FETÖ

Başlatan EfsaneANKA, 15 Temmuz 2016, 23:50:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Bakalım hangi askeri yerli projelerin detaylarını işbirlikçilerine sızdırdılar, çok merak ediyorum... Mesajı Paylaş

Darbe Gecesi Gölbaşı'nı Bombalayan Pilot: Darbeyi Duyunca Sorgulamadım

15 Temmuz darbe gecesi Gölbaşı Polis Özel Harekat Okulunu bombalayarak 42 kişinin ölümüne neden olan pilotun kan donduran ifadesi ortaya çıktı.

Fetullahçı Terör Örgütünün darbe girişimine ilişkin tutuklanan Pilot Yarbay Mustafa Azimetli, savcılık ifadesinde, darbe girişimi gecesi saat 19.00'da Albay Ahmet Özçetin'in darbe yapılacağını bildirdiğini belirterek, "Gölbaşı Özel Harekat binasında uçuş yapacağımı ve bir hareketlilik halinde de müdahale etmemi söyledi." dedi.

HANGARDAN HELİKOPTER ÇIKINCA VURMUÞ

Azimetli, Gölbaşı'nda bir saatin sonunda helikopter hangarından iki helikopter çıktığını görmeleri üzerine atış yapmaya karar verdiğini öne sürerek, birinci uçağın helikopteri lazerle işaretlediğini, ikinci uçağın ise bombaladığını aktardı.

HAFTA SONU KURSLARA GİDEREK KAZANMIÞ

Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde Pilot Yarbay Mustafa Azimetli, hafta sonları kurslara giderek, 1991'de Maltepe Askeri Lisesini kazandığını,1995'te de Yeşilyurt'ta bulunan Hava Harp Okuluna girdiğini anlattı.

Darbe girişiminin olduğu 15 Temmuz sabahı komutanın bulunduğu 143. Filo'da göreve başladığını belirten Azimetli, şunları kaydetti:

"DARBE YAPILACAĞINI DUYUNCA SORGULAMADIM"

"Hakan Evrim odama geldi. Teröristle mücadele harekatı olacağını söyledi ve uçaklara mühimmat yüklememi emretti. Albay Ahmet Özçetin kurmay pilotlara kalmasını söyledi. Akşamüstü de bir misafirin geleceğini söyledi. Tümgeneral Mehmet Dişli ve bir de ismini hatırlamadığım tuğamiral vardı. Saat 18.00'de bizim filoya geldiler. Ben 14.00'ten 18.00'e kadar filoya gelen misafirleri karşıladım. Saat 19.00'da Ahmet Özçetin darbe yapılacağını bildirdi. Ben bu durumu sorgulamadım. Gölbaşı Özel Harekat binasında uçuş yapacağımı ve bir hareketlilik halinde de müdahale etmemi söyledi."

HELİKOPTERİN HANGARDAN ÇIKTIĞINI GÖRÜNCE ATIÞ YAPMIÞ

Saat 22.00 civarında diğer pilotlarla birlikte 141. Filo'ya gittiklerini söyleyen Azimetli, "Uçuş kıyafetlerimi giydim. Benim uçağımda Ekrem Aydoğdu, arkasında da ben vardım. İkinci uçakta 1. Pilot Üsteğmen Çetin Kaplan, 2. Yüzbaşı Ertan Koral vardı. Benim uçağımda bulunan hedefleme kod adlı sistemi bilmediğimden, 1. Pilot Ekrem Aydoğdu uçağa bindi. 22.45-23.00 gibi kalkıp Gölbaşı'nda beklemeye başladık. Bu uçuşun bir uçuş planlaması olmadığından 'Aslan-1' olarak çağrı adını verdiler. Bölgede bir saat bekledik, herhangi bir hareket olmadı. Bir saatin sonunda helikopter hangarından iki helikopter çıktığını gördük. Bunun üzerine atış yapmaya karar verdim. Birinci uçak helikopteri lazerle işaretleme yaptı, ikinci uçak bombalama yaptı. Burada sadece bir bomba attık, onu da helikopter pistine attık. Yakıtımızın azalması sebebiyle bölgeden ayrıldık" şeklinde konuştu.

KIZILAY'DA ALÇAK UÇUÞ

Azimetli, saat 00.15 civarında yeniden 141. Filo'ya indiklerini belirterek, kalkarken kendilerine Ankara üzerinde bekleme talimatı verildiğini ifade etti. Bir müddet bekledikten sonra Yüzbaşı Ahmet Tosun'un telsizden "Kızılay'a alçak uçuş yapmasını" söylediğini anlatan Azimetli, şöyle devam etti:

PİST KULLANILAMAZ HALE GELMİÞ

"Biz de alçak uçuş yaptık. Daha sonra yakıt tükendiği için Akıncılar'a iniş yaptık. 141. Filo'ya gittim ve yakıt deposunda yetkili kimseyi bulamadım. 143. Filo'ya giderek yakıt sıkıntısı olduğunu Albay Ahmet Özçetin'e ve üssün komutanı General Hakan Evrim'e söyledim. Evrim ile depoya gittik, tankerin depoya yanaştığını gördük, nasıl boşaltıldığını bilmediğimiz için yakıt alamadık. 04.00 sıralarında Evrim ile 143. Filo'ya döndük. Elektrikler kesildi. Ahmet Özçetin ile trafoya gittik, elektriği halledemedik, tekrar filoya döndük. Sabah 08.00'de elektrik gelince yakıt yüklemeye başladık. Yakıt bölgesinde bulunan başka uçaklar üssün pistine ateş edip, pisti kullanılamaz hale getirdi."

GÖZALTINA ALINANA KADAR LOJMANDA BEKLEMİÞ

Azimetli, daha sonra 143. Filo'daki odasına geçip 11.00'e kadar beklediğini belirterek, pistin tekrar bombalanmasının ardından lojmana gittiğini ve gözaltına alınana kadar orada beklediğini anlattı.

"AKIN ÖZTÜK'ÜN ZORLA TUTULDUĞNU GÖZLEMLEMEDİM"

"Talimatı Albay Ahmet Özçetin'den aldığını" savunan Azimetli, "16 Temmuz sabah 08.00 gibi Akın Öztürk'ün 143. Filo'ya geldiğini gördüm. Halen Üs Komutanı Evrim ön tarafta duruyordu. Akın Öztürk, Hakan Evrim ile konuştuktan sonra makam aracıyla 143. Filo'dan ayrıldı. Kendisinin zorla tutulduğunu gözlemlemedim." dedi.

"ÇEVRE GÜVENLİĞİ TALİMATI VERDİM"

Azimetli, daha sonra Albay Özçelik'in 37 teğmene çevre emniyeti görevi vererek, nizamiyelere göndermesi talimatı verdiğini anlattı ve "Ben de teğmenleri gazinoda toplayıp, çevre güvenliği talimatı verdim. Teğmenlere teröristle mücadele harekatı olacağını, ayrıca filoya misafirlerimizin geleceğini söyledim" beyanında bulundu.

http://www.sondakika.com/haber/haber-feto-nun-darbe-girisimine-iliskin-sorusturma-8648559/ Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Deniz'den sonra Kara'da da benzer tablo: Darbe 2013'ten

HABER ANALİZ: ANKARA26 Temmuz 2016 - 21:21Son Güncelleme : 27 Temmuz 2016 - 01:23
Deniz'den sonra Kara'da da benzer tablo: Darbe 2013'ten

Darbe girişiminden tutuklanan generallerin önemli bölümü 2013, 2014 ve 2015 YAÞ terfilerinden. Özellikle de 2013'ten. 2013 YAÞ'ından 21 general tutuklandı. Bunlardan 18'i, 2013'te albaylıktan terfi eden tuğgeneraller. Dikkat çeken nokta, ilk 9 sırada terfi eden subayların hepsinin de tutuklanmış olması. 2014'ten 19 (1 de ölü), 2015'ten ise 22 general tutuklu.

15 Temmuz darbe girişimi çerçevesinde tutuklanan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na mensup generallerin önemli bir bölümünün 2013, 2014 ve 2015 yıllarında yapılan Yüksek Askeri Þûra (YAÞ) toplantılarında generalliğe terfi ettirildiği ortaya çıktı. Benzer bir durumun kısmen Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlıklarında da yaşanması bu şûra toplantılarının darbe girişiminin önünün açılması bakımından bir hayli kritik bir önem taşıdığını gösteriyor.
Özellikle 2010 sonrasındaki dönemde Balyoz, Askeri Casusluk, Poyrazköy gibi bir dizi kurmaca dava ile yüzlerce kurmay subay, sanık ya da mahkûm durumuna düştüğü için terfilerin kararlaştırıldığı YAÞ toplantılarında değerlendirme dışı kalarak sistem dışına çıkmıştı. Bu şekilde yüzlerce kurmay subay sistemden dışlanırken, önü açılan ya da eksik rekabet koşulları içinde terfi eden diğer kurmay albayların büyük bir bölümünün darbe girişimine karışmış olması, bu kurmaca davalardan nasıl yararlandıklarını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.

Bir grup Balyoz mağduru subayın tümüyle açık kaynaklar üzerinden 2011-2015 dönemi YAÞ kararları ile tutuklanan generallerin listesini karşılaştırarak yaptıkları bir çalışmaya bakıldığında şöyle bir tablo beliriyor.

2011 YAÞ: (Genelkurmay Başkanvekili ve Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Necdet Özel)

Bu şûrada korgeneralliğe terfi eden 5 generalden biri darbe girişiminden sonra tutuklandı. (Yıldırım Güvenç) Bu korgeneral 2015 şûrasında da temdit almıştı. Aynı şûrada tuğgenerallikten tümgeneralliğe terfi eden 11 generalden 2'si darbe girişimden dolayı tutuklu. Her ikisi de (Satı Bahadır Köse ve Mustafa Özsoy) 2015 şûrasında korgeneralliğe terfi ettirildi. 2011 şûrasında toplam 22 kurmay albay generalliğe terfi etti; bunlardan yalnızca 3'ü tutuklu. Bu sayı, 2011 YAÞ toplantısı adı darbeye karışan generaller açısından düşük bir oran gösteriyor.

2012 YAÞ: (Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Kara Kuvvetleri Komutanı Hayri Kıvrıkoğlu)

Bu şûrada korgeneralliğe terfi eden 5 tümgeneralden bir ve ikinci sırada terfi eden 2 tümgeneral 15 Temmuz'dan sonra tutuklandı (Metin İyidil, Erdal Öztürk). Aynı şûrada 12 tuğgeneral tümgeneral oldu. Bunlardan 2'si darbeye karıştıkları gerekçesiyle tutuklu. 2012 YAÞ'ında 23 kurmay albay tuğgeneral oldu. Bunlardan 6'sı 15 Temmuz sonrasında tutuklanmış bulunuyor. Bu dönemin terfileri içinde darbe girişimine katılım oranı açısından sınırlı bir artış var.

2013 YAÞ: (Orgeneral Özel/Orgeneral Kıvrıkoğlu)

Bu şûrada 5 tümgeneral "kor" rütbesine terfi etti. Bunlardan yalnızca 1'i tutuklu (İlhan Talu). "Tuğ" rütbesinden "tüm" rütbesine terfi eden 11 generalden yalnızca 2'si darbe girişiminde tutuklandı. Aynı şûrada tuğgeneralliğe terfi eden 25 kurmay albay vardı. Bunlardan 18'i 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında tutuklandı. Dikkat çeken nokta, ilk 9 sırada terfi eden subayların hepsinin de tutuklanmış olması. Örneğin, bu dönem birinci sırada terfi eden, bu devrenin birincisi olan Denizli 11. Komando Tugay Komutanı Kamil Özhan Özbakır da tutuklu.

2014 YAÞ: (Orgeneral Özel/Kara Kuvvetleri Komutanı Hulusi Akar)

Bu YAÞ'ta bir korgeneral "or" rütbesine terfi etti (Adem Huduti). İkinci Ordu Komutanı Huduti darbe girişi sonrasında tutuklandı. Bu şûrada 5 tümgeneral "kor" rütbesine çıktı. Bunlardan 2'si (İbrahim Yılmaz ve Salih Ulusoy) 15 Temmuz sonrasında tutuklandı. Aynı toplantıda 11 tuğgeneral "tüm" oldu. Bunlardan 5'i bugün tutuklu. Bu şûrada 21 kurmay albay paşalığa terfi etti. Bu 21 tuğgeneralden 12'si bugün tutuklu bulunuyor (oran yüzde 57). Bu devrenin birincisi olan ve darbe girişiminin önde gelen isimlerinden biri olan tuğgeneral Semih Terzi 15 Temmuz akşamı Özel Kuvvetler Karargâhı'nı bastığında kendisine direnen astsubay Ömer Halisdemir tarafından alnından vurularak öldürüldü.

Deniz'den sonra Kara'da da benzer tablo: Darbe 2013'ten

2015 YAÞ: (Orgeneral Özel/Orgeneral Akar)

Bu YAÞ'ta 6 tümgeneral "kor" rütbesine çıktı. Bunlardan 2'si bugün tutuklu. Bu korgeneraller 2011 YAÞ'ında tüm yapılmıştı (Köse/Özsoy). 2015 şûrasında tuğgenerallikten tümgeneralliğe terfi eden 9 generalden 2'si tutuklu. Biri Mehmet Dişli. Geçen yılki YAÞ'ta kurmay albaylıktan tuğgeneralliğe terfi eden 26 tuğgeneralden 18'i 15 Temmuz sonrası bugün tutuklu bulunuyor (yüzde 70).

TUTUKLU KARA GENERALLERİN YARIDAN FAZLASISADECE 3 ÞÛRADAN ÇIKTI

Bu veriler yan yana getirildiğinde, 2013, 2014 ve 2015 YAÞ toplantılarının darbe girişimine karışan generallerin önünü açan bir işlev gördüğü ortaya çıkıyor. Sadece bu 3 şûra toplantısında generalliğe terfi eden kurmay subayların toplamı 48'e ulaşıyor ve tutuklu ya da gözaltında olan şüpheli konumdaki karacı subaylar (toplam 90/biri ölü) içinde belirgin bir ağırlık oluşturuyor.

Benzer bir gözlemi Deniz Kuvvetleri için de yapabilmek mümkün. 2013 yılındaki YAÞ'ta toplam 8 kurmay albay tuğamiralliğe terfi etti. Bunlardan 7'si bugün tutuklu. 2015 YAÞ'ında tuğamiral olan 9 deniz subayından 3'ü tutuklu, 2'si de firari... 2013 YAÞ toplantısında Hava Kuvvetleri Komutanlığı'nda tuğgeneralliğe terfi eden 9 subaydan 4'ü bugün tutuklu bulunuyor.

EN KÖR ÞAHIS OYDU

ESKİ Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcısı, emekli Hâkim Albay Ahmet Zeki Üçok, darbe girişimiyle ilgili eski Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel'i eleştirdi. Orgeneral Özel'in "Darbeci olduklarını anlamadık" açıklamasını hatırlatan Üçok, özetle şunları söyledi: "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) terfi sisteminde ne kadar çok terör örgütü mensubunun yer aldığını, ne kadar büyük oranlarda terfi ettiklerini görüyoruz. Zaten sayın Özel, böyle bir terör örgütünün farkında olsaydı, bunları terfi ettirmezdi. 'Farkında olmuyoruz' demek buradaki problemi, sorumluluğu ortadan kaldırmıyor. TSK kumpasa uğradığında, Genelkurmay Başkanlığı'nın ilk Yüksek Askeri Þûra (YAÞ) toplantısında 12 general-amiral arkadaşımızı 'Balyozcu' diye emekliye sevk etti. İkinci yılında 37 general-amiral arkadaşımızı emekliye sevk etti. Üçüncü yılında Anayasa Mahkemesi Balyoz davalarında hukuka aykırılık vardır diyerek ihlal kararı vermiş olmasına rağmen, 1.5 ay sonra 12 arkadaşımızı daha emekli etti. Yani şunu demeye getiriyorum. Bu süreçteki en kör şahıs sayın Özel'di." (DHA)

http://www.hurriyet.com.tr/denizden-sonra-karada-da-benzer-tablo-darbe-2013ten-40171048 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Bekir Bozdağ'dan 'Akın Öztürk' açıklaması
Hürriyet Haber26 Temmuz 2016 - 18:17Son Güncelleme : 26 Temmuz 2016 - 18:27
Bekir Bozdağ'dan 'Akın Öztürk' açıklaması



Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, 'darbeci askerlere işkence' iddialarıyla ilgili konuştu. Bozdağ işkence gördüğü iddia edilen Akın Öztürk'le ilgili olarak, ""Akın Öztürk'ün helikopteri vuruluyor. Yukarıdan inişe zorlanıyor, atış yapılıyor. Havaalanı, Akıncı Üssü kontrol altında. O zaman iniş sırasında bir yaralanma. Yüzündeki ve kulağındaki darbeler bu olayla alakalı" dedi.

Bozdağ, A Haber'de katıldığı canlı yayınında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.


Fetullah Gülen'in Amerika Birleşik Devletlerinden iadesine ilişkin Bozdağ, darbe teşebbüsünden sonra Gülen'i iade etmemesinin, Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'yle ilişkilerini sıkıntıya sokacağını bildirdi.
Darbe dosyasıyla ilgili hazırlıkların devam ettiğini aktaran Bozdağ, ifadelerin alındığını ve delillerin toplandığını belirtti.


Türkiye olarak Fethullah Gülen'in geçici olarak tutuklanması ve Türkiye'ye iadesini talep ettiklerini, dört ayrı dosyayı da gönderdiklerini vurgulayan Bozdağ, "Bunun üzerine ABD'li yetkililer, Türkiye'yle bu konuda işbirliğine hazır olduklarını söyledi." diye konuştu.

ABD'li yetkililerin, Türkiye'nin taleplerinin değerlendirilmesine yönelik yaklaşımlarının Gülen'i tedirgin ettiğine dikkati çeken Bozdağ, şöyle devam etti:

"İade edilmemesi için ABD yönetimine karşı talepte bulunuyor. Darbenin arkasında olduğu açık çünkü bir gün önce yaptığı bir konuşmada da darbeci subaylara ve kişilere 'dik durun, itirafçı olmayın, şöyle böyle olun' diye tavsiyede bulunuyor, 'tarih sizi yazacak' diye gaz veriyor onlara adeta. Kendisi ABD'ye yalvarıyor, 'beni iade etmeyin' diye. Ama tarih gel seni yazsın, Türkiye'ye gel yargıya hesap ver, tarih seni yazsın sayfa sayfa, paragraf paragraf yazsın. Nasıl yazacaksa yazsın. Ama kandırdığı, beynini yıkadığı, katil yaptığı, ülkesine, milletine düşman hale getirdiği bu darbecilere 'tarih sizi yazacak, dik durun, itirafçı olmayın' diyor.

Öte yandan Türkiye'ye gelmemek için ABD'li yetkililere yalvarıyor. Bu onun gerçek yüzünü, kimliğini göstermesi bakımından da son derece önemli. Ben buradan Fetullah Gülen'e de çağrı yapıyorum, buyur gel Türkiye'ye, Türkiye adil yargılama yapar. Çünkü Türkiye hukuk devletidir, Fetullahçıların yaptığı yargılama gibi değil. Anayasaya, hukuka, kanuna bağlı bir vicdanla seni Türkiye'de yargılayacak hakimler vardır, bütün dünya da bu yargılamanın ne kadar adil olduğunu görür. Ama maalesef bugüne kadar Türkiye'ye gelmemek için uğraşıyor."

Bozdağ, Gülen'in bazı ülkelere kaçmaya yönelik çalışmalar yaptığına dair istihbari bilgiler geldiğine değinerek, "O bilgilerle ilgili çalışmalar yapılıyor, teyidi nedir, ne değildir bakılıyor. Ama böyle bir arayışın içerisinde olduğu hatta bu arayışları yapan kişilerin isimlerine kadar bilgiler var, hangi ülkede kim bu girişimleri yapıyor, buna kadar gelen, akan bilgiler var. O nedenle biz Türkiye olarak diyoruz ki bu, kaçmak için şu anda keşif yapıyor, kendi kafasına göre belirlemiş bazı ülkeleri. Türkiye'ye iade edilmeyeceğine inandığı ülkeler veya Türkiye ile arasında adli işbirliğine dair anlaşma olmayan ülkeleri seçerek buralarda kendisine yer arıyor ve her an oralardan birini kaçabilir. Mısır, Meksika, Kanada, Avustralya, Güney Afrika geçiyor." ifadesini kullandı.

"Uluslararası Af Örgütü'nün açıklaması gerçeğe dayanmamaktadır."

Bakan Bozdağ, Uluslararası Af Örgütünün, darbe girişiminin ardından gözaltına alınanlara işkence yapıldığına yönelik iddialarını da değerlendirdi.

Bozdağ, şu görüşleri paylaştı:
"Uluslararası Af Örgütü'nün bu açıklaması gerçeğe dayanmamaktadır. Zira darbenin başarısız olmasının hemen akabinde Fetullahçı Terör Örgütü ve ona müzahir olan çevreler, gözaltına alınan askerlere ve diğer darbecilere kötü muamele yapıldığına dair birtakım haberler yaymaya başladı. Ben çok net ifade ediyorum, gözaltına alınırken kişiler, sağlık kontrolünden geçiriliyorlar, ondan sonra durumu tespit ediliyor. Yüzünde, gözünde, elinde, ayağında, vücudunda herhangi bir yerinde yara bere var mı tespit ediliyor, ayrıca hastalığı var mı o da tespit ediliyor, ona göre gözaltına alınıyor. Gözaltından çıkarken de yine durumu raporla tespit ediliyor ki bu tür işkence, kötü muamele iddiaları olduğu zaman devletin de buna cevabı olsun. Bir defa bu raporlar açık ve net ortada. Bunların hiçbirisi bu iddiaları doğrulamıyor, aksine yalanlıyor."

"Öztürk'ün helikopteri vuruluyor"

Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'e kötü muamelenin de söz konusu olmadığına işaret eden Bozdağ, "Akın Öztürk'ün helikopteri vuruluyor. Yukarıdan inişe zorlanıyor, atış yapılıyor. Havaalanı, Akıncı Üssü kontrol altında. O zaman iniş sırasında bir yaralanma. Yüzündeki ve kulağındaki darbeler bu olayla alakalı. Ama bunu ne yapıyorlar, sanki Akın Öztürk'e kötü muamele ve işkence yapılmış gibi yansıtmaya çalışıyorlar, birtakım iftiralar yayılıyor." dedi.

Bozdağ, yakalanmadan önceki hadiseleri gözaltında gerçekleşmiş gibi göstermenin yanlış olduğunu vurgulayarak, gözaltında kötü muameleyle bu durumun bir alakasının olmadığını, Öztürk'ün de kendisine sorulduğunda bunun nereden kaynaklandığını açıklayabileceğini kaydetti.

http://www.hurriyet.com.tr/bekir-bozdagdan-akin-ozturk-aciklamasi-40170831 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Akın Öztürk'ün helikopteri vurulup inişe zorlandığı için bu halde olduğunu doğru kabul edelim.
Diğerlerinin de tankı falan vuruldu, ayağı takılıp düştü, kapı çarptı vs herhalde.  ;D ;D Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

'Pişman oldum' demişti, rehin alan çıktı!

Hürriyet Haber27 Temmuz 2016 - 07:58Son Güncelleme : 27 Temmuz 2016 - 08:04
'Pişman oldum' demişti, rehin alan çıktı!



Darbe girişimi sırasında tutuklanan isimlerden biri de Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş... Ermiş, ifadesinde "Darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını savunmuş, "Pişman olmuş ama gecikmiştim" demişti. Ancak Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi'yi kaçıran ismin Ermiş olduğu ortaya çıktı.

Ermiş, ifadesinde iddialara göre darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını savunmuştu. Ermiş'in, "Sonradan haberdar oldum. Pişman olmuştum ama gecikmiştim. FETÖ üyesi değilim. Darbenin istikameti FETÖ'ye doğru gitmekteydi. Akıncılar üst komutanının kim olduğunu bilmiyorum. Teslim olmaya yakın uçaklar alçak uçuş yapmaya başladı" dediği iddia edilmişti.

MENDİ: SENİN NE İÞİN VAR BURADA

Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi ise savcılık ifadesinde, katıldığı bir düğünden, emir subayı ve Jandarma Bölge Komutanı Timurcan Ermiş'in de aralarında bulunduğu bir grup asker tarafından nasıl kaçırıldığını anlattı.

Mendi şöyle ifade verdi: "Bir ara ben emir subayım olan Piyade Yarbay Murat Yılmaz'ın koşarak yanıma geldiğini gördüm, sivil giysiliydi, çünkü ben düğüne emir subayımla değil emir astsubayımla geldiğim için çok şaşırdım. 'Genelkurmay 2. Başkanımın beni karargahta beklediğini' söyledi. Ben düğüne geldiğim arabama bindikten hemen sonra birden aracın sol arka kapısı açıldı, Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş arabaya bindi, üzerinde eğitim elbisesi ve tabancası vardı, tabanca da elindeydi.

'Pişman oldum' demişti, rehin alan çıktı!

SİZ EÞKIYA MISINIZ

Ben kendisine 'Benden habersiz Konya'dan niye buraya geldin' diye sordum. 'Akıncılar kışlasında size tebliğ edilecek' diye bana Timurcan Ermiş cevap verdi. Arabanın ön tarafında da emir subayım Yarbay Murat Yılmaz vardı.

'SİZİ ARAMIZDA GÖRMEK İSTİYORUZ'

Ben işin içinde başka bir iş olduğunu anladım ve kendilerine bağırarak kendilerine 'siz eşkıya mısınız, çete misiniz' diye bağırdım. Bunun üzerine Timurcan Ermiş bana, 'Sizi de aramızda görmek istiyoruz' dedi. Ben buna şiddetle karşı cevap verdim ve bende 'Sizin adamların yanında niye olayım, Allah hepinizin belasını versin' dedim.

Akıncılar Kışlasına gelip durduğumuzda arkamızdan gelen koruma ekibimden Jandarma Astsubay Halil Gözalıcı hemen bizim arabanın şoför mahallindeki eri, arkadaki koruma arabasına gönderdi. Kendisi de bizim aracın şoför mahalline oturdu. Bu esnada Timurcan Ermiş arabadan indi. Beni dehliz gibi bir yolu olan bir odaya soktular. Bina müstakil binaydı, ancak binada hiç cam yoktu, düz duvardı. Binanın içinde 'sorgu merkezi' yazan bir tabela gördüm. Ben bizi sorgulayacaklarını düşündüm. Bir süre sonra bir yüzbaşı şu anda hatırlayamadığım, kurdukları teşkilatın adını söyleyerek, 'sizi tutukluyorum' diye bana söyledi.

KAFAMA BERE GEÇİRDİLER

Ben buna şiddetle karşı çıktım. Yanda duranlar iki kolumu birleştirerek bu plastik kelepçeyi bana taktılar, inanılmaz kin ve nefretle bileklerimi sıktı, bu esnada 'Ben Yunanlılara esir olsaydım, bu muameleyi görmezdim' dedim. Daha sonra yan tarafta duran iki kişi ile beraber yüzbaşı da iki ayaklarımı birleştirip ayaklarımı da kelepçelediler, ben yine aynı şekilde tepki verdim.

Daha sonra kafama gözlerimi de kapatacak şekilde siyah bir bere geçirdiler. Ağzıma da bir bant yapıştırdılar.

KAMİL SEN MİSİN

Yaklaşık 30 dakika sonra ayak sesleri duymaya başladım. Birisini benim yanımdaki sandalyeye oturttuklarını hissettim. Yanıma getirdiler, o arkadaş bu kişilere benim gözlüklerim vardı sizde mi diye sordu. Onlar da evet dediler, sesinden bu arkadaşın Kara Kuvvetleri Eğitim Doktrin Komutanı Orgeneral Kamil Başoğlu olduğunu anladım ve kendisine 'Kamil sen misin evladım?' diye söyledim. Kamil, 'Evet komutanım, benim' diye cevap verdi.

BAÞARISIZ OLDUK DEDİ

Odada kimse olmayınca Kamil ile rahat hareket etmeye başladık. Bir süre sonra Halil Astsubay bana 'Komutanım duydum, sizi vuracaklar, süratli bir şekilde derhal burayı terk etmemiz lazım' diye bağırdı. Eskişehir'den kalkan uçakların bombalanması sonucunda başımızda duran ve jandarma olduğunu iddia eden kişinin 'Başarısız olduk' şekilde mırıldanmasını duydum.

Halil Astsubay dışarı çıkalım deyince Kamil ve ben arabanın yanına koştuk. Genelkurmay Başkanının yerini öğrendikten sonra Köşk'te, Başbakanlık'ta olduğunu öğrendim ve oraya gittim.

Bu olayların olmasına yönelik olay tarih ve saatinden önce hiçbir şey hissetmedik. Ancak olaylardan sonra öğrendiğime göre Kurmay Albay Erkan Öktem'in cuma günü yani darbeye kalkıştıkları gün biri iki saat önce karargahtaki muhtemelen arama yapacakları odaların anahtarlarını aldığını beyan ettiler. Bu olaydan dolayı mağdur oldum, bunu yapanlardan şikayetçiyim."

ERMİÞ'E: VURACAKSAN ÞİMDİ VUR

"Timurcan Ermiş belindeki tabancasını çıkartıp bana doğrulttu. Ben 'Siz de çetenin içindeymişsiniz', arabanın önünde oturan emir subayım Murat Yılmaz'a 'Sen 8 yıldan beri benimle çalışıyorsun, sen de çetenin içindeymişsin, yazıklar olsun sana' diye söyledim. Aynı şekilde Ermiş'e de söyledim. Ermiş, Akıncılar Kışlasına gidinceye kadar hep bana silahını doğrulttu, bu esnada ben sürekli bağırarak 'Siz çetesiniz, Allah belanızı versin, vuracaksan şimdi vur' diye sürekli söylendi.

http://www.hurriyet.com.tr/mendinin-isaret-ettigi-komutan-sonradan-ogrendim-demisti-40171710 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Mehmet Dişli'nin ifadesi ortaya çıktı

AA26 Temmuz 2016 - 18:34Son Güncelleme : 26 Temmuz 2016 - 19:08
Mehmet Dişli'nin ifadesi ortaya çıktı



Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Dönüşüm Dairesi Başkanı Tümgeneral Mehmet Dişli, darbe girişimine ilişkin üzerine atılan suçlamaları kabul etmediğini belirterek "Bana, 'Sana güvenir, sen ikna edersin, yoksa ikinizi de paketleyip götüreceğiz' dediler. Bana uçakların havada olduğunu, sıkıyönetim emrinin yayımlandığını söylediler. Bütün komutanların bunun içinde olduğunu söylediler. 'Olmayanları şu anda alıyoruz. Zaten tutuklanıyorlar' dediler. Beni Komutan'ın (Orgeneral Akar) odasına soktular" dedi.

FETÖ'nün darbe girişimine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Dişli, savcılıktaki ifadesinde, her dairenin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'a bir arz günü olduğunu belirtti.

Usul gereği özel kalem müdürü ya da emir subayı aradığında gidip kendi daire başkanlıklarıyla ilgili konuları paylaştıklarını ifade eden Dişli, "O gün beni klima çarptığı için akşam 19.00 civarı evime geçtim. O gün de beni ofisimden ya özel kalem ya emir subayı ya da danışman aradı. Tam hatırlamıyorum kimin aradığını" diye konuştu.

Arama üzerine Genelkurmay Başkanlığı Karargahına geçtiğini dile getiren Dişli, "Komutanın odasına girerken o katta özel kuvvet giyimli 2-3, yüzleri açık ancak tanımadığım şahıslar karşıladı. Komutan'ın odasına girmeden 2 ofis vardır. Birine beni çektiler. 'Silahlı Kuvvetler duruma, yönetime el koydu. Yurtta Sulh Cihanda Sulh Operasyonu başladı. Komutan'ın da bizimle olmasını istiyoruz' dediler" ifadelerini kullandı.

"BANA, 'SANA GÜVENİR, SEN İKNA EDERSİN' DEDİLER"

Orgeneral Akar ile 16 yıldır birlikte çalıştığını, kendisini yakinen tanıdığını anlatan Dişli, "Bana, 'Sana güvenir, sen ikna edersin, yoksa ikinizi de paketleyip götüreceğiz' dediler. Bana uçakların havada olduğunu, sıkıyönetim emrinin yayımlandığını söylediler. Bütün komutanların bunun içinde olduğunu söylediler. 'Olmayanları şu anda alıyoruz. Zaten tutuklanıyorlar' dediler. Beni Komutan'ın odasına soktular" dedi.

AKAR'IN APOLETLERİ DÜÞTÜ

Odaya girdiğinde Orgeneral Akar'ın evrak okuduğunu aktaran Tümgeneral Dişli, kendisini takdim ettikten sonra komutanın "Otur" dediğini belirtti. Akar'ın dışarıda yaşananlardan haberi olmadığını belirten Dişli, Genelkurmay Başkanı'nın kendisine "Hayrola, ne yaptın?" dediğini aktardı. Durumu Orgeneral Akar'a arz ettiğini bildiren Dişli, şunları söyledi:

"Bana 'Dalga geçecek zaman mı?' dedi. Kendisi ile samimi olduğumuz için bu şekilde söyledi. Kendisine 'Birazdan canlı yayın olacağını, orada bildiri yayımlanacağını' söyledim. Yüz ifadesi değişti. Bir süre sonra dışarıdan silah sesleri duyuldu. Bana 'Bak' dedi. Ben dışarı çıktım. O sırada 2. Başkan Yaşar Paşa'ya girerken ya da onu götürürken biri vuruldu. Ben içeri tekrar döndüğümde işin ciddi olduğunu söyledim. Tekrar yoğun silah sesleri duydum. Sonra alçaktan uçak geçti. Bana dışarıdan Yaşar Paşa'yı çağırmamı söyledi. Özel kuvvetçiler beni Yaşar Paşa'ya göndermedi.

Mehmet Dişli'nin ifadesi ortaya çıktı

Sürekli benim üzerimden 'Komutan kabul etti etti, yoksa ikisini de götüreceğiz' dediler. Kendilerinin neden Komutan'ın yanına, odasına girmediklerini bilemeyeceğim. Benim kendisini ikna edebileceğimi düşünmüş olabilirler. Genelkurmay Başkanı Akar çok ağır sözler söyledi. 'Kim bunlar, hangi devirde yaşıyoruz?' diye tepki gösterdi. Ben Hulusi Paşa'nın tepkisini söylediğimde bir süre sonra onlar içeri girdiler. Komutan'a kelepçe takmak için zorladılar. Ben müdahale ettim, 'Burada konuşuyoruz, Komutan'a eziyet etmeyin, zarar vermeyin' dedim. Komutan'ın apoletleri düşmüştü, onu alıp tekrardan omuzuna takıp 'Genelkurmay Başkanımızdır' dedim."

Herhangi silahının ya da teçhizatının olmadığını, karargah çalışmasına silahla girilmediğini belirten Dişli, "Komutan'la koltuklara geçip yan yana oturduk. Komutan'la sürekli konuştuk. Televizyona baktık. Boğaz köprüsünün kapatıldığını görünce işin ciddiyetini anladık" dedi.

"ODADA TELEVİZYON VARDI, GELİÞMELERİ TAKİP EDEBİLİYORDUK"

Hareketliliğin artmasının ardından Akar'ın götürülmesi gerektiğini söylediğini anlatan Dişli, bir helikopterin çağrıldığını bildirdi. Akar ile kendisinin ve Özel Kuvvetler Komutanlığında görevli 2-3 kişinin gelen helikoptere bindiğini ifade eden Dişli, 20 dakikalık uçuşun ardından Akıncı'daki 4. Ana Jet Üs Komutanlığına indiklerini söyledi.

"Ne komutan ne ben bağlanmadık" diyen Tümgeneral Dişli, şöyle devam etti:

"Özel kuvvet görevlilerinde silah vardı. Komutan'ı ikna etmek için, 'Kan dökülmesin, bu işin içinde siz de olun. Rüştü Paşa'nın (Erdelhun) başına gelenler sizin başınıza gelmesin' dediler. Ben Komutan'a, 'Bunlar dışarıda birini vurdular. Bunların gözü dönmüş' dedim. Dışarıda kanlar da vardı. Akıncılar Hava Üssü'nde ikimizi bir arabayla bir odaya götürdüler.

İFADEDE AKIN ÖZTÜRK'ÜN ADI GEÇİYOR

Oturduk, çay ve kahve içtik. Odada televizyon vardı, gelişmeleri takip edebiliyorduk. Daha sonra odaya havacı komutan Kubilay Selçuk geldi. Komutan'a 'Silahlı kuvvetler bu işe el koydu. Tüm kuvvetlerin dahil olduğu bir şey olduğunu' söyledi. Komutan, hava kuvvetlerinde durumun ne olduğunu söyledi. O da 'Akın Paşa sizin ağzınıza bakıyor. Siz 'Evet' derseniz o da bu işe dahil olacak. Akın Paşa bu işte yok' dedi. 'Ama isterseniz çağırabilirim' dedi."

Telefonla üsse çağrılan YAÞ üyesi eski Hava Kuvvetleri Komutanı Akın Öztürk'ün sivil kıyafetle geldiğini dile getiren Tümgeneral Dişli, "Üçümüz birlikte televizyonlara baktık. Komutan sürekli tepki gösterdi, 'Böyle bir şey olur mu?' dedi. Akın Paşa da aynı tepkiyi verdi. Komutan, Akın Paşa ile buraya
getiriliş sürecimizi konuştuk. Sonra 'Dışarı çık ne istiyorlar, gelsinler konuşalım' diye beni gönderdiler" dedi.

Kendisinin Kubilay Selçuk ile binanın dışına çıktığını, burada bir amiral, havacı bir tuğgeneral ile bir karacı ya da jandarma albayın bulunduğunu belirten Tümgeneral Dişli, "Onlar bize yurtta sulh cihanda sulh konseyinin olduğundan bahsettiler. 'Onlar birazdan gelecek, siz de kabul ediyorsanız, siz de bu konseyin bir parçası olarak bir bildiri yayınlayacağız' dedi." ifadesini kullandı.

"EÞİNE HALA MESAİDE OLDUĞUNU SÖYLEDİ"

Söz konusu kişilerin TRT'den canlı yayın aracı ayarlandığını söylediğini aktaran Dişli, daha sonra hep birlikte Orgeneral Akar'ın yanına geçtiklerini söyledi. Bu kişilerin elinde yazılı bir bildiri olduğunu, bir kişinin bu bildiriyi okuduğunu aktaran Tümgeneral Dişli, şöyle konuştu:

"Bu hareketin amacının hukukun yeniden sağlanması, halkımıza karşı olup olmadığı, terörün bitirilmesi, vatandaşın güvenliğinin sağlanması gibi temel ifadeler vardı. Komutan'ımıza 'Komutan'ımız, siz de bizimle birlikte katılın, okuyalım, duyuralım. Halk sizi görürse yatışır, bu iş bitmiş olur' dediler.

Genelkurmay Başkanı'mız kesinlikle kabul etmedi. Onlar gitti, yine ben Komutan ile odada kaldım. Sürekli olarak Komutan bu hareketin sadece Silahlı Kuvvetlere değil tüm ülkeye zarar vereceğini söyledi. 'Biz, Güneydoğu'da polislerle birlikte teröristlere karşı savaşıyoruz. Bunlar polisleri vuruyor' şeklinde tepki gösterdi. Bana tekrar 'Git şunlarla görüş' dedi. Ben sürekli olarak kendi şahsi telefonlarımla karargahı arayarak olup biten hakkında bilgi alıp Komutan'ın eşini aradık. Eşine hala mesaide olduğunu söyledi. Ben evden geldiğim için şahsi ve resmi cep telefonlarım yanımdaydı.

Kuvvet komutanlarının yakalandığını televizyonlardan takip ettik. Bütün her şeyi Komutan talimat vererek benim cep telefonum vasıtasıyla, benim üzerimden yapıyordu. Hatta Başbakan ve MİT Müsteşarı'nı benim cep telefonumdan aradı. Cumhurbaşkanı'nı da aradı ama ulaşamadım. Başbakan ve MİT Müsteşarı ile tüm Silahlı Kuvvetlerin kışlalarına dönmesi için talimat vereceğini, 'Bu adamlar hakkında ne gerekiyorsa yapacağız, insanlarımız ölmesin, siz polisi geri çekin, ben de Silahlı Kuvvetleri geri çekeyim. Genelkurmay'a gideyim, oradan emir-komutayı devralayım ve durumu tüm Silahlı Kuvvetlere bildireyim' dedi. Ancak Başbakan Çankaya'ya gelmesini istedi."

"BU OLAYDA BEN MAĞDURUM"

Akıncı'daki üssün 16 Temmuz sabahında bombalanmasıyla "karşı taraf"ın direncinin kırıldığını bildiren Dişli, Orgeneral Akar'ın teklifini kabul ederek kendilerine iki helikopter verdiklerini anlattı. Kendisi ve Orgeneral Akar'ın bindiği helikopterin Çankaya Köşkü'ne gittiğini anlatan Dişli, orada Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş tarafından karşılandıklarını, daha sonra da diğer bakanların geldiğini aktardı.

"FETÖ İLE İLGİLİ SORULAN SORUYU HAKARET KABUL EDERİM"

Kriz masası oluşturulduğunu dile getiren Tümgeneral Dişli, ifadesini şöyle sürdürdü:

"Ben sürekli durumu takip edip Komutan'a bilgi verdim. Komutan, Akıncı Üssü'nden giderken Akın Paşa'ya 'Sen burada kal, bunlara mukayyet ol. Ben seni buradan aldıracağım' dedi. FETÖ ile benim herhangi bir bağlantım yoktur. Ben 5 dönem AKP milletvekili olan ve AKP'nin kurucu üyesi olan, şu anda da Genel Başkan Yardımcısı olan Þaban Dişli'nin kardeşiyim. FETÖ ile ilgili sorulan soruyu bir hakaret kabul ederim. Bu olayda ben mağdurum. Ben devletin tarafıyım. Aynı şekilde ölümle tehdit edildim, alıkonuldum, bu nedenle de mağdurum. Bu olayın hiçbir yerinde yokum. Yaptığım bütün görüşmeleri Komutan'ın emriyle, onun bilgisi dahilinde can güvenliği için yaptım.

Ben Komutan ile 16 yıldır değişik kademelerde çalıştım. Komutan'ı ailemin bir parçası olarak gördüğüm için 'Öleceksek de birlikte ölelim' diye düşünceyle onun yanında oldum. Onun can güvenliğinin sağlayabilirim diye karşı taraf ile belirttiğim görüşmeleri yaptım."

"CEMAATİN ORDU İÇERİSİNDEKİ YAPILANMASI HAKKINDA DUYUMLARIMIZ OLDU"

Darbe girişiminin ardından yapılması planlanan atamaların bulunduğu listeden haberinin olmadığını söyleyen Dişli, "Bu darbenin FETÖ ile bağlantısının olup olmadığı hususunda bilgim yoktur." dedi.

Harp Okuluna sivil liseden sonra girdiğini, ortaokul ve lise öğrenimini devlet okullarında tamamladığını belirten Dişli, "Cemaatin ordu içerisindeki yapılanması hakkında duyumlarımız oldu. Bununla ilgili herhangi bir görevim olmadığı için herhangi bir çalışma yapmadık. Ben ordunun değişim ve dönüşümüyle ilgili çalışma yapmaktayım." diye konuştu.

Tümgeneral Dişli, darbe girişimi hazırlıkları hakkında bilgisinin olmadığını yineleyerek yazışmalarda adının kendi rızasının dışında yer aldığını savundu. Herhangi bir evrakta ıslak imzasının olmadığını öne süren Dişli, üzerine atılan suçları kabul etmediğini de belirtti.

http://www.hurriyet.com.tr/mehmet-dislinin-ifadesi-ortaya-cikti-40170853 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Ahmet Davutoğlu'ndan 'düşürülen Rus uçağı' açıklaması

Hürriyet Haber27 Temmuz 2016 - 11:36Son Güncelleme : 27 Temmuz 2016 - 12:05
Ahmet Davutoğlu'ndan 'düşürülen Rus uçağı' açıklaması



Eski Başbakan AK Parti Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu gündeme dair açıklamalarda bulundu. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Rus uçağını düşüren iki pilotun da tutuklandığı açıklanmıştı. Davutoğlu, Rus uçağının düşürülmesine ilişkin 'Emri ben verdim' eleştirileriyle ilgili soruya da cevap verdi. Davutoğlu eleştirilerle ilgili olarak, "Düşünün ki 17-14 saniye süren bir hava sahası ihlalinde, Başbakanın o spesifik olay için emri vermesi mümkün mü?" derken, "Ben herhangi bir şey varsa siyasi sorumluluğu üstlenme konusunda hiç geri adım atmam" ifadelerini kullandı.

NTV'de konuşan Davutoğlu şunları söyledi:

15 Temmuz gecesi, güvenli bir eve gittik. Ben yine de zor bir gece olduğu için gideceğimiz evi sorun, kendisinin rızası varsa deyin dedim. Sayın cumhurbaşkanımıza başbakanımıza ulaşmak için çabamız oldu. Ardından beş yerli, dört yabancı kanala demeçler vererek, ilk tweeti attık. Belli olan bir husus vardı, bu bir kader gecesiydi. Herkes kader gecesinde doğru yerde olmak zorundaydı. Özellikle yabancı kanallarda izahat yanlışı görünce, yabancı kanallara bağlandım. Ben burada bütün medyaya, görünür olmak risk getirir ama siz bunu üstlendiniz. O gece bizim için onur gecesiydi. Allah bir daha öyle karanlık gecesi göstermesin.

YAPTIKLARI VAHÞETİN GÖRÜNTÜLERİ DE ORTAYA ÇIKTI...

Büyük bir sarsıntı, açık söyleyeyim. Size bağlandığımda bir tarafta kararlı ve rasyonel olmak zorundasınız, halka ve TSK'ya da seslenişte de bulundum. Çoğunu tanıdığım komutanların enterne edilmesi söz konusuydu. Fakat derin bir hüzün de hissediyorsunuz. Devletin bütün geleneklerinin ana odağı olan ordunun algısının sarsılması kalıcı bir etki yapabilirdi. Siyasi partiler yüzde 50-60'a ulaştığında başarılıdırlar. Örneğin ordu hukuk adliye diyanet yüzde 100'e güven vermek zorunda. Bir kısım o kurumdan şüphe ettiği zaman kamu düzenini korumak mümkün olmaz.

Biz tarihte çok isyan gördük. Ama Osmanlı'daki yeniçeri isyanları da dahil, darbeler de dahil, milletin kurumlarına kendisine alçakça saldıran bir darbe, kalkışma olmadı. Yaşadığımız bir ilk ama son olacağını tahmin ediyorum.

BU YAPI İÇİN NELER SÖYLERSİNİZ... NASIL BİR YAPI?

Bu yapı hem bürokrasiye sızma bakımından, sınav sorularının çalınmasından hukuk sistemine kadar, ama en fazla zihniyeti tehlikelidir. Öyle bir yapıdan bahsediyoruz ki, kendisinin mehdi olduğuna inanılan, metafizik güçleri olduğuna inanılan başka otoriteye bağlı olan bürokrasi ve böyle bir sapık zihniyet etrafında toplanan bir yapı. Önce bu zihniyete savaş açmak lazım.

Tabi bu yapının böylesi bir özelliği olduğunu son yıllarda keşfettik. Diğer yıllarda eğitim kurumlarıyla meşrulaştırmaya çalıştı. Sayın cumhurbaşkanımızın başbakan olarak ofisi dinlendi, benim ofisim dinlendi. Son 3 yıl içinde yapmak istedikleri şey, Türkiye'nin yurtdışındaki itibarını sarsmak ve meşru hükümeti gayri meşru çerçeve içine oturtmak.

Benim ofisimdeki, bu şahsi olarak da doğrudan mücadele ettiğim ve edeceğim bir yapıdır. Hiç kimse vatandaşlarımızı böyle bir haşhaşi mantıkla esir alamaz. Siyasi olarak bu yapıyla mücadele boynumuzun borcudur. Onların oyunlarını bozan aslında 1 Kasım seçimleri, hatta cumhurbaşkanlığı seçimi, hatta mart mahalli seçimler. Çünkü mahalli seçimlerde siyasi iktidarın sarsılacağını düşündüler. Cumhurbaşkanımızın sesinin kısılmasına giden yoğun performansıyla bu badire atlatıldı.

BİR ADAYLARI MI VARDI?

Mesele kimin olduğundan daha çok kimin olmaması gerektiği... Cumhurbaşkanımızın takip ettiği siyasi çizgi, benim de başbakan olarak sürdürdüğüm çizgiden rahatsızdılar. 1 Kasım seçimlerinde AK Parti çok büyük bir güçle tekrar 4 yılı teminat altına alacak bir demokrasi sınavından geçince, 2015 YAÞ'ı kritiktir. O kritik YAÞ'ta aldığımız kararlarla budanmışlardı. Cumhurbaşkanımızla ikili olarak mutabakata vardığımız sonuçlar vardı. Þunu hesap ettiler, siyasi iktidarı 4 yıl değiştirmek mümkün değil, bu YAÞ'ta geçerse geri kalan unsurlar da temizlenebilir, o zaman 15 Temmuz tarihinin böyle bir alakası var.

OFİSİM DİNLENDİ DEDİNİZ... BAÞBAKAN İKEN Mİ?

Hayır, dışişleri bakanıyken. Bugün de aynı isimler hedefte. İkinci başkan Yaşar Güler, bu şeyde de en fazla hedef edilen komutanlarımızdandır. Sayın Hakan Fidan ve Feridun Sinirlioğlu. Konuşulan konu Türkiye'nin Suriye politikasıyla ilgili. Bunu dinleyen alçak yapının hedefi çok açıktı. Suriye bağlamında Türkiye'yi suçlu konumuna oturtmak, diğer aktörleri aklayacak, bütün veballeri Türkiye'ye atmak...

Bir hakimin çekmecesinden çıkan bir iddianamede de bir numara olarak cumhurbaşkanımız, iki numarada ben, eski başbakan yardımcımız, hakan fidan bir seri isimle, suçlama da şu terör örgütlerine yardım. Terör suçlaması daha önceden hazırlanan, üç beş ay öncesinden hazırlanan bir çalışma. Bu aylar üzerinden hazırlanan bir kumpas. Bugün olsaydı sayın Binali Yıldırım da aynı şeye çekilecekti. Çünkü AK Parti hükümetleri bir sürekliliktir.

DİNLEMENİN FAİLİ BELLİ Mİ?

O zaman çok araştırdık, bir takım şeyler de bulundu. Emniyet istihbarat MİT araştırdılar. Ama bakanlık içinden olduğu kesindi. Başka birinin benim odama girip nüfuz etmesi mümkün değil. Mesela şimdi bazen çıkıyor, başbakanlık uzmanı şu kadar kişi gözaltına alındı. Bütün bakanlıklarda aktif görevde olup da, bizim görevden el çektirdiğimiz, göreve dönme riski taşıyan zararlı unsurları hepsini pasif göreve getirdik. Çünkü alıyorsunuz görevden, mahkemeden geri dönüyor. Aynı yere atadığınızda paralel ihaneti yapmaya devam ediyor. Bütün bakanlıklardaki en zararlı unsurları, başbakanlıkta görevlendirmek. Onunla ilgili bir birim oluşturup orada kontrol altında tutmak. Bazen şu kadar başbakanlık uzmanı gözaltına alındı gibi, bizim pasife aldığımız unsurlar.

İSTİHBARAT ZAAFİYETİ ÇOK KONUÞULUYOR...

Þöyle ifade etmek lazım. O gece yaşananları, ben sürecin içinde değilim. Bir hüküm de vermek istemem. Çünkü nihayet MİT Müsteşarımız başbakanımıza bağlıdır, cumhurbaşkanımız bu değerlendirmeleri yapar. Ama bu yapının mevcudiyeti konusunda MİT Müsteşarlığımızın 2012'den itibaren çok ciddi uyarıları oldu. O yüzden bu yapı istihbarat bilişim ve personel, buralara sızarak sistemi kontrol etme dumura uğratma yolunu tercih etti. Hakan Fidan'a karşı yapılan eylem, o zaman kendisini yerinden etmek istediler. Hakan Fidan bunların kodlarını ortaya çıkaran çalışma içindeydi. Biz o zaman, bu konuları hep beraber değerlendirdiğimiz, risk unsuru olarak o zaman ortaya çıkmaya başladı. Cumhurbaşkanımız, MİT'in bu yapının eline geçmesini engelleyen tavır sergiledi. 17-25'e kadar potansiyel bir tedbir olarak görüyorduk bunu.

Bazı insanlar suçlanırken, hangi dönemde ne yaptığına bakmamız lazım. 7 Þubat 2012'den önce devletin uyarıcı önlemi yoktu. Her yerde her bakanlıkta diğer insanlar gibi vardılar. Ama o andan itibaren alarm durumu vardı. Bir potansiyel... Bu potansiyel tehdit 17-25 Aralık'ta aktife döndü. O gece itibariyle olan biten ben de çok geç ve doğal yollarla bilgi sahibi oldum. Belki hepimize bunun önceden bildirilmesi lazımdı. Hatta bu tür olağanüstü durumlarda kimin nereye gideceği... Ama şunu biliyoruz, o gün MİT de çok ciddi çatışmalar oldu ve MİT karargahını ele geçiremediler. Burada hakkaniyetle bakmamız lazım.

Esas ilk ihbar Hakan Fidan'a yapılacak bir suikast şeklinde geliyor, darbe şeklinde değil de helikopterle Fidan'a yapılacak bir eylem şeklinde. Hakan Fidan da bunu genelkurmay başkanımızla görüşerek çözme yoluna gidiyor. Ben de başbakanlık konumunda olsam bu soruyu sorardım. Hepimizi uykuda yakalayacak darbenin erkene çekilmesinin sebebi bu. Bunlar tabi biraz da hepimizin o kritik süreçte yaşadığı zor anlar.

DIÞİÞLERİ BAKANLIĞINDA GÖREVDEN ALMALAR OLDU. BİRİSİ DE ÖZEL KALEM MÜDÜRÜNÜZ...

Onun için 2009 yılında ben bakan olduğumda, bu bahsedilen diplomat özel kalem müdürüydü. Onu ben buraya getirmiş değilim. Ama şunu söyleyeyim. Bu yapıda kim olursa olsun, halka bu zulmü yapmış olan kim olursa olsun üzerine gidilmeli. Kim olursa olsun. İrtibatı kim varsa gerekli cezaya tabii tutulmalı. O süreçler yaşandıktan sonra bu tür ismi geçen kişiler, herhangi bir aktif görevde tutulmamaya özen gösterildi, dışişleri bakanlığında Gürcan Balık da dahildir. Aktif görev içinde yer almadılar. Bir takım spekülasyonlar üzerinden şey yapmak doğru değil. Bir ortaya çıkarıcı ve cezalandırıcı süreç.

Darbe karşısında bütün siyasilerin ortak bir çizgide buluşması... Burada da özellikle pazartesi günü muhalefet liderleriyle yapılan toplantılar, tarihi toplantılardır. Burada geçmiş tartışmaları bir kenara bırakarak gerçekleştirilen toplantı, son derece önemli bir adımdır. OHAL doğru karardır, bütün bu odaklara şer odaklarına karşı da mücadele kesintisiz sürmelidir.

RUS UÇAĞININ DÜÞÜRÜLMESİYLE İLGİLİ OLARAK "EMRİ BEN VERDİM" SÖZÜNÜZ ELEÞTİRİ İÇERİKLİ OLARAK SİZE YÖNLENDİRİLDİ.D AHA SONRA DÜÞÜRENLERİN GÖZALTINA ALINMALARI ELBETTE BU YAPIYA BAĞLI OLMALARI DÜÞÜNCESİNİ UYANDIRDI. AMA EMRİ BEN VERDİM SÖZÜNÜZ TARTIÞILIYOR.

Bu sözden hareketle hükme varanlar devlet işleyişini bilmeyenler ya da art niyetlilerdir. Devlette bu şey nasıl yürür? Düşünün ki 17-14 saniye süren bir hava sahası ihlalinde, Başbakanın o spesifik olay için emri vermesi mümkün mü? Pilot duracak, silsile var. Hava kuvvetleri komutanı, genelkurmay başkanını arayacak, o da beni arayacak ben de vurun diyeceğim...

Burada kesin art niyet var. Kendince birileri geçmişi böyle saptırarak anlatma, bazıları da dış politikayı sorgulama şeyi var. Burada olan şey şudur. 19 Haziran 2012 uçağımız düştüğü zaman, silahlı kuvvetlere, o zaman başbakanımız, şimdi cumhurbaşkanımız Erdoğan, benim de katıldığım toplantıda değerlendirdik. Artık bundan sonra Suriye'den ülkemize yaklaşan uçak tehdit olarak görülmeli ve vurulmalı dendi. Yani Suriye'den uçan, hava sahası ihlali olmasa bile tehdit olsa dendi.

Eylül 2015'te Rusya sahaya girip, arka arkaya hava sahası ihlali yapınca, MGK'da istişare ederek bu angajman kuralını değiştirme ihtiyacı ortaya çıktı. 10 Ekim 2015 tarihinde, bu anlamda talimatı ben verdim diyorum. Genelkurmay başkanına yeni talimat verildi, sadece Suriye uçakları değil, hava ihlali yapan uçaklara angajman kuralları uygulanır dedi. Nihayetinde başbakan imzasıyla verildi.

11 Ekim'de de genelkurmay başkanımız hava kuvvetleri komutanına, o da filo komutanına verir. Yoksa Rus uçağı olduğunu bilip, başka ülke uçağı da olabilirdi. Alanda meçhul bir uçakta olabilirdi. Ama talimat istişareler sonucu, benim de verdiğim talimat, pilotlarımız şu şu şartlarda ihlal eden uçağı vurur.

Burada 24 Kasım günü, sonra da üç dört uçak oldu. Cumhurbaşkanımız Putin'i nazikçe uyardı, söylendi. 24 Kasım günü, o gün ben hükümeti kuracağım, 11'de cumhurbaşkanımızla buluşacağız. Genelkurmay başkanımız bilgiyi bana aktardı. Siz dışişleri bakanımızı, mit müsteşarımızı alın, tedbirleri geliştirin dedim. Cumhurbaşkanımızla görüştük, bu arada bunu da konuştuk. Cumhurbaşkanımız da o zaman öğleden sonra tekrar buluşalım dedi. Ben de bakanlar kurulunu açıkladım. Sonra bir araya geldiğimizde, tedbirleri geliştirdik. Sayın cumhurbaşkanımızın Putin ile görüşme talebine olumlu yanıt vermedi.

Ben herhangi bir şey varsa siyasi sorumluluğu üstlenme konusunda hiç geri adım atmam. Angajman kuralları uygulanması konusunda kimse sorumlu addedilemez.

Bu arada bu pilotla ilgili bazı şüpheler, kamuoyunda bazı tartışmalar vardı. Genelkurmay başkanımızın tetkik etmesini istedim. İrtibat tespit edilmedi. O arada hava sahası ihlal edilen ülke biziz. Biz suçlu değiliz.

Peki bu uçak başka uçak olsa, İskenderun'u bombalasa, hesaba çekilmez miydik hepimiz? Siyasi sorumluluktan kaçınmam. Ama şu anda yürütülen Rusya politikası doğrudur.

http://www.hurriyet.com.tr/ahmet-davutoglundan-dusurulen-rus-ucagi-aciklamasi-40172020 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Partigöç: 'Þu adam Fetullahçıdır' dediğimiz kimse olmadı

AA27 Temmuz 2016 - 11:02Son Güncelleme : 27 Temmuz 2016 - 11:28
Partigöç: 'Þu adam Fetullahçıdır' dediğimiz kimse olmadı

15 Temmuz'daki darbe girişimiyle ilgili tutuklanan Genelkurmay Başkanlığı Personel Plan Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç, "Zaman zaman orduda Fetullahçılar hakkında iddia olur, benim bizzat bildiğim bir husus yoktur, herhangi bir şeye tanık olmadım. İşim gereği bu iddialar gelir, biz de inceleriz. Genelde MİT ve emniyet kaynaklı teyit etmeye çalışırız. Bunu kendi makamlarımıza arz ederiz. 'Þu adam Fetullahçıdır' dediğimiz hiçbir kimse olmadı." ifadelerini kullandı.

Genelkurmay Personel Plan ve Yönetim Daire Başkanı Tuğgeneral Mehmet Partigöç darbe girişiminin kritik isimlerinden... Partigöç, kendilerine 'Yurtta Sulh Konseyi' adını veren cuntacıların 'Yıldırım' darbe planını Albay Cemil Turhan'la birlikte kaleme alan isim. Partigöç'ün sıkıyönetimle ilgili atamalar ve listeleri hazırlayan isim olduğu iddia ediliyor. Hazırlanan listede tüm illere atanan sıkıyönetim komutanları da yer alıyordu.

Partigöç'ün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca alınan ifadesinde, çelişkili cümleleri dikkati çekti.

Darbe girişiminde herhangi bir şekilde bulunmadığını, darbeciler tarafından hazırlanan evraklarda isminin yer almasından haberdar olmadığını savunan Partigöç, şunları anlattı:

"Ben mesaiden genelde 8-9 gibi çıkarım. Olay günü de odamda oturuyordum. Bir gürültü duydum ve saat 20.00 sıralarında bahçeye çıktım. Koşuşturma vardı, 'tatbikat' diye sesleniyorlardı. Odama geri dönerken, binanın girişinde Cemil Turhan isimli şube müdürünün beni aradığını öğrendim. Resmi hattan yaptığımız görüşmede Cemil Turhan, bana, 'Genelkurmay 2. Başkanı Yaşar Güler'in emir subayı Binbaşı Mehmet'in birkaç mesaj çekilmesi için emir getirdiğini' söyledi. Ben de teyit etmek için 2. Başkanın makamına çıktım. 2. Başkanımız yerinde yoktu. Özel Kalem Müdürü Bünyamin Tuncer'e, 'nerede olduğunu' sorduğumda, 'şu an bir belirsizlik durumu olduğunu ve kışla dışına çıkarıldığını' söyledi. Ben de Þube Müdürü Cemil Turhan'a, 'Komutanımızın emri ne ise yerine getirin.' dedim."

Gürültüler üzerine çıktığı bahçede askeri kıyafetli özel kuvvetler personelini gördüğünü belirten Partigöç, "İkaz ettim. Kışlanın emniyetinden sorumlu olan destek kıtaları komutanı Cengiz albayın yanına gidip, 'durumun ne olduğunu' sordum. 'bilmediğini' söyledi. Dost ateşi olmaması için onu uyardım." ifadelerine yer verdi.

"KAMERALARI İNCELEDİK"

Partigöç, daha sonra Cengiz albay ile kışlanın kamera odasına geçip inceleme yaptıklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Kameradan, Genelkurmay Başkanımızı gördüm. Yanında bir general ve iki koruma ile helikopter pistine doğru gidiyorlardı. Daha sonra önce kendi odama gittim, sonra da aynı katta bulunan Genelkurmay Başkanının makamına geçtim. Komutanın odasına girmedim. Emir subayının koltuğunun kenarındaki sandalyeye oturdum. Genelkurmay Başkanı Özel Kalem Müdürü Ramazan Göze ve emir subayı Binbaşı Levent ile durumun nasıl olduğunu konuştuk. Oradan, Genelkurmay Harekat Merkezi'ni aradım, onlara sordum. Kendi işlerine devam ettiklerini, durumlarında değişiklik olmadığını söylediler. Daha sonra saat 22.00 gibi Akıncı Üssü'nün Harekat Merkezi'ni aradım. Komutanımızın orada olduğunu söylediler. Daha sonraki gelişmeleri medyadan takip ettim."

Daha sonra destek kıtaları ve özel kuvvetler personeline herhangi bir çatışma olmaması hususunda telkinde bulunduğunu ileri süren Partigöç, "Destek kıtaları komutanı, 'çevre emniyeti için personel görevlendirdiğini' söyledi. Daha sonra Genelkurmay Başkanlığı bölgesine 3-4 zırhlı araç geldi. Halka zarar verilmemesi için zırhlı araçların içeriye alınması talimatını verdim. Bunun üzerine araçları içeri aldılar." dedi.
Partigöç, sonrasında odasına geçip, sabaha kadar gelişmeleri medyadan takip ettiğini söyledi.

"NİZAMİYEDEN SAVCI BENİ ARADI"

Amiri olan Korgeneral İlhan Talu'nun emir astsubayının telefonundan kendisini aradığını aktaran Partigöç, şöyle devam etti:
"Talu, 'durumun farklı bir mecrada geliştiğini ve Genelkurmay Karargahı'ndakilerle müzakere yapmak gerektiğini' söyledi. 'Genelkurmay Başkanımızın personelinin silahını bırakarak, kışladan çıkması' yönünde emri olduğunu anlattı. Bu konuyu, Destek Kıtalar Komutanına söyledim. O da 'erbaş ve erleri topladığını, düzenli bir şekilde dışarı çıkacaklarını' söyledi. Komuta katına gittiğimde, saat 10.30 sıralarında özel kuvvetler personelinin mevzilendiğini gördüm. Onların kıdemlilerini çağırdım. Genelkurmay Başkanımızın emrini ilettim, onlar da 'kendi aralarında görüşeceklerini' söylediler. Bir süre sonra telefonla geri dönüp 'kabul ettiklerini ve dışarı çıkacaklarını' söylediler. Ben de tekrar Korgeneral İlhan Talu ile görüştüm, 'nasıl yapacağımızı' sordum. O da 'bir savcının nizamiyeye gelerek, beni arayacağını' söyledi."
Genelkurmay nizamiyesinden bir savcının kendisini arayarak, "Üzerinizi çıkarın, silahlarınızı bırakın ve çıkın" dediğini belirten Partigöç, bunu, özel kuvvetler personelinin kabul etmediğini, "pantolon ve gömlekle çıkmak istediğini" anlattı.

Partigöç, savcının kabul etmesi üzerine, özel kuvvetler personelinin silahlarını bir yere koyarak çıktığını, yanlarında 8-10 kişilik karargah personelinin de bulunduğunu kaydetti.

"TALİMAT ALMADIM"

Daha sonra savcıyı tekrar telefonla aradığını ifade eden Partigöç, şunları anlattı:

"Savcı, 'benim de gelmemi' istedi, ben de nizamiyeye gittim. Diğer personel otobüslere bindirilmişti, savcı bey beni ayırdı. Oranın özel kuvvetler komutanı ile görüştürdü. O da 'durumun ne olduğunu' sordu. Ben, 'özel kuvvetler personelinin ayrıldığını' söyledim. Savcı bey, beni kendi arabasına almıştı. Daha sonra polisler beni otobüse atıp götürdüler. Benim darbe girişimiyle alakam yoktur. Fetullah Gülen'i medyadan duyduğum kadarıyla bilirim, Fetullahçı değilim. Öğrenciliğimde onların dershanesine, evlerine gitmedim. Zaman zaman orduda Fetullahçılar hakkında iddia olur, benim bizzat bildiğim bir husus yoktur, herhangi bir şeye tanık olmadım. İşim gereği bu iddialar gelir, biz de inceleriz. Genelde MİT ve emniyet kaynaklı teyit etmeye çalışırız. Bunu kendi makamlarımıza arz ederiz. 'Þu adam Fetullahçıdır' dediğimiz hiçbir kimse olmadı. Ancak şüpheli kişilerin kritik yerlerden alınmasını isterdik."

Partigöç, emir komutasındaki personelden darbe girişimine katılan herhangi bir kimsenin olduğunu görmediğine dikkati çekerek, "Darbe girişimi konusunda kimseden talimat almadım, kimseye talimat vermedim. Darbe hazırlıkları hakkında herhangi bir bilgim yoktur." şeklinde ifade verdi.

http://www.hurriyet.com.tr/partigoc-su-adam-fethullahcidir-dedigimiz-hicbir-kimse-olmadi-40171970 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

'Þok mangaları'nı anlattı

DHA27 Temmuz 2016 - 10:06Son Güncelleme : 27 Temmuz 2016 - 11:24
'Þok mangaları'nı anlattı



FETÖ'ye mensup subay ve astsubayların, askeri okullarda kendilerinden olmayan askeri okul öğrencilerine şok mangalarında işkence uygulayıp okullardan ayrılmaları için baskı yaptığı iddia ediliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Ayrılan ve Atılan Askeri Öğrenciler Platformu İzmir Koordinatörleri Tayfun Özcana ve Mengü Çağatay Özer, askeri okuldayken kendilerine eğitim adı altında işkence ve baskı yapan subay ve astsubayların 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunan askerlerle aynı kişiler olduğunu söylüyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri içindeki bir grup askerin 15 Temmuz'da darbe girişiminde bulunmasının ardından, FETÖ/PDY üyesi askerlerin orduda yaptıkları usulsüzlükler de ortaya çıkmaya devam ediyor. 'Þok Mangaları' denilen kamplarda subay ve astsubayların kendileri gibi düşünmeyen askeri öğrencilere yaptıkları baskı ve işkenceler yüzünden, yüzlerce askeri öğrenci okullardan ayrılmak durumunda kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nden Ayrılan ve Atılan Askeri Öğrenciler Platformu İzmir Koordinatörleri Tayfun Özcana ve Mengü Çağatay Özer, o dönemde yaşadıklarını ve bundan sonraki dönemden beklentilerini anlattı.

2008-2009'DAN İTİBAREN ARTTI

Maltepe Askeri Lisesi'nin bitirdikten sonra Ankara'daki Kara Harp Okulu 3'üncü sınıftan baskılar yüzünden ayrıldığını ifade eden Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Tayfun Özcana (27), "Ben 2007 Maltepe Askeri Lisesi mezunuyum. Daha sonra Kara Harp Okulu 3'üncü sınıftan kendi isteğimle ayrıldım. Bizler sayısı 2 bin 500'ü bulan Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayrılan ve atılan öğrenciler adına, yıllarca gördüğümüz eziyetler ve haksızlığa karşı itibarlarımızın iadesini istiyoruz. Bütün askeri okullarda 2008 ve 2009'dan itibaren artan baskı yönetiminin olduğuna tanıklık ettik. Bu süreçte pek çok arkadaşım haksız yere aldığı savunmalarla, cezalarla disiplin kurullarına sevk edilerek, okulla ilişkisi kesildi ya da ayrılmak durumunda kaldı. Örneğin bu muayenelerde çok arkadaşım sağlık sorunu olmadığı halde D kodunu verdiğimiz 'askeri öğrenci olamaz' raporlarıyla okullardan ilişkisi kesildi.

Mehmet Dişli'nin ifadesi ortaya çıktı
Mehmet Dişli'nin ifadesi ortaya çıktı
SINAV KAĞITLARIYLA OYNANDI

Bir diğer uğradığımız haksızlık ise okuldan ilişkisi kesilmek istenen öğrencilerin sınav kağıtlarıyla oynanmasıydı. Bunun farkına varan arkadaşlar sınav kağıtlarındaki kodlamayı tükenmez kalemle yapınca sınav talimatlarına aykırı davrandı diye notları düşürüldü. Kendi şahit olduğum bir olay ise askeri okullara sivil alımlarının artmasıyla, okulda bir ihbar ortamı oluştu. Özellikle bu sivillerin komutanlara yaptıkları ihbarlarla, iftiralarla benim gibi üst sınıfların atılma tehditlerine maruz kaldık" dedi.

"FİZİKSEL VE PSİKOLOJİK İÞKENCE GÖRDÜK"

Çok sevdiği askeri okuldan baskılara dayanamadığı için ayrıldığını belirten Özcana, "Biz maalesef hiçbir savunma hakkı verilmeden bu haksızlıklara uğradık. Bazılarımız okuldan atılırken, benim gibi bazı arkadaşlarda bu durumu kaldıramayıp okuldan ayrılmak zorunda kaldık. Þok mangası diye adlandırılan özel kamplar, özel komutanlar seçilerek fiziksel ve psikolojik işkence ortamının oluşturulduğu yerlerdi. Uykusuz bırakma, aç bırakma, içilmeyecek miktarda su içirme gibi insanlıkla, insan haklarıyla bağdaşmayan uygulamalara şahit olduk. Bu kişiler ayrıca öğrencilere askeri okulları hak etmedikleri yönünde psikolojik baskı uyguluyorlardı. Bu tür baskılara dayanan arkadaşlar okullarına devam etti. Dayanamayan arkadaşlar ise kendi istekleriyle ayrılmak yerine, kendilerine şablon şeklinde hazırlatılan 'Askeri öğrenci olmayı hak etmiyorum' tarzında ibarelerin bulunduğu, yazanı zan altında bırakacak, yazdıranı ise sorumluluktan kurtaracak dilekçeleri baskıyla imzalamak durumunda kaldı" diye konuştu.

"O DÖNEM Kİ ASKERLERLE DARBECİLER AYNI KİÞİLER"

Darbe girişiminin yaşandığı gece gerçeklerin ortaya çıktığını vurgulayan Özcana, "Bize o uygulamaları yapan subayların birileriyle bağlantı içerisinde olduklarından şüpheleniyorduk. Ama herhangi bir örgüt mensubu olduklarını ispatlayacak yeterlilikte değildik. Ancak bugün görmekteyiz ki o subayların çoğu 15 Temmuz gecesi yapılan darbe girişiminde bizzat görev aldıkları hatta pek çoğunun gözaltına alındığını, tutuklandığını gördük" dedi.

"BU OLAYLAR TÜM ASKERİ OKULLARDA YAÞANIYOR"

Kara Harp Okulu'ndan 2008 yılında ayrılan Endüstri Mühendisi Mengü Çağatay Özer (26), kendilerine yapılan baskı ve işkencelerin tüm askeri okullarda yapıldığını söyledi. Özer, "Maltepe Askeri Lisesi'nden sonra 2008 Kara Harp Okulu girişliyim. Bu yapılanma sebebiyle çok sevdiğim kutsal yuvadan ayrılmak durumunda kaldım. Ben okulda şok mangasını yaşadım. Bu şok mangası ileride kendilerine sorun çıkartabilecek, yapacaklarını engelleyecek subay adaylarını henüz intibak aşamasındaki kampta öğrencilerin önlerini tıkamak için yapılan keyfi ve insanlığa uygun olmayan eğitimlerdir. Bunları milletimiz duyduğunda 'Askerdeyken bizde yaptık' diyebilir.

ÇÖP KUTUSUNDA AMUDA KALKMIÞ HALDE BEKLETİLDİK

Biz oraya 18 yaşında vatan millet aşkıyla giden öğrencilerdik. Standart eğitimler dışında bizim ayrılmamız için keyfi eğitimlere maruz kaldık. Geceleri uyuyamadık, sabahları kalkamadık. Bölüğümüzle eğitim yapamadık, yemek yiyemedik. Bu şok mangalarında yapılan eğitim televizyondaki bant yayınlara benzemez. Saatlerce sürünen, yat kalk yapan, ağır silahlarla dağa sürünerek çıkmak, çöp kutularının içinde amuda kalkmış vaziyette saatlerce bekletilen arkadaşlarımız oldu. Bizler bunları iyi yetişmemiz gerektiği için bize yaptırılıyor diye düşündük. Ancak bize bunu yapanlar, o yapının subayları bugün silahlarını bize halka doğrulttu. Darbe sonrası yakalanan subaylar bizim kamplardaki subaylardı. Bunlar bizim çocukluk hayalimizle oynadı. Bizim evimizde duvarlarda asılı olan üniformalı resimlerimizi indirmemize neden oldu. Þok mangalarına dayanan arkadaşlarımıza zorunlu doktor raporu aldırarak ayrılmaları sağlandı. Bu olaylar tüm askeri okullarda yaşanıyor" dedi.

"YAÞADIKLARIMIZI KİMSEYE ANLATAMADIK"

Okulda yaşadıklarından sonra sorunların devam ettiğini belirten Özer, "Biz bu okullardan ayrılıp memleketlerimize döndük. Memleketlerimizde insanlara neden döndüğümüzü anlatamadık. Kol kırıldı yen içinde kaldı. Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kötülemedik. Çünkü bizim için orası kutsaldı. Dönüp dava bile açamadı benim ailem. Dediler ki, 'İki üç tane insanın yaptığı şeyler yüzünden biz o koca şanlı yuvayı sorumlu tutamayız. Yapamayız, dava açamayız.' Biz hakkımızı Allah'tan aradık. Çok şükür 5 yıl sonra ilahi adalet yerini buldu. Bizim amacımız bizim askeri okullardan bu baskılar, haksızlıklar yüzünden ayrıldığımızı Türk Halkının gerçekleri bilmesini istiyoruz. Okuldan ayrılanlar, zorunlu olarak atılanlar hayatlarına zorluklar içinde devam ediyor. Bunun bilinmesini istiyoruz. Adına konuştuğumuz 2500 kişinin iade-i itibarımızın sağlanmasını istiyoruz" diye konuştu.

ÞOK MANGASINDA İÞKENCE GÖREN ARKADAÞIMIZ 15 TEMMUZ'DA ÞEHİT OLDU"

Okuldan ayrılan ve atılan öğrencilerin yeniden topluma ve devlete kazandırılmasını isteyen Özer, "Bu olaylardan daha çok etkilenen aileler oldu. Bu aile Aydın Çapur'un ailesi. Bu çocuk şok mangaları yüzünden benim taburumdan ayrıldı. Bu çocuk 15 Temmuz gecesi darbecilerin helikopterlerinden açılan ateşle demokrasi şehidi oldu. Bu çocuk Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından sahiplenilmeli. Bu çocuk bizim öz evladımız. Devlet kadroları devleti yıpratıcı insanlarla dolacağına, vatan millet aşkıyla, vatanını seven insanlarla dolsun. Biz bu devletin bekasını istiyoruz. Darbecilerden boşalan devlet kadroları neden bu güzel insanlardan dolmasın" dedi.

Mehmet CANDAN / İZMİR, (DHA)

http://www.hurriyet.com.tr/sok-mangalarini-anlatti-40171878 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz