PKK İle Mücadele

Başlatan SKYWOLF, 11 Nisan 2009, 22:45:44

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Hükümetin "kürt açılımı" politikasını destekliyormusunuz?

Hayır desteklemiyorum,şiddetle karşıyım
64 (78%)
Evet destekliyorum, çok olumlu buluyorum
10 (12.2%)
Kararsızım, çünkü sonuçları hakkında emin olamıyorum
8 (9.8%)

Toplam Oy Verenler: 82

Bitlis'te saldırı

1 polis şehit oldu, 1 polis ağır yaralandı
07 Ağustos 2011 Pazar, 00:03:07
Bitlis'te saldırı

Bitlis'in Hizan ilçesindeki Hizan Kaymakamlığı konutuna, terör örgütü PKK mensupları roketli ve uzun namlulu silahlarla saldırdı.

Alınan bilgiye göre, saat 23.00 sıralarında, Hizan İlçe Kaymakamı Mustafa Adil Tekeli'nin konutuna, terör örgütü PKK mensupları tarafından, roketatar ve uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Saldırı sonucunda konut önünde nöbet tutan bir polis memurunun şehit olduğu, bir polis memurunun ise yaralandığı öğrenildi.

Yaralı polis memurunun, Hizan Devlet Hastanesi'nde tedavi altına alındığı bildirildi.

Hizan İlçe Kaymakamı Mustafa Adil Tekeli, AA muhabirine yaptığı açıklamada, konutuna saldırı düzenlendiğini, sağlık durumunun iyi olduğunu ifade etti.

İlçeye giriş ve çıkışların yasaklandığı ve ilçe genelinde geniş güvenlik önlemlerinin alındığı gözlendi.

Öte yandan ilçeye takviye olarak güvenlik kuvvetleri sevk edildi.

AA

http://www.haberturk.com/yasam/haber/656182-bitliste-saldiri Mesajı Paylaş

'Çay içip dağılmıyoruz'

DTK Genel Başkan Yardımcısı Tuğluk, "Çay içip dağılıyorlar" diyen Başbakan Yardımcısı Arınç'a yanıt verirken, "Oturup çay içmiyoruz, yakında bizim ne yaptığımızı görecektir. Bizi ciddiye alıyorlar ki bizi takip ediyorlar" dedi.
   
ntvmsnbc
Güncelleme: 13:02 TSİ 07 Ağustos. 2011 Pazar
DİYARBAKIR - Öcalan'a Özgürlük İnisiyatifi, İran'ın PKK'nın ülkesindeki oluşumu PJAK operasyonlarına karşı kurulacak komisyon, ulusal konferans ve 'Demokratik Anayasa İnisiyatifi' ile Demokratik Özerklik gibi konuları değerlendirmek Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Daimi Meclis toplantısı, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Konuk Evi'nde başladı. DTK 5'nci Genel Kurulu'nda 850 delegenin yetki verdiği 101 kişilik daimi meclisinin bugünkü toplantısında yürütülecek tartışmaların ardından söz konusu konularda somut yol haritası çıkarılacağı belirtildi.

DHA'nın haberine göre, toplantı öncesi konuşan DTK Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, "DTK daimi meclis toplantısında planlama, program ve komisyonlarımızın oluşturulması, pek çok gündemi olan bir toplantı olacak. Türkiye, önemli bir süreçten geçiyor. DTK, önemli bir kurum. Tüm meseleler bir şekilde genel kurulda konuşuluyor ve açığa çıkan irade sonuç üzerinden bir planlamaya gideceğimiz bir toplantı olacak" dedi.

Bir süre önce bir televizyon programında kendilerini kast ederek, "Çay içip dağılıyorlar" diyen Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bülent Arınç'a da yanıt veren Tuğluk, şöyle dedi:


"DTK son derece ciddi bir kurumsal yapıdır. Çay içip dağılmadığımızı sayın Bülent Arınç da görecek. Önümüzdeki süreçte yapacağımız etkinliklerle, çalışmalarla çok ciddi bir kurum olduğumuzu kendisi de görecek. Aslında DTK'yı çok ciddiye aldığı için bunu söylüyor."

BÜLENT ARINÇ'IN SÖZLERİ
Bülent Arınç, katıldığı bir televizyon programında isim vermeden BDP'yi kast ederek, "Orada varlığı bile yasal statüye kavuşmamış, dernek değil, vakıf değil. Demokratik Toplum Kongresi diye bir şeyi iki günde bir topluyorlar, çay içip dağılıyorlar, 'biz grup toplantısı yaptık' diyorlar. Ne Anayasa'da ne Meclis İçtüzüğü'nde partilerin grup toplantılarını parlamento dışında yapabileceklerine dair hiçbir yetki yok. Siz sadece konuşur, çayınızı içer dağılırsınız. Varlığı ortada olmayan bir isimle oralarda buralarda halkı kışkırtarak, şiddete yönlendirerek, halen kendilerinin dışlandığını iddia etmek konumunda bulunuyorlar. Emin olun, Meclis'in açılmasıyla onlar da gelecek ant içecekler TBMM, yasama görevine başlayacak."

http://www.ntvmsnbc.com/id/25239231/ Mesajı Paylaş

'Kandil varken terör bitmez'

Emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türkiye'de yaşanan terör sıkıntısını anlattı...
   
ntvmsnbc
Güncelleme: 10:43 TSİ 07 Ağustos. 2011 Pazar
İSTANBUL - PKK kanlı eylemlerini son dönemde yine devlete, hükümete meydan okurcasına artırdı. Silvan'da halkımızın büyük infialine yol açan hain PKK saldırısı üzerine yaptığı açıklamada Başbakan Erdoğan ülkemizde bir Kürt sorunu olmadığı hususundaki görüşünü tekrarlarken, bundan sonra terörle mücadelede çok daha farklı stratejiler uygulanacağını da vurguladı. Bunun ardından polis özel harekat timlerinin terörle mücadelede yeniden rol almalarına ilişkin hükümet kararı açıklandı.

Azan şiddet ortamında Demokratik Toplum Kurultayı'nın (DTK) Diyarbakır'da özerklik ilan etmesi, Türk kamuoyunun büyük bölümünde PKK'nın demokratik özerklik etiketi altında bağımsız Kürt devletini Türkiye'ye dayatmaya çalıştığı izlenimini pekiştirdi.

İşte bütün bu konuları, Emekli Büyükelçi Þükrü Elekdağ, "Terör Örgütlerinin Sonu" adlı kitabı yeni yayımlanmış bulunan emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'la bu söyleşi çerçevesinde sorguladı ve çarpıcı analizler ve cevaplar aldı.

İşte Milliyet gazetesinde yer alan o röportaj...

Haberin devamı ↓
reklam

TÜRKİYE'DE AYRIMCILIK YOK
Þ. Elekdağ: "Terör Örgütlerinin Sonu" başlıklı kitabınızla yakın ilgisi nedeniyle önce PKK'nın Silvan saldırısı bağlamında Başbakan Erdoğan'ın yaptığı açıklamada vurguladığı şu iki hususa değinmemizin yararlı olacağını düşünüyorum. Birincisi, Başbakan, "Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur PKK sorunu vardır, Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunları vardır" diyerek sorunun özüne yeni bakış açısını vurguladı. İkincisi de "Bundan sonraki süreç çok daha farklı stratejilerle ve uygulamalarla kendini gösterecektir. Amacımız terörü minimize etmek olacaktır" demek suretiyle terörle mücadelede değişik bir stratejik yaklaşımın benimseneceğini belirtti.
Başbakanın bu ifadelerini nasıl yorumluyorsunuz?
İlker Başbuğ: "Kürt sorunu yoktur" ifadesi, hatırlıyorsanız seçim döneminde de Sayın Başbakan tarafından kullanıldı. Kitabımın bir bölümünde ben de bu konuya değiniyorum. Burada hemfikiriz. Esasında bu konuya ilişkin görüşlerimi kitabımda detaylı anlatmaya çalıştım. Türkiye'de şu anda, altını çiziyorum, bir Kürt sorunu olduğu kanaatinde değilim. Niye böyle bir sonuca ulaşıyorum? Bir ülkede etnik farklılıklar olabilir. Bugün dünyadaki ülkelerin büyük bölümünde çok homojen, tek etnisiteye dayanan bir millet yok zaten. Bu ülkelerde etnik farklılıklar olduğunu görüyoruz. Etnik farklılıkların olması demek orada ille bir etnik sorun olduğu anlamına gelmez.
Hangi alanda kısıtlama var?
Etnisiteye dayalı bir sorun var dediğiniz zaman, o ülkede o etnik gruba karşı ayrımcılığın yapılmış olması gereklidir. Kürt kökenli vatandaşlarımız Türkiye'de her yere dağılmış durumda. Yerleşim alanlarında en ufak bir kısıtlama yok.  Peki, eğitimde bir sınırlama var mı? Belirli bir etnik gruptan olanın şuraya giremeyeceği hususunda bir ayrımcılık var mı? Eğitimdeki fırsat eşitliği ayrı konu, bütün vatandaşlarımız için ayrı bir olay. İş alanlarında ayrımcılık var mı? Bugün biz devlet ihalelerinden tutun bütün diğer iş alanlarında bir ayrımcılık yapıyor muyuz? Bunların olduğunu söylemek gerçekten mümkün değil Türkiye'de.
Bazı ülkelerde ise bu farklılıkları görüyoruz. Madem ki konuyu Kürt kökenli vatandaşlarımızın sorunları açısından ele alıyoruz. Ben bu alanda hiçbir ayrımcılığın olduğu kanaatinde değilim bugün.

'KÜRT SORUNU' YOKTUR
Þ. Elekdağ: Yapılan anketlerde, Kürt vatandaşlarımız, kimliklerinin ve dillerinin tanınması konusunda yaşadıkları sorunları, Kürt kimliğini açıklayan kişilerin devlet kademelerinde yükselmede karşılaştıkları zorlukları ayrımcılık olarak belirtiyorlar...
İ. Başbuğ: Ciddi bir konu bu. Bunun üzerinde, yetkililerin herkesin dikkatli olması lazım. Þimdi Türkiye'de bu konuda münferit olaylar olmuş olabilir. Kürt etnik kökenli vatandaşlarımız sadece Güneydoğu veya Doğu Anadolu'da mı yaşıyor? Hayır her yerde yaşıyor. İzmir'de de yaşıyor İstanbul'da da yaşıyor Bursa'da da yaşıyor. Önemli olan buralarda yaşayan vatandaşlarımız diğerleri tarafından bir farklı muameleye ayrımcılığa tutuluyor mu, tutulmuyor mu? Ben bunu soruyorum.
en tutulduğu kanaatinde değilim. Ama bu konuda da hassas olunması dikkatli olunması düşüncesini taşıyorum. Münferit olayları bir kenarda tutuyoruz. Tamam ama, bu terör olayları bu şekilde devam ederse, yarın bu ayrımcı düşünceler genele giderse Türkiye için esasa ciddi tehlikeler ve risk budur. Dolayısıyla ben de Sayın Başbakan'la aynı kanaatteyim. Kürt sorunu yoktur. Var dediğiniz zaman İstanbul'da yaşayan Kürt vatandaşımızın da sorunu olması lazım. Oradaki sosyal hayatı, yaşantısı içinde bir sorunu olması lazım.
Þ. Elekdağ: Başbakan Erdoğan'ın, terörle mücadelede farklı stratejiler uygulanacağı hususundaki beyanına gelirsek...
İ. Başbuğ: Ben doğrusu, Sayın Başbakan'ın bu beyanıyla neyi kastettiği hususunda yorum yapamam. Aslıdan bu soruyu kendisine yöneltmek lazım. Farklı stratejiler ve uygulamalar ne olacak açıkçası ben bilemiyorum.

TERÖR TAMAMEN BİTMEZ
Þ. Elekdağ: Bundan önce terörle pazarlığa da yer veren bir strateji uygulandı, bundan böyle terörle etkili bir mücadele stratejisi yürüteceğiz anlamına gelmez mi bu ifadeler?
İ. Başbuğ: Ben o konunun yorumunu yapmak istemiyorum. Çünkü cümle çok genel bir cümle. Bu bakımdan yapacağımız yorum yanıltıcı olabilir. Ama Sayın Başbakan'ın son cümlesi, yani amacın terörü minimize etmek olduğu hususuna gelince, bunda aynı noktadayız tabii ki. Hatta biz şu terimi kullanmayı daha tercih ediyoruz: Terör örgütlerini marjinalize etmek. Yani bir terör örgütü ile karşı karşıyaysanız, terör örgütünü tamamen ortadan kaldırmak biraz ütopik -gerçekçi olmayan - bir yaklaşım oluyor. Bugün stratejilerin, terör örgütlerinin marjinalize edilmesine dayanması lazım... Mesela bir DHKPC'yi buna örnek olarak gösterebilirsiniz. Terör örgütlüğünü devam ettiriyor mu ettiriyor ama marjinalize olmuş bir terör örgütüdür. Dolayısıyla elbette hepimiz arzu eder ki terör örgütünü tamamen ortadan kaldıralım... Ama gerçekçi olmak istiyorsak marjinalize etmek gibi bir hedef koymamız lazım. Burada örgütü marjinalize ederken terör eylemlerini de minimize edeceksiniz. Bu amaç doğrudur, bu amaca aynen katılıyorum...

POLİS ÞEHİRDE MÜCADELE EDER
Þ. Elekdağ: Þimdi terörle mücadelede polise etkin rol verilmesi söz konusu. Bu amaçla 15 bin mevcutlu özel harekat timleri oluşturulması hususunda çalışma yapıldığı açıklandı. PKK ile mücadelede arazide ve dağda polis özel harekat birliklerinin devreye sokulması beklenen sonuçları verir mi?
İ. Başbuğ: Bu önemli bir konu. PKK terör örgütü ile diğer terör örgütlerini veya terörle mücadeleyi aynı noktada görürseniz yanılırız. Örneğin bugün İsrail'de ve diğer ülkeler de terör olayları var. Mücadelenin nasıl yapılacağını saptamak için terör örgütünün yapısına, nasıl örgütlendiğine ve terör eylemlerini hangi alanlarda icra ettiğine bakmamız lazım.
PKK terör örgütüne baktığımız zaman, kırsal alanda, yani dağda bayırda eylemler yapmak için organize olmuş ve eğitilmiş bir terör örgütü olduğunu görüyoruz. Þehirlerde ve meskun yerlerde bazen taşeron kullanıyor, çünkü kendisi örgüt olarak yerleşim yerlerinde eylem yapmak üzere örgütlenmiş ve eğitilmiş örgüt değil. Bu durumda terörle mücadele edenlerin de kuvvet yapılarını örgütün niteliklerine göre düzenlemeleri zorunlu. Þehirlerde mücadelede asli unsur elbette polis, polisin yetmediği yerde de jandarma olacaktır. Kırsaldaki terörle mücadele ise farklı. Kırsal alanda ve dağlık arazideki terörle mücadeleyi silahlı kuvvetler dışında hiçbir kuvvet yapamaz. Bu biraz komik olur.

ORGANİZASYON, EĞİTİM FARKLI
Birincisi, kırsal alanda ve dağda yapacağınız mücadele için ona uygun organizasyonunuz olması lazım, artı eğitim konusu var. Ayrıca, "emir-komuta-kontrol" en önemli konulardan birisi. Kilometrelerce alana dağılıyorsunuz. Böylesine bir alanda "emir-komuta-muhabe-re" konusu çok önemli. Silahlı kuvvetlerin muhaberesi ile mukayese edemezsiniz.
İkincisi, kırsal alanda gerektiği zaman ağır silahlar kullanıyorsunuz. Türk kamuoyunda yanlış bir inanç var onu da düzelteyim. Bizim terörle mücadele, tankları kullandığımızı sanıyorlar, bu çok komik. Oralara tank çıkaramazsınız. Orada en fazla insan veya hayvanlarla taşıdığınız malzemelerle harekat kabiliyetin sahip oluyorsunuz.
Dolayısıyla, kırsal alanda mücadele ancak orduyla yürütülebilir.

Þ. Elekdağ: Kırsal alanda ve dağda polis özel harekat timleriyle terörle mücadele yapılamaz diyorsunuz..
İ. Başbuğ: Nispeten yumuşak arazilerde, örneğin Diyarbakır, Mardin bölgesi gibi yerlerde, gerektiği zaman polis özel harekat timlerinden yararlanılabilir. Bu tür yumuşak arazilerde, silahlı kuvvetlerle birlikte polis özel harekat timleri de kullanılabilir. Ancak, "kırsal alandan silahlı kuvvetleri çekelim onun yerine polis özel harekatını götürelim" yaklaşımı, çok gerçekçi bir düşünce değil. Þimdi Güneydoğu Anadolu'yu biliyorsunuz. Terör örgütleri için ideal bir coğrafya. Böyle bir coğrafyada terör örgütlerini kontrol altında tutabilmeniz için alanı kontrol etmeniz lazım. Yüzde yüz bir kontrol mümkün değil ama belli yerleri elde bulundurmanız zorunlu.
1993 yılından beri strateji olarak alan kontrolüne önem verdik. Karakollar var, jandarma karakolları var, bunlar alan kontrolüne yardım ediyor. Ama bazı uzak yerlere birlikler yerleştirerek o alanı kontrol etmeye, dolayısıyla teröristlerin hareketlerini kısıtlamaya çalışıyoruz. Alanı tamamen boş bırakırsanız teröristlere büyük hareket olanağı sağlarsınız. Alan kontrolünü de ancak silahlı kuvvetler yapabilir.

Þ. Elekdağ: Yani, kırda ve dağlık arazide terörle mücadeleyi ordudan başkası yapamaz diyorsunuz...
İ. Başbuğ: Evet. Mesela Þırnak'ın biraz batısına giderseniz Küpeli dağı bloğu vardır. Bu çok geniş bir alan. Orada kritik üç dört yeri tutmanız lazım. Bu görevi oraya birlik konuşlandırarak yapacaksınız. Bunu ordunun dışında kimse yapamaz.

TERÖRLE MÜCADELEDEKİ İKİ TEMEL
Þ. Elekdağ: Þimdi "Terör Örgütlerinin Sonu" adlı kitabınızı ele alalım. PKK terör örgütünün tasfiye edilmesi veya marjinal hale getirilmesini iki temel üzerine oturtmuşsunuz. Birincisi, Türkiye'de liberal demokrasinin tüm kurum ve unsurları ile eksiksiz uygulanması. İkincisi de terörle mücadelenin askeri yöntemleri de kapsayan bütüncül bir stratejik yaklaşımla yürütülmesi. Liberal demokrasi anlayışını izah eder misiniz? Bu sistemin uygulanması etnik gruplar arasında ayrılıkçılığın giderilmesine nasıl katkıda bulunacak ve söz konusu gruplar üzerinde nasıl kaynaştırıcı bir etki yapacaktır?
İlker Başbuğ: Bir ülkenin yapısında farklı gruplar olabilir, önemli olan bu gruplara karşı ayrımcı muamele olup olamadığıdır. Bu konuya değindik. Ben Türkiye'de ayrımcılık noktasında tehlikeli noktada olduğumuz kanaatinde değilim. O halde terörle mücadele ederken de en çok dikkat edilmesi gereken husus ayrımcılığın derinleşmemesidir.  Ülkelerde etnik ayrımcılığın derecesine göre çözümlerin farklı olduğunu görüyoruz. Literatüre baktığımızda dört çeşit çözüm görünüyor. Birincisi, etnik farklılıkların veya etnik ayrımcılığın çok derinleşmiş olduğu ve artık geriye dönüş olmayan bir noktada olan bir ülkenin durumu. Bu durumda çözüm bölünme oluyor. Türkiye bölünür mü ben o kanaatte değilim.
İkinci model, etnik demokrasi. Bu, biraz garip bir terim. Hem demokrasi, hem etnik... Ama bu model İsrail'de var. Etnik demokrasi, çoğunlukta olan etnik grubun ülkeye tam hakim olması.
Üçüncü model, biraz tuhaf bir isim "güç paylaşımı/partner demokrasi" uygulaması. İsviçre, Belçika, Kanada partner demokrasisiyle yönetiliyor. Buna İspanya'yı da örnek verebilirsiniz.
Dördüncü model, liberal demokrasidir. Ben düşünce olarak etnik farklılıkların oldukları ülkelerde liberal demokrasinin en uygun siyasal sistem olduğunu düşünüyorum. Nedir liberal demokrasi? Bir, vatandaşlık esasına dayalı ulusalcılık var. Sanki ulusalcı veya milliyetçi deyince etnik demokrasiyi kast ediyoruz sanılabilir. Öyle bir şey değil. Ulusalcılık iki türlü oluyor esasında. Bir vatandaşlık esaslı, bir de kültürel ulusalcılık var. Bizde, Cumhuriyet'in ilk dönemlerde kültürel ulusalcılık ağırlıklıdır, fakat sonradan Atatürk'ün vatandaşlık esasına dayalı ulusalcılığa kaydığını görüyoruz. Vatandaşlık kavramı sübjektif bir kavram. Siz diyorsunuz ki kendi irademle bu devlete vatandaşlık bağıyla bağlıyım. İsterseniz istediğiniz zaman bu iradenizi çekebilirsiniz. Vatandaşlık bağıyla bağlandığınız zaman hem haklarınız var hem sorumluluklarınız var. Bu esasen, Anayasanın 66. maddesine yer almış. Orada ne diyorduk 66. maddede...

KANDİL VARKEN TERÖR BİTMEZ
Þ. Elekdağ: Bu siyasi ortamda PKK nasıl etkisizleştirilecek?
İ.Başbuğ: PKK  4 aktörden oluşuyor. Birincisi, Kandil'deki silahlı kanat... Bu kanatta üçlü bir grup var, bunlar, Karayılan, Cemil Bayık ve Duran Kalkan. İkinci aktör siyasi kanattır. Bu bağlamda Belçika'daki ana grup öne çıkıyor. Siyasi kanadın en büyük gücü ekonomiktir. Para kesilirse silahlı kanat zora girer. Üçüncü aktör, Türkiye'deki siyasi oluşum ve bazı sivil toplum örgütleridir. Dördüncü aktör ise, İmralı'dır. Bunların içinde en önemlisi, bana göre, silahlı kanattır. Silahlı kanadın oluru olmadan örgütün silah bırakması mümkün değildir. Silahlı kanat gerekirse Öcalan'ı dinlemeyebilir. Örgütü silah bırakmaya zorlayacaksanız PKK'nın Kuzey Irak'taki varlığını riske sokmanız zorunlu. Bu şartlarda örgüt silah bırakmaya gidebilir. Ancak, silahlı kanadı silah bırakmaya zorlarken, bu kanattaki yöneticilerin güvenliliğini düşünmeniz lazım. Terör örgütünün çökmesi için lider kadronun çökmesi lazım. Yoksa, örgüt şu anda koşulsuz silah bırakmaya pek yaklaşmaz.

Emekli Büyükelçi Þükrü Elekdağ emekli Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile Bodrum'da görüştü ve PKK ile Kürt sorununu konuştu.

ANADİLDE EĞİTİM SORUN OLABİLİR
Þ. Elekdağ: Liberal demokrasi uygulayan ülke örneği olarak Güney Afrika'yı gösteriyorsunuz. Ancak, bu ülkede etnik grupların kimlikleri tanınıyor. Etnik grupların kendi ana dillerinde eğitim yapma ve kültüre sahip olma ayrıcalıkları var. Bu durumda Güney Afrika, Türkiye'ye örnek olabilir mi?
İlker Başbuğ: Türkiye'de Kürt kökenli vatandaşların kültürel özgürlüklerini yaşamada bir sınırlamaları var mı? Artık bence kültürel özgürlüklerinin yaşanmasını engelleyen bir hususun bugün itibarıyla mevcut olmadığını söyleyebiliriz. Geçmiş dönemde bazı eksikliklerimiz hatalarımız olmuş olabilir. Etnik kimliği resmen tanıdığınız zaman o siyasal bölünme riskine gidebilir.
Güney Afrika'nın anayasasında resmen yer almış mı almamış mı bilmiyorum tanınmanın... Ana dillerini öğrenme konusunda Türkiye'de zaten bir sorun yok. Ana dilde eğitim çok tartışılıyor. Ama burada ben liberal demokrasinin prensibine sıkı bağlı kalmak kanaatindeyim ve devletin böyle bir yükümlülük taşıdığı  kanaatini taşımıyorum. Anadilde eğitim konusunun ikinci bir  perspektifi de var. Ana dilde eğitime,bu çocukların topluma entegrasyonuna ne kadar fayda sağlayıp sağlamayacağı noktasında da bakmanız lazım. Ana dilde eğitim görmüş bir öğrencinin topluma entegrasyonu bir sorun olmaz mı? Bence ciddi sorunlar olabilir. Devletin de böyle bir yükümlülüğü olduğuna ben inanmıyorum.

TANIMAMAK RET DEĞİLDİR
Þ. Elekdağ: "Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktü" diyor.
İ. Başbuğ: Ben bu devletin bu Cumhuriyetin bir vatandaşıyım. İstemiyorsanız bu bağı kesersiniz, burada sizi zorlayan bir nokta yok. İkinci prensip, bireyin özgürlükleri. Devlet, bireyin özgürlüklerinin önünü açacak. Özellikle bireyin kültürel özelliklerinin önünden engel olmaması lazım. Diğer bir prensip ise kolektif hakların olmaması. Kollektif hak dediğiniz siyasal hak kavramına gidiyor. Siyasal hak dediğiniz zaman liberal demokrasinin dışına çıkarsınız, üçüncü modele gücün paylaşımına gidersiniz. Devletin etnik farklı gruplara karşı tama anlamıyla tarafsız olması lazım. Türkiye'de bu çok ters bir noktada yorumlanıyor; etnik gruba bazı farklılıklar tanıyoruz deniyor ki bu çok yanlış. Bir gruba pozitif ayrımcılık yaparsanız, obür gruba haksızlık edersiniz. Dolayısıyla dil, din ve kültürel farklıların devlet tarafından resmen tanınması, bu konuların siyası konu haline dönüşmesine ve etnik sorunlar doğurmasına yol açar. Ayrı bir kültüre sahip olmanın hak olarak tanınması doğru değil.
Þunu da iyi anlamak lazım. Bir şeyin tanınmaması o olayın reddedilmesi anlamına gelmez. Tanımada resmiyet vardır. Ama tanınmama demek, reddetme anlamına da gelmiyor. Resmen tanımamakla birlikte kabul diyorsunuz. Farklı gruplara karşı tarafsız kalacaksınız. Devletin farklı etnik gruplara karşı hiç yükümlülüğü yoktur. Devlet, devlet olarak etnik farklı gruplara karşı farklılıklarından dolayı onlara bir yükümlülüğü yoktur. Devletin Kürtçe dersini devlet okullarında öğretme yükümlülüğü yoktur.

ETNİK GRUPLAR DÖRT YANA DAĞILMIÞ DURUMDA
Þ. Elekdağ: Yani, liberal demokraside, hiçbir şekilde ayrımcılık olmayacak, tüm vatandaşlar eşit hukuku paylaşacak, bireysel haklar sonuna kadar açılacak, devlet etnisiteye karşı tamamen tarafsız olacak ve etnisite siyasi bir malzeme olarak kullanılmayacak. Kitabınızda Güney Afrika'yı liberal demokrasiye model olarak gösteriyorsunuz. Bu nasıl oluyor?
İ. Başbuğ: Güney Afrika model olarak bugün ilginç bir örnek... Çok şiddetli bir etnik çatışma yaşayan ve etnik farklılıkların çok derinleştiği bu ülkeyi çözüme götüren olaylar nelerdir? Güney Afrika'nın bölünmesini engelleyen iki önemli neden vardır. Birincisi, ülkenin hiçbir bölgesinde bir grup tam çoğunluğa sahip değildir ve etnik grup mensupları ülkenin dört bir yönüne dağılmışlardır. İkincisi, ekonomi çok entegre olmuştur. Mandela diyor ki ülkeyi bölersek Güney Afrika'nın ekonomisini çökertiriz. Aynı şartlar Türkiye'de de mevcuttur ve Türkiye'nin bölünmezliğinin nedenlerin oluşturur.

http://www.ntvmsnbc.com/id/25239195/ Mesajı Paylaş

Arınç gibi büyük aymazlık içerisinde olanlar da ülkeyi bölenlerin sadece çay içip dağıldıklarını söyleyerek bu milleti uyutmaya çalışması ne kadar vahim. Her şehidin kanında kimlerin payı var? Her şeyi güllük gülistanlık gösterenlerin yok mu? Mesajı Paylaş

İlker Başbuğ zamanında sınır ötesi harekat tezkeresi var mıydı? Ya da süresi devam ediyor muydu? Mesajı Paylaş
''Başarının sırrı amaca sadakattir.''

Alıntı yapılan: UYVAR - 07 Ağustos 2011, 15:11:01
İlker Başbuğ zamanında sınır ötesi harekat tezkeresi var mıydı? Ya da süresi devam ediyor muydu?

     Evet İlker paşa KKK. iken 2007 de verilen teskere yılda bir kere uzatılarak devam ediyor.İlker paşa 2008 Agustos ta Genkur başkanı oldu.Teskere Geçen yıl ekim ayında yine uzatılmıştı.Bu ekimde süresi bitiyor.
     AmaTeskere sınır ötesi operasyonlar için Genelkurmaya yetki vermiyor Hükümete yetki veriyor.Hükümet 2007 den bu yana bir kere bunun için izin verdi 2008 Þubatındaki Güneş operasyonu için.21 Þubat akşam saatlerinde  başlayan operasyon yogun uluslararası baskılara 28 Þubatta Amerikan Savunma bakanlıgı yetkililerinin Ankara'daki çabalarıda eklenince ,  Genelkurmay başkanlığının hedefleri ulaşıldığı açıklaması ile 29 Þubatta bitirilmiştir

    Güneş operasyonu
Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, "25/08 nolu basın açıklaması.
Harekat süresince bölgedeki 60 hedef grubuna (272 hedef) hava taarruzu icra edilmiş; ayrıca Kara Kuvvetleri ateş destek vasıtaları tarafından 517 adet muhtelif hedef ateş altına alınmıştır. Harekatın başından itibaren, manevra birlikleri ve uçaklar tarafından 126 mağara, 290 barınak ve sığınak, 12 komuta merkezi, 11 muhabere tesisi, 6 eğitim tesisi, 23 lojistik tesis, 18 ulaştırma tesisi, 40 hafif silah mevzii ve 59 uçaksavar mevzii kısmen ya da tamamen tahrip edilmiştir.

28 Þubat günü ele geçirilen 3 PKK üyesi ile, bölgede 300 kişi civarında kuvveti bulunan PKK'nın verdiği kayıp sayısı 240 olmuştur
Mesajı Paylaş
Düşmanını ve kendini çok iyi tanırsan, her zaman kazanırsın. Eğer kendini çok iyi tanır düşmanını tanımazsan, bazen kazanır bazen kaybedersin. Ancak hem  düşmanını hem de kendini tanımazsan, sonuç daima yenilgi olacaktır...

Cok guzel analizler yapmis umarim dikkate alinir. Mesajı Paylaş
Adaletin hakim olduğu yerde silahın yeri yoktur.

Alıntı yapılan: KingWarrior - 07 Ağustos 2011, 14:34:17
Arınç gibi büyük aymazlık içerisinde olanlar da ülkeyi bölenlerin sadece çay içip dağıldıklarını söyleyerek bu milleti uyutmaya çalışması ne kadar vahim. Her şehidin kanında kimlerin payı var? Her şeyi güllük gülistanlık gösterenlerin yok mu?

Katılıyorum,zira Bülent Arınç her zamanki sivri dilli iğneleyici,küçümseyici,ciddiyetten uzak tavrıyla bazı şeyleri hafife alıyor bu sayede de insanların bazı şeyleri göz ardı etmesini sağlamaya çalışıyor.Þuna bir bakalım lütfen,olan bitene karşı biraz daha farkındalığımızı arttırır sanırım;

http://www.facebook.com/home.php#!/video/video.php?v=2225704490541&oid=220769594606689&comments Mesajı Paylaş

demograsi  adı altında  birilerinin özgürlüğü pahasına  başkalarının  yaşam  özgürlüklerinin kısıtlanması  doğru değil daha doğrusu bu demograsi değil  ,  hükümetin yapması gereken  insanımızın yaşam hakkını elinden alan  terörizime  karşı  insancıl değil  kana kan  dişe diş bir  politika  uygulaması  gerekir , ama  bu politikayı  gerçekleştirecek bir  hükümet  dahada  ötesinde bir meclis yok! 
bu teröre cesaret  vererek  terörü  güçlendiren   bir  anlayışla  terör  bitmez  aksine  dahada  çok  güçlenir , aslında  orada  çay içilmiyor yani doğru  söylüyorlar orada   resmen insan kanı içiyorlar   >:( Mesajı Paylaş

Eski Genelkurmay Başkanı Başbuğ, PKK'nın bitirilmemesindeki suçluyu buldu...

  Muhalefetin terörün AK Parti döneminde tırmandığı iddiasıyla başlayan tartışmalar askerin katılımıyla farklı bir boyuta büründü. Eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un, DSP, MHP ve ANAP ortaklığıyla kurulan ANASOL-M hükümetinin, kendi iç sorunlarıyla uğraşması ve yaptığı hatalar yüzünden Kuzey Irak'ta köşeye sıkışan PKK'nın bitirilmesi için tarih bir fırsatın kaçırıldığı yönündeki açıklaması, yeni bir polemiğin fitilini ateşledi.

Başbuğ'un bu suçlaması, AK Parti'nin yanlış politikaları sebebiyle terörün tırmandığı iddiasında bulunan MHP ve diğer muhalefet partilerini zor durumda bıraktı.

"KOALİSYON HÜKÜMETLERİ ZAYIF HÜKÜMETLER"

Başbuğ'un açıklamasını değerlendiren AK Parti Grup Başkanvekili Ahmet Aydın, Muhalefetin terörün AK Parti hükümeti döneminde arttığı yanılgısına düştüğünü söyleyerek, koalisyon hükümetlerinin yapısına dikkat çekti. Koalisyon hükümetlerinin zayıf hükümetler olduğunu, kendi içlerinde ciddi sorunlar yaşadığını belirten Aydın, "Abdullah Öcalan'ın yakalanması hadisesi de o dönemde oldu. Belki o dönemde şartlar daha elverişliydi ama iktidarda bir koalisyon olduğu için hiçbir şey yapılamadı" dedi. Terör sorununu iktidara mal etmenin yanlış olduğunu dile getiren Aydın, "Bu bize son dönemlerde artan terörü iktidarla bağdaştırmamak gerektiğini gösteriyor. Terörün devletin bir meselesi olduğunu, topyekün bir mücadele gerektirdiğini gösteriyor" diye konuştu.

KOALİSYON HÜKÜMETLERİ TERÖRÜN CAN SUYU!

Terör ve strateji uzmanları ise, PKK ve şehirdeki derin yapılanması KCK'nın daha rahat hareket ettiği için koalisyon hükümetleri istediğine ve koalisyona zemin hazırlamak amacıyla her seçim öncesi eylemlerini arttırdığına dikkat çekiyor. Doç. Dr. Sedat Laçiner, PKK'nın amacının vesayetçi rejimin önünü açmak olduğunu kaydederek, "Terör örgütü koalisyonlar dönemini yeniden başlatmak için çabalıyor. Çünkü terör ve şehirdeki uzantıları, iç sorunlarıyla boğuşan koalisyon hükümetleri döneminde kendisine daha çok rahat hareket etme alanı buluyor. Örgüt bu yüzden her seçim öncesi kanlı eylemlerinin dozunu arttırıyor. PKK ve dostlarının planı yeni bir koalisyon hükümeti kurmak" değerlendirmesinde bulundu.

İLKER BAÞBUĞ'DAN ANASOL-M KOALİSYONUNA AĞIR SUÇLAMA

Ulusal bir gazeteye konuşan eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, terör konusunda Türkiye'nin değişik zamanlarda birçok fırsat kaçırdığını belirterek, "Terör bizim dönemimizde son buldu" diyen MHP'nin de ortağı olduğu ANASOL-M koalisyon hükümetine suçlamalarda bulundu. Başbuğ şöyle konuştu: Türkiye'nin yaptığı hata, terör eylemleri ne zaman ortadan kalktıysa, yetkililerin, belki asker de dahil, terörün son bulduğunu sanmaları. Terörle ilgili bir tarihi fırsat da 1999-2002 döneminde kaçırıldı. 1999'da yakaladığımız örgüt başının verdiği talimat üzerine Türkiye'deki teröristlerin hepsi Kuzey Irak'a çekilmiş ve eylemler bitmişti. İşte bu noktada Türkiye ne yapıp edip, PKK'yı Kuzey Irak'ta bitirecekti. Ama bunu yapamadı. 1999-2002 döneminde koalisyon hükümeti kendi iç sorunları nedeniyle bu soruna odaklanamadı."

BAÞBUĞ'DAN OHAL İTİRAFI

İlker Başbuğ, 1987'de Güneydoğu'da OHAL'e geçilmesinin de Türkiye'nin yaptığı büyük hatalardan biri olduğunu vurguladı. Başbuğ, "1987'de bir sistem değişikliği ile olayı kaybettik" itirafında bulunurken, faili meçhul cinayetler OHAL'in yürüklükte olduğu dönemlerde artmıştı. OHAL dönenimde bölge halkı baskı ve işkencelere maruz kalırken, bu kaotik ortamda PKK gücüne güç katmıştı. Muhalefet partileri ise, her terör olayından sonra OHAL'in geri getirilmesi gerektiğini, PKK'nın ancak böyle bitirilebileceğini savunuyor. 8 askerin şehit olduğu Gediktepe saldırısından sonra MHP iktidarında yapılacak ilk işin OHAL'i ilan etmek olacağını söyleyen MHP lideri Devlet Bahçeli, "Siyasallaşmış bölücülüğün bastırılması, yöre halkının terör tehdidinden kurtarılması için Olağanüstü Hal ilanını öneriyoruz. Kim yıkım projesini sahipleniyorsa bilin ki bugün de OHAL'e karşıdır. Kim hepimiz Ermeni dediyse bugün de OHAL'e de karşı olandır. Kim Erbil'de Peşmerge'ye alkış tutmuşsa OHAL'a karşı çıkanlar onlardır. Teklifimiz doğrudur, hedefimiz doğrudur, isabetimiz tamdır" demişti. Bahçeli'nin OHAL talebine Başbakan Erdoğan'dan sert tepki gelmişti. (Yeni Akit)
http://www.bugun.com.tr/haber-detay/165531-basbug-dan-mhp-yi-yakacak-aciklama-haberi.aspx Mesajı Paylaş


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz