İ SINIFI FIRKATEYN

Başlatan SKYWOLF, 21 Aralık 2015, 08:32:47

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Arkadaşlar benimle aynı düşünen varmıdır bilmiyorum ama bu gemi benim kafamdaki donanma perspektifinde hiç bir yere oturmuyor.

Neden ? İki sebepten ;

1-) Yerine koyacağımız modernizesiz 4 perry üzerine özellik olarak koyabilecek çok devrimsel bir şey yok.

Bir donanmada bir gemi sınıfının yerine getirilen bir gemi sınıfından önceki sınıftan çok daha ilerde teknik ve devrimsel özelliklere sahip olması beklenir. Ama bu İ sınıfında yok. Modernize edilmiş perrylerden daha büyük bir güç çarpanı değil tek artısı +8 vls +6 ssm ve stealth tasarımı gerisi az çok aynı ki stealth tasarım dışında diğerleri eklenebilir. Essm kabiliyeti smart-s mk2 genesis aynı bunlar. hatta sm-1 mr leri katınca daha az sam'a sahip olacak diyebiliriz. Hızlar nerdeyse aynı menziller nerdeyse aynı.

2-) İleride çağdaşı ve rakibi olacak gemilerden geride bir gemi.

Biz bu yola nasıl çıktık biz kendi gemi ve kendi teknolojisini üreten bölgesel bir güç olacağız dedik. Bu yoldaki en büyük rakibimiz Akdenizde kim ? Fransa.

Fransa ne yapıyor ? Yunanistana gemi verme ihtimalleri vs. bir yana . Envanterlerindeki i sınıfının direk eşdeğeri la fayette sınıfını adamlar çok daha gelişmiş belharra sınıfıyla değiştiriyorlar.

Belharra sınıfı İ sınıfıyla bazı performans değerleri aynı olsa da tonaj olarak i sınıfından daha ağır olmasına rağmen bunu sağlaması bir üstünlük . Bunda ters karinasınında rolü büyük.

Buna ek şu an genesisi son halinden haberimiz yok ama belharra tamamiyle dijital ve elektronik bir gemi. Veri işleme teknolojisi gelşmiş. Ve en önemlisi biz burada Çafrad'ın çfr'sini bile bazı
arkadaşlara pahalı diye kabul ettiremezken üstünde Çafrad UMR eş değeri seafire 500 aesa radarına sahip ve Aster 15/30 kabiliyetine sahip.

İhracatta belharra'nın gerisinde kalacağı bir yana birde i sınıfının ileride barbaros veya yavuz sınıfından herhangi birinin yerine bir ikinci 4 gem yapılabileceği düşünülüyor eğer böyle birşey olursa biz önümüzdeki 40-50 yıl Fransa üstünlüğünü kabul ettiğimiz anlamına gelecektir. Hele ki floreal sınıfı yerine xwind 4000 lerini yaparlarsa bizi ciddi anlamda kitleyebilirler.


Bu i sınıfının ihya olması için en azından çafrad eklenmesi ve hisar-u, asroc, gezgin atabilme imkanı kazanması lazım.

Veya benim fikrim bu kadar hedef büyültmüş kendi gemisini yapan bir donanma olarak nasıl fransızlar la fayetteleri 20 lerinde başka ülkeye muhtemelen satıp yerine belharra yı alacaksa bizde milgemi yarı ömründe yollayıp donanmaya tf-2000 ve tf-1000 ler girince milgemleri başka bir ülkeye satıp filonun asuw yükünü i sınıfı fırkateynlere paslayıp ek tf 4500 üretelim derim.  Mesajı Paylaş
Savaş Var Denildiğinde Biz;


Alıntı yapılan: BATTLESTAR - 22 Ekim 2018, 19:47:48
Arkadaşlar benimle aynı düşünen varmıdır bilmiyorum ama bu gemi benim kafamdaki donanma perspektifinde hiç bir yere oturmuyor.

Neden ? İki sebepten ;

1-) Yerine koyacağımız modernizesiz 4 perry üzerine özellik olarak koyabilecek çok devrimsel bir şey yok.

Bir donanmada bir gemi sınıfının yerine getirilen bir gemi sınıfından önceki sınıftan çok daha ilerde teknik ve devrimsel özelliklere sahip olması beklenir. Ama bu İ sınıfında yok. Modernize edilmiş perrylerden daha büyük bir güç çarpanı değil tek artısı +8 vls +6 ssm ve stealth tasarımı gerisi az çok aynı ki stealth tasarım dışında diğerleri eklenebilir. Essm kabiliyeti smart-s mk2 genesis aynı bunlar. hatta sm-1 mr leri katınca daha az sam'a sahip olacak diyebiliriz. Hızlar nerdeyse aynı menziller nerdeyse aynı.

2-) İleride çağdaşı ve rakibi olacak gemilerden geride bir gemi.

Biz bu yola nasıl çıktık biz kendi gemi ve kendi teknolojisini üreten bölgesel bir güç olacağız dedik. Bu yoldaki en büyük rakibimiz Akdenizde kim ? Fransa.

Fransa ne yapıyor ? Yunanistana gemi verme ihtimalleri vs. bir yana . Envanterlerindeki i sınıfının direk eşdeğeri la fayette sınıfını adamlar çok daha gelişmiş belharra sınıfıyla değiştiriyorlar.

Belharra sınıfı İ sınıfıyla bazı performans değerleri aynı olsa da tonaj olarak i sınıfından daha ağır olmasına rağmen bunu sağlaması bir üstünlük . Bunda ters karinasınında rolü büyük.

Buna ek şu an genesisi son halinden haberimiz yok ama belharra tamamiyle dijital ve elektronik bir gemi. Veri işleme teknolojisi gelşmiş. Ve en önemlisi biz burada Çafrad'ın çfr'sini bile bazı
arkadaşlara pahalı diye kabul ettiremezken üstünde Çafrad UMR eş değeri seafire 500 aesa radarına sahip ve Aster 15/30 kabiliyetine sahip.

İhracatta belharra'nın gerisinde kalacağı bir yana birde i sınıfının ileride barbaros veya yavuz sınıfından herhangi birinin yerine bir ikinci 4 gem yapılabileceği düşünülüyor eğer böyle birşey olursa biz önümüzdeki 40-50 yıl Fransa üstünlüğünü kabul ettiğimiz anlamına gelecektir. Hele ki floreal sınıfı yerine xwind 4000 lerini yaparlarsa bizi ciddi anlamda kitleyebilirler.


Bu i sınıfının ihya olması için en azından çafrad eklenmesi ve hisar-u, asroc, gezgin atabilme imkanı kazanması lazım.

Veya benim fikrim bu kadar hedef büyültmüş kendi gemisini yapan bir donanma olarak nasıl fransızlar la fayetteleri 20 lerinde başka ülkeye muhtemelen satıp yerine belharra yı alacaksa bizde milgemi yarı ömründe yollayıp donanmaya tf-2000 ve tf-1000 ler girince milgemleri başka bir ülkeye satıp filonun asuw yükünü i sınıfı fırkateynlere paslayıp ek tf 4500 üretelim derim.
+1 lakin şunuda es geçmemekte fayda var. Fransa yıllardır savaş gemisi yapan bir ülke biz ise henüz yeni öğreniyoruz. Bahsettiğiniz teknolojilerin çoğu yok bizde. Henüz tam olarak savaş gemisi yapabilme yetenegimizde yok. Normalde TF2000in 10-15 yıl önce envantere girmiş olması lazımdı hatta biz TF-2000den sonrası için tasarımlar yapıyor olmalıydık. Mesajı Paylaş
TURK OGUZ BEGLERİ BUDUN EÞİDİN. ÜZE TENGRİ BASMASAR , ASRA YİR TELİNMESER , TÜRK BUDUN , İLİNGİN TÖRÜNGÜN KİM ARTATI UDAÇI ERTİ ?

Alıntı yapılan: Yabgu - 22 Ekim 2018, 20:03:43
Alıntı yapılan: BATTLESTAR - 22 Ekim 2018, 19:47:48
Arkadaşlar benimle aynı düşünen varmıdır bilmiyorum ama bu gemi benim kafamdaki donanma perspektifinde hiç bir yere oturmuyor.

Neden ? İki sebepten ;

1-) Yerine koyacağımız modernizesiz 4 perry üzerine özellik olarak koyabilecek çok devrimsel bir şey yok.

Bir donanmada bir gemi sınıfının yerine getirilen bir gemi sınıfından önceki sınıftan çok daha ilerde teknik ve devrimsel özelliklere sahip olması beklenir. Ama bu İ sınıfında yok. Modernize edilmiş perrylerden daha büyük bir güç çarpanı değil tek artısı +8 vls +6 ssm ve stealth tasarımı gerisi az çok aynı ki stealth tasarım dışında diğerleri eklenebilir. Essm kabiliyeti smart-s mk2 genesis aynı bunlar. hatta sm-1 mr leri katınca daha az sam'a sahip olacak diyebiliriz. Hızlar nerdeyse aynı menziller nerdeyse aynı.

2-) İleride çağdaşı ve rakibi olacak gemilerden geride bir gemi.

Biz bu yola nasıl çıktık biz kendi gemi ve kendi teknolojisini üreten bölgesel bir güç olacağız dedik. Bu yoldaki en büyük rakibimiz Akdenizde kim ? Fransa.

Fransa ne yapıyor ? Yunanistana gemi verme ihtimalleri vs. bir yana . Envanterlerindeki i sınıfının direk eşdeğeri la fayette sınıfını adamlar çok daha gelişmiş belharra sınıfıyla değiştiriyorlar.

Belharra sınıfı İ sınıfıyla bazı performans değerleri aynı olsa da tonaj olarak i sınıfından daha ağır olmasına rağmen bunu sağlaması bir üstünlük . Bunda ters karinasınında rolü büyük.

Buna ek şu an genesisi son halinden haberimiz yok ama belharra tamamiyle dijital ve elektronik bir gemi. Veri işleme teknolojisi gelşmiş. Ve en önemlisi biz burada Çafrad'ın çfr'sini bile bazı
arkadaşlara pahalı diye kabul ettiremezken üstünde Çafrad UMR eş değeri seafire 500 aesa radarına sahip ve Aster 15/30 kabiliyetine sahip.

İhracatta belharra'nın gerisinde kalacağı bir yana birde i sınıfının ileride barbaros veya yavuz sınıfından herhangi birinin yerine bir ikinci 4 gem yapılabileceği düşünülüyor eğer böyle birşey olursa biz önümüzdeki 40-50 yıl Fransa üstünlüğünü kabul ettiğimiz anlamına gelecektir. Hele ki floreal sınıfı yerine xwind 4000 lerini yaparlarsa bizi ciddi anlamda kitleyebilirler.


Bu i sınıfının ihya olması için en azından çafrad eklenmesi ve hisar-u, asroc, gezgin atabilme imkanı kazanması lazım.

Veya benim fikrim bu kadar hedef büyültmüş kendi gemisini yapan bir donanma olarak nasıl fransızlar la fayetteleri 20 lerinde başka ülkeye muhtemelen satıp yerine belharra yı alacaksa bizde milgemi yarı ömründe yollayıp donanmaya tf-2000 ve tf-1000 ler girince milgemleri başka bir ülkeye satıp filonun asuw yükünü i sınıfı fırkateynlere paslayıp ek tf 4500 üretelim derim.
+1 lakin şunuda es geçmemekte fayda var. Fransa yıllardır savaş gemisi yapan bir ülke biz ise henüz yeni öğreniyoruz. Bahsettiğiniz teknolojilerin çoğu yok bizde. Henüz tam olarak savaş gemisi yapabilme yetenegimizde yok. Normalde TF2000in 10-15 yıl önce envantere girmiş olması lazımdı hatta biz TF-2000den sonrası için tasarımlar yapıyor olmalıydık.

Çoğu yok eyvallah ama zaten en azından bu teknolojiler tamamlandığında takılacağı şekilde dizayn edilsin. Çafrad Faz-1 ve hisar-N serisi İ sınıfı göreve başladığında çoktan hazır olacak. Mesajı Paylaş
Savaş Var Denildiğinde Biz;


Battlestar a kesinlikle katılıyorum muhtemelen İ sınıf gemiler envantere girdiğinde gezgin füzesinin prototipleri  çıkmış olur VLS sayısının 16 dan 32 ye çıkarılması lazım  kuvvet mutlaka TF2000 gelene kadar gezgin fuzesini kullanmak isteyecektir. Boşu boşuna SAM lerden feda etmemiş oluruz Mesajı Paylaş

Battlestar ın yazdıklarını görünce düşünmekten alamadım elbet kendimi sonra yine buradan öğrendiğim aşağıdaki siteye girip aşağıdaki yazıyı eklemek istedim.
zamanı olan okusun lütfen.

http://uskudar.biz/ihbarname/h%C3%A2dise/k%C4%B1yak%C3%A7%C4%B1lar-ve-%C5%9Feytanlar


ıyakçılar ve Þeytanlar
İhbarname   - Hâdise
Pazar, 30 Eylül 2018
Savunma sanayiinin mevcut durumunu değerlendirirken yapılan en dikkât çekici hatanın; ince ayrıntılarına kadar ayrı ayrı ve titizlikle değerlendirilmesi ve tartışılması gereken pek çok hususun tamamının tek bir kutuya konup, toptan şöyledir veya böyledir diyerek işin içinden çıkmak eğilimi olduğu söylenebilir ki bu sebeple bütün izler birbirine karışmakta ve doğru istikâmet de anlaşılamamaktadır. Acaba dünya üzerinde kavramların böylesine birbirine karıştırıldığı ikinci bir memleket daha var mıdır?

Bilhassa ülkedeki medya adı verilen karanlık mekanizmanın şu veya bu tarafına değil mutlak olarak tamamına, düzen kurulduğu günden beri, hâkim durumda olan Batının bu doğrultuda ustaca gerçekleştiregeldiği toplum mühendisliği çalışmaları ile kamuoyunda böyle bir eğilim yerleşmiş olması ve çoğunluğun, itidâl üzere olmak gerekirken dâima kutuplarda dolanmayı tercih etmesi de bu etken sebebiyle maalesef şaşırtıcı değildir.

Doğrusu bütün bu dümen, biraz sağduyu ve daha geniş bir bakış açısı ile olayları önyargısız bir şekilde değerlendirmeye niyetlenen herkes tarafından kolayca fark edilebilecek kadar da aşikârdır.

Gözler önündeki birincil ve tâbiri câiz ise medyatik askerî projelerin gerisindeki derin alanlarda, dikkâtlice gözlerden uzak tutulan hassas noktalarda dönen dolaplar, bütün yapıyı kökünden zehirleyebilmekte ve hedeflenen noktaya ulaşılmasını kolayca önleyebilmektedir.

En azından birbuçuk asırdır büyük bir istikrarla işleyen bu mekanizmaya, sadece yaşadığımız son on-onbeş sene içinden veya hatta geçtiğimiz birkaç ay içinden bile birbirini kopyası gibi çok sayıda bâriz örnek kolayca gösterilebilir.

Sıradan ve güncel sayılabilecek küçük bir örnek olarak, bâzı arkadaşların da sorduğu, mesela medya tarafından hepimize büyük bir zafer olarak sunulan Pakistan'a yapılan Milgem satışını [1] kısaca ele alalım. Tam bu noktada gerçek kazanan acaba kimdir? Türkiye mi? Pakistan mı? İkisi de değil ama maalesef yine Almanya. Nasıl mı?

Başlangıç ve gerçekleşme açısından değerlendirildiğinde, Milgem projesi gâyet başarılı oldu ve önemli bir basamağı güzelce çıktık. Fakat daha sonra çıkmaya devam etmemiz gerekirken orada durduk.

İlk gemide ulaşılan yerli katkı seviyesinin artırılmasına yönelik ilave bir gelişme sağlanamadığı gibi geri gidiş dahi başladı ve örneğin ilk gemide yerli-yabancı ortaklığı ile sağlanan bâzı hassas bileşenlerin ikinci gemiden itibaren söz konusu ortaklığın %100 yabancı kökenli hâle dönüşüvermesiyle, Heybeliada ve İstanbul sınıfı gemilerin siber-güvenliği konusunda çok ciddi zaafiyetlerin oluşma ihtimâli de son derece yükseldi!

İlk gemiden sonraki inşa faaliyetlerinde ortaya konan anlaşılmaz derecede aşırı uzun süreler ve inşa sayılarının devamlı olarak azaltılması, başlangıçta projeye gerçek anlamda yerli katkı sağlayabilmek için özveriyle çalışan ve ellerinden gelenin en iyisini kâr gözetmeden yapan gerçek milli işletmelerin harcadıkları emeklerin karşılığını alamamalarıyla sonuçlandığı gibi zorlukla kazanılmış bu milli yeteneklerin solmasına hatta bâzı noktalarda yok olmasına sebep olan bir mâhiyete de büründü.

Daha en başında, elimizdeki âhı gitmiş vâhı kalmış Bozcaada Sınıfı korvetlerin tamamının Milli Gemiler ile değiştirilmesi hedeflenmişken ne olduysa konunun bu boyutu ortadan kalkıverdi ve bu sebeple bakım-tutumu bile başa bela olan söz konusu dandik gemilerden kurtulamayınca, edilen (ve görünen o ki daha uzun seneler edilecek olan) dolaylı zararlar da cabası oldu. Tabii bir de konunun askeri yetenek zaafiyetine sebep olan daha da önemli bir boyutu var ama oraya hiç girmeyelim.



Kıyakçılığın Sonu Ayakçılıktır!
Kâğıt üzerinde Almanya tabii ki Pakistan'a kendi gemilerini satmak isterdi ama çok daha büyük ve değerli bir pazar olarak gördüğü Hindistan'ı bozmamak ve devam etmekte olan P-75I başta olmak üzere muhtelif Hint projelerinde devre dışı kalmamak için zaten bunu yapmak istemiyordu. Diğer taraftan Çin gemi ve denizaltıları ile doğrudan bir rekabete girmek kârını da düşürecekti.

Bu durumda Türkiyenin Pakistan üzerindeki etkisini kullanarak Milgem satmasından daha güzel ne olabilirdi! Sonuç olarak Milgem pek çok önemli donanımı itibarı ile zaten alman malı bir gemi olduğundan [Resim.3] ve söz konusu donanımlar da yedek parça ihtiyacı üzerinden Pakistan'ı almanyanın elinde uzun vâdeli oyuncak hâline getireceğinden, daha ne olsundu.

Dikkât edilirse Türkiyenin yeni kurulan Azerbaycan donanmasına cıvata dahi satmamasını başarıyla sağlayan Almanya, Pakistan konusunda bu kez tam tersi şekilde hareket edebilmekte ve daima kazanmakta, Türkiye daima kaybetmektedir.



Milgem-1 Sevk ve Tahrik Sistemi

Resim.1) Heybeliada (Milgem 1) ve İstanbul (Milgem 2) Sınıfı gemiler üzerinde kullanılan ve tamamı Almanya'dan tedârik edilen Tahrik ve Sevk sistemi bileşenlerini gösteren bir çizim. Bütün donanım sağda görülen LM2500 gaz türbini ile başlayıp sola doğru dişli kutusu (Renk-Almanya) ve dizeller (MTU-Almanya) ile devam ederek pervane milleri, salmastralar, mil yatakları ve pervanelerin ucuna kadar alman ürünleri ile devam ediyor. Toplam sistem içindeki pervane mili yatakları gibi bazı bileşenler tıpkı gaz türbini gibi aslen ABD kaynaklı olsa da biz bunları da Almanya üzerinden alıyoruz.
Doğrusu Milgemler üzerindeki alman kökenli bileşenler sadece bunlarla sınırlı da değil; aktif yalpa söndürücülerden, radar perdelerine kadar daha saymakla bitmeyen donanım da Almanya kaynaklı.
Bu konunun ayrıntıları için buraya tıklanabilir.
Eğer Pakistan'a satılan Milgem'ler üzerinde mesela Ukrayna Gaz Türbinleri ve dişli kutuları, Finlandiya Dizelleri ve Japon Pervaneleri ve Milleri vs. olsaydı hem Türkiye hem de Pakistanın bu projeden kazançlı çıkması söz konusu olabilirdi ama böylesi asla gerçekleşemeyecek bir durum öyle değil mi?



Tabii mesele sadece Milgem'den ibaret de değil. Örneğin Pakistanın elindeki Agosta Sınıfı Fransız denizaltılarının yenilenmesi çalışmasında da gerçek kazanan ne Pakistan, ne de Türkiye'dir, asıl kazananı artık tahmin edebilirsiniz.

Ama belki bugün için en kötüsü; sürmekte olan Endonezyanın HBT'li denizaltı ihalesinde Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının ve memurlarının, iki ülke halkları arasındaki yakınlığı kullanarak Endonezya'ya Alman denizaltılarının(!) satılması için bastırmasıdır ki birden fazla açıdan Türk milleti adına başlı başına utanç verici bir durumdur.

Üstelik sadece bu sene içinde mesela alman keşif Tornadolarının Ürdün'den kalkarak1, Suriye'deki terör örgütlerine Türk Silahlı Kuvvetleri aleyhine gerçek zamanlı istihbarat sağladığı, bu örgütlere verdikleri gelişmiş silahlarla pek çok askerimizin şehit edilmesine ve sayısız Suriyeli çoluk çocuğun katledilmesine alenen katkı sağladığı, alman devleti tarafından kendi topraklarının Türkiye aleyhine faaliyet gösteren bütün tehdiş örgütlerinin güvenli merkez üssü olmasının sağlandığı vs... gerçeklerine rağmen.

Tabii ki bu düzen dün kurulmadı; 1910'larda da ülkeyi toptan almanların ellerine teslim eden zamanın iktidarının gözlerinin içine baka baka, Erzurumda görevli alman elçisi, Batum'dan İzmit'e kadar uzanan geniş bir coğrafyada, belli bir nihâi hedef doğrultusunda Türk halkı üzerine açıkça soykırım uygulayan mâlum örgütü alenen sevk ve idâre etmekte ve Osmanlı Devletini yönetmekte olanlar da uzunca bir süre boyunca bütün olanları görmezden(!) gelmekteyken Türk köylerinde yaşayan bütün insanlar topyekûn katledilmekte idi. Bu konunun ayrıntıları henüz yayınlanmamış Türk Denizaltıcılığının 1936-1943 arasındaki üçüncü bölümünde ele alınacağı için şimdilik atlanacak...

Bu dar kapsam bağlamında bile adeta sayısız denebilecek kadar çok altbaşlık ele alınabilir. Biz yine de denizlerden fazla uzaklaşmayalım. 21.Yüzyıl başladığında da asırlık düzen beklendiği üzere işlemeye devam etti. Buna açık ve üzücü bir örnek olarak Alanya Sınıfı mayın avlama gemileri de gösterilebilir.

Her biri için 120milyon avro gibi çok büyük bir bedel ödenerek toplam altı adet alınan söz konusu gemiler Alman Frankhental Sınıfı [Resim.2] gemilerin hafifçe değiştirilmiş bir türevidir. Almanya'da inşa edilen ilk gemi 2005'te donanmaya teslim edilmiş diğerleri İstanbul Tersanesi'nde Almanya'dan gönderilen malzemelerin birleştirilmesiyle inşa edilmiştir.



Frankenthal Sınıfı Alman Mayın Avalama Gemisi FGS Gromitz

Resim.2) Frankenthal Sınıfı alman mayın avlama gemisi FGS Gromitz.
Bu gemi bâzı küçük değişiklikle dışında Türk Deniz Kuvvetlerinin Almanya'dan aldığı Alanya Sınıfı gemilerin eşdeğeridir.
Gemilerin arada sırada karaya çıkmaya teşebbüs etmesi sıklıkla karşılaşılan olağan bir durumdur.
Ama bizim asıl meselemiz zihniyetin kara oturmasıdır. Böyle durumlarda gemiler kurtarılır ama milletler batar...



Ne yazıktır ki Alanya Sınıfı gemilerin tedârik hikâyesi de sadece alman gemi inşa sanayinin çıkarlarını korumak için özel olarak şekillendirilmiş ve icra edilmiş bir Türk Deniz Kuvvetleri projesi olmaktan ibarettir. İlerleyen bölümde bu hususa tekrar döneceğiz...

Velhâsıl mevcut durumu gâyet iyi tanımlayan ve alt başlığı meydan getiren ibretlik ve isâbetli atasözünün bahsettiği kıyakçılık ve ayakçılık mesleklerinin ne olduğunu bana burada yazdırmayın, bilmeyenler bilenlerden öğrensin ve milletçe hâlimizi ve bu kafayla gidersek nereye varacağımız bir kere daha düşünsün...



İnsan Kuş Değil de Þeytan Misâli
Sadece aylar önce, hayatının en verimli bölümünü savunma sanayine yönelik ürünleri de içine alacak şekilde milli üretim alanında hainlerle cebelleşerek tüketmiş olan çok yakın bir arkadaşım, bir SSM görevlisinden peş peşe aldığı iki epostayı gösterdi.

Bunlardan ilki siz ne ayaksınız, hadi lütfedip de sizinle bir görüşelim bakalım tarzında kısa bir elektronik mektuptu. Birkaç gün sonra gelen ikincisi ise daha da ilginçti zîrâ adam sen kim oluyorsun da bana cevap yazmıyorsun seni çizdim, bundan böyle SSM'nin yanına bile yaklaşamazsın havasında bir nevi posta koyarak, hakâret kıvamında yazılmış birkaç cümleden ibâretti.

İkisini birden ard arda okuduktan sonra gülerek dedim ki bu lâvuk %90 Ankara'daki mâlûm muhip/misyoner üniversitesinden mezun olmuş ondan sonra da kamuya ait askeri teknoloji işletmelerinden ya şunda veya bunda hemen işe alınmış ve nihayetinde de SSM'ye yerleştirilmiştir...

Adını ara motoruna yazdık, ilk sayfada hemen seceresi ortaya döküleverdi ve yukarıdaki öngörünün %100 oranında(!) doğru olduğu bir dakika içinde ortaya çıktı. Gâliba Oktay Sinanoğlu'nun (Allah rahmet eylesin!) anlattığı gibi bunlarla muhatap ola ola biz de ciğer doktoru olmak yolunda ilerliyoruz.

Hainlik sıvılaşıp damarlarda dolaşmaya başladığında, bu türlerin yapabilecekleri hayal gücünüzün ötesinde boyutlara sahip hâle gelmektedir. Velhâsıl burada bahsi geçen numune kişinin de niyeti zâten başından belliydi. SSM gibi, belli başlı bütün istihbarat örgütlerinin üzerinde hâkimiyet tesis etmeye çalıştığı hassas kurumlarda, sadece kurumun başındaki bir veya iki kişiyi değiştirmek suretiyle başarıya ulaşmanın mümkün olamayacağını anlayabilmek için bu kısa örnek yeterli olsa gerek.



SSM'nin Hazırladığı Bir Belgeden Deniz Araçları Sektörü Hakkında

Resim.3) SSM'nin hazırladığı bir belgeden Deniz Araçları Sektörü Stratejisi gibi havalı bir başlığa sahip bölüm.[2]
Mesele şu ki burada yazılanlar açıkça gerçek dışı!



O zaman [Resim.3] üzerinde gösterilen ibretlik SSM belgesini [2] temel alarak biraz daha devam edelim. Bu belgeyi hazırlayan kişi(ler) ya ne dediğini bilmiyordur ya da durum daha beterdir.

Diğer mevzuları atlayalım da yazı çok uzamasın ama kompozit malzeme ve boya maddelerine kısaca değinelim. İş hayatım süresince, kaderin tecellisi neticesinde iki gerçekten milli kimya işletmesinin kurucu sahipleri ile tanışma fırsatım oldu ki her ikisi de gerçek vatanseverliğin ne olduğunun canlı numuneleriydi çünkü vatanseverlik sadece icraatla ortaya konabilir, boş lâflarla değil.

Her ikisi de kimya mühendisi olan bu kişilerin 1973 ve 1983 tarihlerinde kurdukları söz konusu işletmelerin adlarını buraya yazmak isterdim ama yazının netâmeli genel içeriği sebebiyle durduk yerde benim yüzümden başları ağrımasın diye adlarını belirtmekten vazgeçtim.

SSM 2009'da [Resim.3] yurt dışından tedarik edilmekte olan kompozit malzemelerin ve karina boyalarının yurt içinden tedarik edilmesini hedefliyormuş. Yok artık!

Bahsi geçen iki işletme daha SSM kurulmadan önce zaten bu mamûlleri üstelik devlet desteği falan almadan ve milli ar-ge ile üretmekteydi. Örneğin biz de her iki işletmenin gayet üstün nitelikli ürünlerini deniz araçlarında onlarca sene kullandık. Ama bürokrasi onları da diğer sahalardaki pek çokları gibi görmek dahi istemiyordu, aksi taktirde Ankara'yı mesken tutmuş Batılı kompozit üreticilerinin mümessilleri kime mâl satacaktı?

Yukarıda gösterilen belgenin hazırlanmasından önceki dönemde SSM tarafından yürütülen bâzı deniz projelerinde kullanılan kompozit ürünlerinin ısrarla İngiltere ve ABD'den tedarik edilmesini, mükemmel ar-ge imkânlarına ve ihtiyaca en uygun özel maksatlı her türlü kompozit malzemeyi bağımsız olarak geliştirme imkânına sahip bu gerçek milli üreticilerin söz konusu projelerin kapısından bile sokulmadan ve sözleri bile dinlenmeden nasıl kovulduklarını, bizzat işletmelerin sahiplerinden birinden de dinlemiştim.

Tam da bu yazıya başladığım geçen Perşembe gecesinden sonraki Cuma sabahında bir meslektaş arkadaşım sürmekte olan iki milli HBT çalışmasından birinin defterinin dürüldüğünü bildirdi. Her ne kadar bu gelişme 2017 ilkbaharında yayınlanan resmî belge ile zaten kendini biraz örtülü de olsa, kesin olarak belli eden bir durum idiyse de umarım yanılırım da artık alman sömürüsüne yeter diyecek birileri ortaya çıkar diye içimde bir ümit de vardı. Gâliba o günlerden hâlâ çok uzaktayız..



Mayınları Avlamadan Evvel
Nitekim kapalı kapılar ardında, şeffaflıktan uzak bir şekilde ilerlemekte olan ve yakında inşasına başlanacağı söylenen yeni nesil mayın avlama gemilerinin akıbeti de bu vesileyle belli oluyor gibidir. Ülkenin çıkarları açısından kesinlikle kompozit malzeme ile inşa edilmesi gerekirken bu gemiler önceki Alanya sınıfında olduğu gibi yine alman östenitik çelikleri, motorları, dişli kutuları, pervaneleri vesaire ile mi inşa edilecek?

Elimizde tam anlamıyla milli kompozit imkânları mevcut olmasına rağmen %100 dışa bağımlı bir çelik kullanmak zâten önceki proje açısından da akıl alacak bir tercih değildi. Ve bugün, yeni inşa edilecek mayın avlama gemileri için nasıl bir tercih yapılacağı bir nevi turnosol kağıdı gibi ortada bir milli savunma sanayii kavramının gerçekten mevcut olup olmadığını tek başına gösterebilecek olması açısından da önemlidir.



SAM3 İnsansız Mayın Tarama Aracı Patlama Denemesinde

Resim.4) Yenilikçi bir İsveç çözümü olan SAM3 insansız mayın tarama aracı patlama denemesinde. Kaynak: SAAB [3]



Kaldı ki Donanmanın elindeki mevcut mayın avlama filosunun yeterli büyüklükte ve yetenekte olduğu, yeni nesil araçlar için acele edilmemesi gerekeceği de rahatlıkla öne sürülebilir.

Dolayısıyla bu sahada acil bir ihtiyacın söz konusu olmadığı varsayılırsa, çok pahalı yeni mayın avlama gemilerine erken yatırım yapmaktansa mayınlara karşı yenilikçi insansız teknolojilere odaklanılması ile çok daha düşük maliyetle, çok daha kısa sürede mevcut açıkları daha iyi kapatabilecek yeni ve özgün teknolojilerin yurt içinde bağımsız olarak geliştirilmesinin de önü açılabilirdi ama...

[Resim.4] üzerinde görülen ve İsveç tarafından özgün olarak geliştirilen bu yeni nesil insansız suüstü aracı da geleceğin mayın savaşı teknolojisi açısından böyle bir önemli dönüm noktasıdır.

Her şey niyetle başlar öyle değil mi? O zaman bilmediğiniz birşey söyleyeyim, bu aracın en önemli bileşenlerinden bâzıları 10 sene kadar önce Türkiye'deki %100 milli bir işletme tarafından üretilmişti.

Adamlar İsveç'ten kalkıp gelerek buradaki uzman üreticiyi bulabiliyor ve imalât yaptırabiliyorlar ama Ankara'dan bakınca aynı işletme nedense(!) tamamen görünmez hâle geliveriyor.

Yaftalar:almanyagemitoplum mühendisliği
♦ Açıklamalar
1. Eh, daha düne kadar aynı işi İncirlik'ten kalkalarak yapıyorlardı! [geri]
♦ Kaynaklar
1. https://navaltoday.com/2018/07/05/turkey-to-build-four-corvettes-for-pakistan-navy/
2. 2009-2016 Savunma Sanayii Sektörel Strateji Dokümanı, 2009, ( )
3. SAAB SAM3 - https://saab.com/naval/submarines-and-warships/naval-surface-ships/sam-3-minesweeping-usv/ Mesajı Paylaş

Arkadaşlar birde benim anlayamadığım bir durum var.

Bazı arkadaşlarımızın envanterimizdeki korvetleri korvetlerle, Fırkateynleri Fırkateynlerle  ve 16 veya 22 gemiyle 16 veya 22 gemiyle değiştirmeyi hedefliyorlar planlamalarında.

Neden ?

Biz bu gemileri zamanında dışardan ya üreten ülkeye maliyetinin daha fazlasını aldık veya ikinci ele alıp yenileyip yedek parça vs. sıfır fiyatına dışardan alıyorduk.

Ama şimdi bir gemiyi büyük oranda yerlilik oranıyla bize maal edileceğinden çok daha az bir maliyete ve devletin ödediği paranında ciddi bir kısmı üretici firmaların ödediği vergi ve çalışanlarının maaşlarından ödeyecekleri vergilerden devlete geri dönecek.

Ha biz şu an savunma sanayinde 2003 öncesi gibi olsak biz bu 16 fırkateyn ve 4-6 korveti ve dahasını dışardan bir şekilde tıkır tıkır alacaktık. Kaldıki eskiye göre bütçemizde daha iyi.


Þimdi bu durumda 16 fırkateyn yerine iki katı 32 fırkateyn üretiriz demiyorum. Ama 4-6 gemi ve mevcut gemilerde niteliksel ve tonajsal büyüme gayet beklenebilir ve olmalı. Keza Savunmadan ve Donanmadan tasarruf olmaz.


Donanma komutanları hala kabuğunda kalmayı düşünüyor ama Cumhurbaşkanı Fransanın oyun alanı afrika ülkelerine arap ülkelerinde üsler ve etkinlik kurmaya çalışıyor. Akdenizde bir sürü ülke donanmasını karşına almaya hazırlanıyor. Gerek dünya ülkelerinin bizi dünya siyasetinde gördüğü yer gerek bizim yönetimimizin vizyonları gereği ikisine görede bizim donanmamız artık bir kıyı savunma donanması olamaz.


İşte bu yüzden bizim 3. dünya ülkeleri gibi asw görevlerini korvet gibi ana kara donanmalarının kullandığı gemilerle , asuw ve aaw görevlerini hafif ve ağır  fırkateynlerle yapma lüksümüz yok.

Biz artık dünya siyasetinde söz sahibi olan yabancıların islam medeniyetinin bayraktarı olarak görüp saldırdığı, kendi gemisini ve alt sistemlerini yapan bir ülke olarak tıpkı diğer bizim gibi olan iç deniz ve yarı iç deniz ülkeleri olan Fransa, İtalya, İspanya gibi (britanya abd bir yana)  Asw görevlerini Fırkateyn ile Asuw görevlerini Ağır Fırkateyn ile AAW görevlerini destroyer ile Kara saldırı ve Asuw karma görevlerinide destroyer ile yapmamız lazım.


Peki biz bunu nasıl yaparız ? BANA GÖRE ÞÖYLE


+ Milgemler durur. 4 İ sınıfı yaparız.
+4+2 Tf-2000' ler yapılır.
+ 8 adet Tf-4500 ler Tf-100 projesi kapsamında yapılır.
+Bu sırada İ sınıfı gemileri Tam sonar modernizesi ve Vl-Asroc/Essm yüküyle Milgemler yerine ASW (Anti Denizaltı rolünü üstlenir). Milgemler dost bir ülkeye yarı ömür modernizesiyle satılır.
+ 4 adet Kara saldırı kabiliyetinde ve Asuw kabiliyetinde Açık deniz destroyeri TD-X yapılır.


Asw = İ sınıfı Hafif Fırkateyn (4)
Asuw = Tf-4500 (8)
AAW = Tf-2000 (6)
Kara Saldırı = TD-X ( 4)   Toplam filo sayısı 22 gemi ( Eski 16 Fırkateyn + 6 Korvet = 22 sayısıyla aynı)


Yapılanma =
------------------------------------------------------

Elbette Açık Deniz Filosu ve Kıta Sahanlığı Filoları olarak muharip filo iki ana kısma ayrılabilir. Açık deniz filosu da 1 adet ve Kıta Sahanlığı filoları 4 adet olarak ayarlanılabilir. (Barış Zamanı için)

Neden 4 kıta sahanlığı filosu ?



Sayın Orko_8 zamanında bunu paylaşıp deniz sınırımızı güvene almak için 4 tf-2000'in yettiğini söylemişti.

Burdan yola çıkarak ;

4x Kıta Sahanlığı filosu :

---------------------------------------

1x Tf-2000 AAW
2x Tf-4500 ASUW
1x İ sınıfı ASW

Destek Gemileri ve Aip Denizaltılar.


1x Açık Deniz Filosu :

-----------------------------

2x Anadolu ve Trakya (Amfibi görevleri dışında her biri 16x F-35b ve bunların taşıyacağı naval som-Amraam vb. mühimmatlarla filoya asuw ve aaw desteğiyle)
2x Tf-2000 AAW
4x TD-X Kara Saldırı
İdealab'ın nükleer eşdeğeri Aip sistemi olan Uzun Menzilli kara yönelik füzeli Mildenler ve destek gemileriyle birlikte.



Tabi bu barış zamanları için. Mesajı Paylaş
Savaş Var Denildiğinde Biz;


İlk i sınıfı denize ne zaman indiriliyor haber var mı? Mesajı Paylaş

Deniz kuvvetleri nasıl olmalı bilmiyorum ama envanterde çok iyi, büyük tonajlı gemilerde olmalı. Abd de ki gibi sadece bir işi çok yoğunlaşmış gemilerde olmalı.
Örneğin füze destroyeri.
Örneğin denizaltı avcısı.
Örneğin Elektromanyetik Top sistemli gemi. Vs vs. 

Birde sayı yeterli olmalı. Az olmamalı. Mesajı Paylaş

ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Alıntı yapılan: BATTLESTAR - 23 Ekim 2018, 19:48:28
Arkadaşlar birde benim anlayamadığım bir durum var.

Bazı arkadaşlarımızın envanterimizdeki korvetleri korvetlerle, Fırkateynleri Fırkateynlerle  ve 16 veya 22 gemiyle 16 veya 22 gemiyle değiştirmeyi hedefliyorlar planlamalarında.

Neden ?

Biz bu gemileri zamanında dışardan ya üreten ülkeye maliyetinin daha fazlasını aldık veya ikinci ele alıp yenileyip yedek parça vs. sıfır fiyatına dışardan alıyorduk.

Ama şimdi bir gemiyi büyük oranda yerlilik oranıyla bize maal edileceğinden çok daha az bir maliyete ve devletin ödediği paranında ciddi bir kısmı üretici firmaların ödediği vergi ve çalışanlarının maaşlarından ödeyecekleri vergilerden devlete geri dönecek.

Ha biz şu an savunma sanayinde 2003 öncesi gibi olsak biz bu 16 fırkateyn ve 4-6 korveti ve dahasını dışardan bir şekilde tıkır tıkır alacaktık. Kaldıki eskiye göre bütçemizde daha iyi.


Þimdi bu durumda 16 fırkateyn yerine iki katı 32 fırkateyn üretiriz demiyorum. Ama 4-6 gemi ve mevcut gemilerde niteliksel ve tonajsal büyüme gayet beklenebilir ve olmalı. Keza Savunmadan ve Donanmadan tasarruf olmaz.


Donanma komutanları hala kabuğunda kalmayı düşünüyor ama Cumhurbaşkanı Fransanın oyun alanı afrika ülkelerine arap ülkelerinde üsler ve etkinlik kurmaya çalışıyor. Akdenizde bir sürü ülke donanmasını karşına almaya hazırlanıyor. Gerek dünya ülkelerinin bizi dünya siyasetinde gördüğü yer gerek bizim yönetimimizin vizyonları gereği ikisine görede bizim donanmamız artık bir kıyı savunma donanması olamaz.


İşte bu yüzden bizim 3. dünya ülkeleri gibi asw görevlerini korvet gibi ana kara donanmalarının kullandığı gemilerle , asuw ve aaw görevlerini hafif ve ağır  fırkateynlerle yapma lüksümüz yok.

Biz artık dünya siyasetinde söz sahibi olan yabancıların islam medeniyetinin bayraktarı olarak görüp saldırdığı, kendi gemisini ve alt sistemlerini yapan bir ülke olarak tıpkı diğer bizim gibi olan iç deniz ve yarı iç deniz ülkeleri olan Fransa, İtalya, İspanya gibi (britanya abd bir yana)  Asw görevlerini Fırkateyn ile Asuw görevlerini Ağır Fırkateyn ile AAW görevlerini destroyer ile Kara saldırı ve Asuw karma görevlerinide destroyer ile yapmamız lazım.


Peki biz bunu nasıl yaparız ? BANA GÖRE ÞÖYLE


+ Milgemler durur. 4 İ sınıfı yaparız.
+4+2 Tf-2000' ler yapılır.
+ 8 adet Tf-4500 ler Tf-100 projesi kapsamında yapılır.
+Bu sırada İ sınıfı gemileri Tam sonar modernizesi ve Vl-Asroc/Essm yüküyle Milgemler yerine ASW (Anti Denizaltı rolünü üstlenir). Milgemler dost bir ülkeye yarı ömür modernizesiyle satılır.
+ 4 adet Kara saldırı kabiliyetinde ve Asuw kabiliyetinde Açık deniz destroyeri TD-X yapılır.


Asw = İ sınıfı Hafif Fırkateyn (4)
Asuw = Tf-4500 (8)
AAW = Tf-2000 (6)
Kara Saldırı = TD-X ( 4)   Toplam filo sayısı 22 gemi ( Eski 16 Fırkateyn + 6 Korvet = 22 sayısıyla aynı)


Yapılanma =
------------------------------------------------------

Elbette Açık Deniz Filosu ve Kıta Sahanlığı Filoları olarak muharip filo iki ana kısma ayrılabilir. Açık deniz filosu da 1 adet ve Kıta Sahanlığı filoları 4 adet olarak ayarlanılabilir. (Barış Zamanı için)

Neden 4 kıta sahanlığı filosu ?



Sayın Orko_8 zamanında bunu paylaşıp deniz sınırımızı güvene almak için 4 tf-2000'in yettiğini söylemişti.

Burdan yola çıkarak ;

4x Kıta Sahanlığı filosu :

---------------------------------------

1x Tf-2000 AAW
2x Tf-4500 ASUW
1x İ sınıfı ASW

Destek Gemileri ve Aip Denizaltılar.


1x Açık Deniz Filosu :

-----------------------------

2x Anadolu ve Trakya (Amfibi görevleri dışında her biri 16x F-35b ve bunların taşıyacağı naval som-Amraam vb. mühimmatlarla filoya asuw ve aaw desteğiyle)
2x Tf-2000 AAW
4x TD-X Kara Saldırı
İdealab'ın nükleer eşdeğeri Aip sistemi olan Uzun Menzilli kara yönelik füzeli Mildenler ve destek gemileriyle birlikte.



Tabi bu barış zamanları için.
Aslında bu dedikleriniz olabilir. Maddi açıdan zor şeyler değil bana göre. Teknoloji açımındansa çafrad, Atmaca, genesis, Hava savunma füzeleri, gemi tasarım vs bu konularda gayet güzel işler yapıldı. 2, 3 seneye çok daha iyi olacağız. Artık gemi üretmek ülkemiz için zor değil.
4 TF-2000 4 milyar $
8 TF-4500 6.5 milyar $
4 İ- frkatein 1.3 milyar $
6 Aıp Denizaltı 2.5 milyar $
10 yeni tip hücumbot 1.2 milyar $
2 LHD boş halde 1.5 milyar $ dolu halde (F-35 hariç) 2.5 milyar $
16 F-35 1.5 milyar $
Diğer 5 milyar $
Þurada hepi topu en fazla 25 milyar dolar maliyet çıkıyor. Bütün bu projeler 2030-35 gibi biter. Ortalama 12, 15 yıl gibi yıllık 2 milyar $ harcamayla açık deniz donanmamızı gayet oluşturabiliriz. Yıllık 2 milyar $ parayı nerelere harcamıyoruz ki bu kadar kritik bir alana harcamayalım.
Mesajı Paylaş


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz