 1953'te Stalin öldü, birkaç aydan sonra parti liderliğine N.S. Hruşev geldi ve atom projesinde çalışanların suçlanmasına son verildi. Altşuller, diğerleri gibi, Sovyet Devletini ve Partiyi Macaristan'da, 1956 yılındaki olaylar ve 1967 yılındaki 6 günlük Arap- İsrail savaşı ile ilişkili eleştiriyordu.

Zeldovich'in eşini, oğlunu ve kızlarını iyi tanıyordum. Evlerinde görüşüyorduk. Kızları ve oğlu (kızlardan küçük ve ben doktora öğrencisi olduğum zaman üniversitede lisans öğrencisi, ama şimdi ünlü fizikçi) fizikçi idiler. Eşi kristaller konusunda profesör idi. Zeldovich Sarova'da çalıştığı zaman Moskova'ya, evine ara sıra gelebiliyordu.

O Sarova'da olduğu zaman Sarova'nın yakınlığında yerleşen Sibirya köyüne bir kadın, politik nedenlerle sürülmüştü. Bu kadının eşini halkın düşmanı saydıklarından öldürmüşlerdir. Normalde böyle insanlarla konuşmak bile tehlikeli idi. Örneğin benim eşimin babası da 1937 yılında "halk düşmanı" olarak Sibirya gönderilmişti (Kendisi Tıp Üniversitesini bitirmişti, suçu ise babasının, 1920 yılından önce köyde ağa olması idi. Almanlarla savaş bitene kadar onun ailesi ile de konuşmak bile korkulu idi. Savaştan sonra eşimin babasına Kazakistan'da yaşamak ve oraya ailesini getirme izni verildi ve eşim 1947'de doğdu. Azerbaycan'a dönme izni 1950 yıllarının sonunda çıkmıştı.)

Bu tür durumda Zeldovich Sibiryaya gönderilmiş ve eşi "halk düşmanı" olarak öldürülmüş kadınla ilişkiye girmiş ve üç çocuğu olmuştur. Ama ona keyfini bozabilecek bir söz de dememişlerdi. Devlet ve millet için çok gerekli ve yeri doldurulamayan kişi olduğu için. Zeldovich 1962 yılda, tam olmayarak atom projesinden ayrıldı, ama Hariton ve Saharov işlerine devam ediyorlardı. Zeldovich her zaman onlardan çok daha fazla bilime katkıda bulunmuştu ve bu katkı 1962 yıldan sonra daha da fazlalaştı.

http://www.egitisim.gen.tr/OHuseyin_Notronbomb.htm
Al bide burdan yak Mesajı Paylaş

sovyetler yıkılmasaydı ,
1- Uzayda silahlanma hızlanır uzay yarışları devam ederdi.

2-Afganistana tekrardan  işgale çalışabilirlerdi

3) Hindistanla ilişkileri bugunkü kadar iyi olmayabilirdi

4) Irak işgali olmazdı,ortadoğuda İran tekrardan ABD eksenine girmek zorunda kalabilirdi yada Irak  arap milliyetciliğini yayardı..

5) İsraili tehdit eden mısır ve Suriye daha yüksek ses cıkartırlardı

6) kaddafi kuzey afrikada ABD ye karşı daha net cizgiler cizebilirdi.


7) doğu almanya ile Batı almanya asla birleşemezdi dolayısı ile belki avrupa birliği olmazdı

8 ) yugoslavya parcalanmaz İtalyanın başına tam bela olurdu

9 ) Yunanistan ya tam olarak natodan tekrar atılır yada blok değiştirirdi

10 ) Finlandiya ve İsvec artan Sovyet baskısı ile Batı bloğundan kopabilirdi

11) güney amerikada yeni savaşlar cıkar Kübanın önemi dahada artardı tabi bunun direkt kıbrısa etkisi olurdu

12 ) kuzey kutubu ve Güney kutubunda askeri cekişmeler gercekleşebilirdi

13 ) japonya hızla silahlanmak zorunda kalıp Cin ile sovyetleri dahada yakınlaştırabilirdi..Hindistanda daha fazla ingiliz ve batı etkisi olurdu Hindistan ve japonya dahada yakınlaşabilirdi..

saygılar Mesajı Paylaş


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz