FETÖ

Başlatan EfsaneANKA, 15 Temmuz 2016, 23:50:23

« önceki - sonraki »

0 Üyeler ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Bizim istihbarat bu kadar şeyi öğreniyorda darbeyi nasıl öğrenemiyor ben onu anlamadım. Darbenin her şeyini biliyorlar bir şey eksik oda darbe olacağı. Mesajı Paylaş
beğen

Alıntı yapılan: serkan - 30 Temmuz 2016, 12:44:12
Bizim istihbarat bu kadar şeyi öğreniyorda darbeyi nasıl öğrenemiyor ben onu anlamadım. Darbenin her şeyini biliyorlar bir şey eksik oda darbe olacağı.

Artık herkes istihbarat zafiyetimiz olduğunu kabul ediyor. Bu tip örgütlerin neler yapacağını önceden kestirebilmek için içerisine sızmak gerekir. Nasıl ki fetö devletin içerisine sızmış, gizli hücre vs delilen elemanları ile her şeyden haberdar, bizim istihbaratçıların da benzer şekilde Fetö veya pkk gibi örgütlerin içerisine sızmaları ve bilgi sağlamaları gerekirdi. Hatta bu darbe girişimin benzerini bu örgütlere içeriye sızdırdıkları elemanlarla yapmış olsalardı bu tip örgütler çoktan ortadan kalkmış olurdu.
Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

'Paşa'nın ifadesi ortaya çıktı: Cumhurbaşkanı'nı alıp geleceksiniz

Taylan YILDIRIM/DHA
30 Temmuz 2016 - 16:17Son Güncelleme : 30 Temmuz 2016 - 18:29
'Paşa'nın ifadesi ortaya çıktı: Cumhurbaşkanı'nı alıp geleceksiniz



Muğla'nın Marmaris ilçesinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı otele saldırı düzenleyip kaçan karma timdeki yakalanan 7 asker arasında yer alan Çiğli 2'nci Ana Jet Üssü'nün 'cemaat imamı', 'Paşa' lakaplı Astsubay Zekeriya Kuzu'nun ifadesi ortaya çıktı. Astsubay kuzu, FETÖ ile 2007 yılında temasının olduğunu, bağlantıda olduğu cemaat üyesiyle zaman zaman buluştuğunu, dışarıda birbirlerini gördüklerinde ise tanımazlıktan geldiklerini anlattı. Saldırıda bulunan herkesin hizmet hareketinden olduğunu da aktaran Astsubay Kuzu, Tümgeneral Gökhan Þahin Sönmezateş'in kendilerine "Cumhurbaşkanını alıp geleceksiniz" dediğini de söyledi.

15 Temmuz'da Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki FETÖ üyesi askerlerin darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te tatilini geçirip, ayrıldığı otele saldırı düzenlendi. İzmir'in Çiğli İlçesi'ndeki 2'nci Ana Jet Üs Komutanlığı'ndan Marmaris'e gelen karma tim, başarısız operasyon sonrasında, 2 şehit veren polisin yoğun ateşi yüzünden helikopter yere inemeyince, ormanlık alana kaçmak zorunda kaldı. Ormanlık alanda gizlenmeye çalışan askerlerden Çiğli Ana Jet Üssü'nün imamı 'Paşa' lakaplı Hava Piyade Astsubay Kıdemli Başçavuş Zekeriya Kuzu, Binbaşı Taner Berber, Astsubay İlyas Yaşar, Astsubay Gökhan Güçlü, Hava Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Erkan Çıkat, Hava Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Ömer Faruk Göçmen ile Hava Piyade Astsubay Kıdemli Çavuş Abdülhamit Gül Erdem, günler süren takip sonrasında, geçen pazartesi günü yakalandı.

5 DARBECİ ASKER TUTUKLANDI

Gözaltındaki askerlerden iki astsubay İlyas Yaşar ile Gökhan Güçlü dün sevk edildikleri adliyede tutuklandı. Bugün de astsubaylar Zekeriya Kuzu, Erkan Çıkat ve Abdülhamit Gül Erdem sevk edildikleri adliyede tutuklandı.

İFADESİNDEN AYRINTILAR

Geçen pazartesi gününden beri emniyetteki sorgusu süren Zekeriya Kuzu, ifadesinde tüm suçlamaları kabul etti. Marmaris'te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırının ayrıntılarını anlatan Zekeriya Kuzu, "Tümgeneral Gökhan Þahin Sönmezateş, darbe girişiminden yaklaşık bir hafta önce bize, 'Size Güneydoğu'da görevlendirme var' dedi. Cuma günü de saat 17.00 sıralarında üs komutanı Ramazan Elmas, Taner Binbaşı ve beni odasına çağırdı. Odada bulunan Gökhan Þahin Sönmezateş çalışma olacağını, bizlere gerek olabileceğini söyledi. Tümgeneralin isteğiyle Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timi için 50 kişilik malzeme hazırladık. Taner Binbaşı, 'yeterli personel gelmiyor, sizden de yararlanacağız' dedi. Bana da yukarıdan çekilmiş bir fotoğrafta kırmızı kalemle işaretlenmiş yeri gösterdi, 'Burada PKK üst sorumlusu var, onu alacağız' dedi" diye konuştu.

Astsubay Zekeriya Kuzu, Tümgeneral Gökhan Þahin Sönmezateş'in, gelecek olan özel kuvvetlere bağlı timin işlerini bildiğini, kendilerinin de artçı kuvvet olarak görev yapacağını söylediğini anlattı.

HELİKOPTER PİLOTLARIYLA TARTIÞMA ÇIKTI

Özel Kuvvetler Komutanlığı'na bağlı timin helikopterle Çiğli'ye geldiğini anlatan Astsubay Kuzu ifadesinin devamında şunları söyledi:

"14 kişiydiler. Hepsi kamuflajlıydı. Teçhizatları yoktu. İsmini Þükrü binbaşı olarak bildiğim kişi 'malzemeler bunlar mı' diye sordu. Sonra herkes malzemesini aldı. Helikoptere binmeden pilotlarla tartışma oldu. Gökhan Paşa 'Ben Genelkurmay Başkanı adına buradayım. Cumhurbaşkanını alıp geleceksiniz' dedi."

ÞÜKRÜ BİNBAÞI'NIN KOD ADI 'BARBAROS'

Saldırının koordinasyonu sağlayan Þükrü Binbaşı'ya 'Barbaros' kod adıyla seslenildiğini söyleyen Astsubay Zekeriya Kuzu, "Þükrü Binbaşı, 'Helikopterin biri havada kalacak, ateş edilirse karşılık verecek' dedi. Helikopter yaklaşık 100 metre mesafede indi. Duvarların arkasına saklanarak otele gelindi. Sivil vatandaşlar uzaklaştırıldı. Bir anda çatışma çıktı. Bizi yönlendiren Mehmet Üsteğmen'di. Þükrü Binbaşı 'roket atıyorum' dedi. Ancak taarruz tipi el bombası attığını gördüm. En önde Þükrü Binbaşı, İsmail Yüzbaşı, Mustafa Serdar Yüzbaşı vardı. Hepsi maskeliydi. Antre gibi bir yer vardı. Oranın camını kırıp el bombası attılar. Yanımızdakiler bize 'Boş durmayın sağa sola ateş edin' diyorlardı. İçerdekileri süründürerek yanımıza getirdiler, hatta birinin başının yanında ateş ettiler. Þükrü Binbaşı 'Girin içeri ne kadar silah varsa alın gelin' dedi. Bir uzunlu namlulu silahla birkaç tabanca ve gece görüşlü dürbün aldık. Yerdeki polislerin para ve cüzdanlarını da aldı. Arazide, aldığımız paranın bin 500 lira civarında olduğunu gördük. Þükrü binbaşı 'Daha sonra helalleşiriz, ölenlere de dua edin' dedi. Sahilden yan otelin duvarından atladıktan sonra ormana girdik" dedi.

Kaçtıktan sonra bir süre dinlendikleri yerde İsmail Yüzbaşı'nın kendilerine "Buradaki herkes hizmet hareketinden mi" sorusunu yönelttiğini, soruya kimsenin itiraz etmediğini aktaran Zekeriya Kuzu, timdeki herkesin hizmet hareketinden olduğunu tahmin ettiğini ifade etti.

"YAKALANIRSAK BİZİ ÖLDÜRÜRLER"

Saldırıda bulunanlardan İsmail yüzbaşı ve Þükrü binbaşının yakalanmaları durumunda kendilerinin öldürüleceğini söylediğini anlatan Astsubay Zekeriya Kuzu, "Her ne şekilde olursa olsun hayatta kalmalıydık. Ormanda kaldığımız zamanda, ihtiyaçlarımızı ormandaki meyvelerle karşıladık. Sürekli yüksek gerilim hatlarını takip ederek yerleşim yerlerine ulaşmaya çalışıyorduk" dedi.

CEMAAT ÜYELİĞİNİ KABUL ETTİ

Cemaatle ilgili soruları da yanıtlayan Astsubay Zekeriya Kuzu, "2007 yılında yapı ile temasım oldu. Bu kişiyle zaman zaman buluşuyorduk, personel ile ilgili benden bilgi alıyordu. Benim ya da onun evinde buluşuyorduk. Astsubaylar isteklerini ve şikayetlerini bana söylüyorlardı. Ben de bunları üs komutanına iletiyordum" dedi.

FETÖ içerisinde bağlantıda olduğu kişinin kendisine verdiği bilgilerin çoğunun doğru çıktığını söyleyen Zekeriya Kuzu, "Bana 'Dışarıda birbirimizi görsek bile tanımazlıktan geleceğiz' diyordu. 'Telefon sıkıntılı, görüşmeler yüz yüze olacak' diyordu. Üs komutanı bana 'Bir personelin yerini değiştir' dediği zaman ben de bu kişiye soruyordum. Ve onun önerdiği kişiyi atıyordum. Sadece Tosun Albay direniyordu. Bana 'İşyerinde fazla sivrilme, rengini beli etme' diye tavsiyelerde bulunuyordu. Üste olan her türlü durumu o kişiye anlatıyordum" dedi.

http://www.hurriyet.com.tr/pasanin-ifadesi-ortaya-cikti-cumhurbaskanini-alip-geleceksiniz-40176389 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Son dakika haberi: Nazlı Ilıcak: Örgütü 15 Temmuz'da gördüm

AA
30 Temmuz 2016 - 14:44Son Güncelleme : 30 Temmuz 2016 - 17:20
Son dakika haberi: Nazlı Ilıcak: Örgütü 15 Temmuz'da gördüm



Fethullahçı Terör Örgütü'nün medya yapılanmasına ilişkin soruşturmada tutuklanan Nazlı Ilıcak'ın savcılık ifadesi ifadesinde, "Yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında gördüm. Daha önce bilseydim, ne orada yazardım ne de orada bulunurdum. Bilakis karşısında yer alırdım" dediği ortaya çıktı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine ilişkin soruşturma kapsamında tutuklanan gazeteci Nazlı Ilıcak, "Yanıldığımı, bu yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında gördüm. Daha önce bilseydim ne orada yazardım ne de orada bulunurdum. Bilakis karşısında yer alırdım" ifadelerini kullandı.

Ilıcak, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Murat Çağlak'a verdiği ifadede, "darbe mağduru" olduğunu savundu. 28 Þubat süreci de dahil her zaman mağdurların yanında durmaya gayret ettiği için Merve Kavakçı'nın yanında olduğunu, milletvekilliğinin de bu nedenle 2 yılda sona erdiğini anlatan Ilıcak, aynı dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da yanında durduğunu kaydetti.

Nazlı Ilıcak, "Benim mağdurların yanında olmak gibi bir karakterim olduğu için 17-25 Aralık sonrasında da dindar insanların üzerine insafsızca gidildiği yönünde bir kanaatim oluştu. Benim 17-25 Aralık'la ilgili soruşturmaların etkin yapılması yönünde bir kanaatim oluştu. Yolsuzlukların irdelenmesi gerektiğine vurgu yaptım. Herhangi bir örgütle ve cemaatle bir ilişkim yoktur. Olsaydı maddi, manevi birtakım menfaatler elde etmem gerekirdi." diye konuştu.  O dönemde Sabah gazetesinde çalıştığını, CNN Türk ve Kanal D'de program yaptığını anlatan Ilıcak, mağdur olduğunu düşündüğü kitlenin yanında yer alıp, "cadı avı"na karşı çıktığını, bu nedenle de basın yayın kuruluşlarındaki görevlerine son verildiğini kaydetti.

'CEMAATLE ORGANİK BAĞIM YOK'

Sonrasında iş aradığını, Bugün TV ve Bugün gazetesinde işe başladığını, aynı dönemde Samanyolu TV ve Zaman gazetesinden de teklif geldiğini aktaran Ilıcak, şöyle devam etti:  "Herhangi bir darbeyi tasvip etmem mümkün değildir. 15 Temmuz akşamı öğrendiğim ilk dakikada, yani köprüden geçişlerin engellendiği anda, karşı olduğuma dair tweetler attım. Benim cemaatle herhangi bir organik bağım yoktur. Organik bağım olsaydı, daha önceki soruşturmalar döneminde Hanefi Avcı'nın bana yazdığı özel mektupları, Odatv ve Balyoz davalarında delillerin sahte olduğuna dair mağdurların açıklamalarını görev yaptığım gazetenin köşesinde yayınlamazdım. Ben gazetecilik mesleği refleksiyle haberleri yaptım. Ayrıca Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarının yapıldığı dönemde, AK Parti'nin destekleyicisiydim. O dönemde AK Parti'de, soruşturmaların yapılması yönünde fikir birliği içerisinde hareket edip, beyanlarda bulunuyordum. Sonrasında Erdoğan da yanıldığını söylemişti. Ben de şu anda özellikle darbe yapılması, darbe esnasında Genelkurmay Başkanı'na darbeye katılanların Fetullah Gülen ile görüştürme teklifleri, darbeye karışanlardan çıkan 1'er dolarlık banknotlar, darbeye karışanların polise ve vatandaşlara ateş talimatı vermesi ve Meclis'in bombalanması gibi hususları gördüğümde, bu insanların aslında mağdur olmadığını anladım. Ben de yanıldığımı düşünüyorum. Bu yapının aslında dindar bir yapı olmadığını, mazlum bir yapı olmayıp, örgütsel bir yapılanma olduğunu yeni anladığım için üzgünüm."

'HABERİM YOKTU'

İşinden atılınca nafakasını kazanmak için Bugün TV'de programlara başladığını, sonrasında Can Erzincan TV'de çalıştığını ifade eden Nazlı Ilıcak, şu beyanlarda bulundu:  "Bu kuruluşların bir örgütün hedefi doğrultusunda hareket ettiğinden haberim yoktu. 15 Temmuz'dan sonra özellikle Genelkurmay Başkanı'na örgüt mensubu bir askerin 'Fetullah Gülen ile sizi görüştürelim' talebi beni çok sarstı. Bu ne biçim bir zihniyet ki koskoca Genelkurmay Başkanı'nı bu şekilde ikna edebileceğini düşünmektedir. Ayrıca 1 dolar meselesi çıktı. Bunun da hakikaten görev dağılımı olabileceğini düşündüm. Asker içinde ciddi bir yapılanma olduğunu idrak ettim. Bu kabul edilemez. Daha önce bu iddialar vardı. Ancak Genelkurmay Adli Müşaviri de bu iddiaları reddediyordu, bunları benim bilmem mümkün değildir. Yanıldığımı, bu yapılanmanın bir örgüt olduğunu 15 Temmuz sonrasında gördüm, daha önce bilseydim ne orada yazardım ne de orada bulunurdum. Bilakis karşısında yer alırdım."

'SUÇ OLDUĞUNU DÜÞÜNMÜYORUM'

Üzerine atılı hiçbir suçlamayı kabul etmeyen Ilıcak, program ve yazılarında bilerek suç işlemediğini savundu.  Tutuklu Nazlı Ilıcak, şunları kaydetti: "Yaptığım iş suç kalıbına uyuyorsa da farkında değilim, suç olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde herkes bu yapılanmanın bir terör örgütü olduğunu 15 Temmuz 2016 tarihiyle idrak etti. Herhangi bir kastım yoktur, ben 40 yıllık gazeteciyim, iyi niyetimin kurbanı oldum. Ben çalıştığım dönemde şu anda yurt dışına kaçmış olduklarını öğrendiğim, daha önce öğrendiğimde de aşırı derecede tepki gösterdiğim Tarık Toros ve Erkan Başyurt gibi çalıştığım kurumda yönetici olan kişilerle örgütsel bir bağ içerisinde bulunmadım. Kendileri de bana programımla ilgili herhangi bir telkinde bulunmadılar. Çalıştığım dönemde örgütsel bir faaliyet olduğunun farkında değildim."

http://www.hurriyet.com.tr/nazli-ilicak-orgutu-15-temmuzda-gordum-40176321 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Üzerinden Gülen'in duası çıkan Yüzbaşı Gülmez'in itirafı: 'Tuğgeneral darbe oldu, Cumhurbaşkanı'nı alacağız' dedi

Taylan YILDIRIM - Doğus Esat BERME/MARMARİS (Muğla) (DHA)
30 Temmuz 2016 - 14:19Son Güncelleme : 30 Temmuz 2016 - 14:34
Üzerinden Gülen'in duası çıkan Yüzbaşı Gülmez'in itirafı: 'Tuğgeneral darbe oldu, Cumhurbaşkanı'nı alacağız' dedi



CUMHURBAÞKANI Recep Tayyip Erdoğan'ın kaldığı Muğla'nın Marmaris İlçesi'ndeki otele düzenlenen saldırı sırasında yaralanan ve üzerinden Fethullah Gülen duaları çıkan SAT komandosu Yüzbaşı Haldun Gülmez'in ifadesinde saldırının detayları ortaya çıktı. Operasyonda son anda Marmaris'e gidilmesine karar verildiğini anlatan Yüzbaşı Gülmez, time megafonla detayların anlatıldığını, 'birisinin paketleneceği' belirtildikten sonra, darbe yapıldığı ve Cumhurbaşkanı'nın bulunduğu otelden alınacağının söylendiğini ileri sürdü. Darbeci Yüzbaşı Gülmez, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ölü ya da sağ mı ele geçilmek istendiği konusunda ise bilgisinin bulunmadığını ifade etti.

15 Temmuz darbe girişimi gecesi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te tatilini geçirip, ayrıldığı otele saldırıda bulunan askerlerden biri de SAT komandosu Yüzbaşı Haldun Gülmez oldu. Polislerini açtığı ateş sonucu yaralanan ve İzmir'deki tedavisinden sonra tutuklanan darbeci Yüzbaşı Gülmez, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırı öncesi yaptıklarını ve o anları detaylarıyla anlattı.

    Üsteğmen Hızır Özyuva'nın ifadesi: Yakıt ikmali emrini üs komutanı Van verdiÜsteğmen Hızır Özyuva'nın ifadesi: Yakıt ikmali emrini üs komutanı Van verdi

''DARBEDEN 2 GÜN ÖNCE 'OPERASYON VAR' DEDİLER''

Darbeden iki gün önce eşiyle İstanbul'da bulunduğu sırada kendisine telefon geldiğini ve operasyon olduğu bilgisi verildiğini söyleyen Yüzbaşı Haldun Gülmez, "Ben Kuzey SAT Grup Komutanlığı'nda 21'inci tim komutanı olarak görev yaparım. Olay gününden 1 ya da 2 gün önce benimle aynı birlikte görev yapan Yüzbaşı Özay Çödel arayıp, içeriğiyle ilgili bilgi vermeksizin operasyon olacağını, detayları vermek üzere beni tekrar arayacağını söyledi. 14.07.2016 tarihinde Özay Çödel beni aradı. O sırada eşimle birlikte çarşıda olduğum için müsait olmadığımı söyledim. Sonrasında eve gidince kendisini aradım. Bir süre sonra ise Üsteğmen Ali Sarıbey (Marmaris'te yakalanıp tutuklanan) evime geldi. Bana operasyon olacağını, ekiplerin Kara Havacılık Komutanlığı'nda toplanacağını söyledi. Sonra beni Özay Yüzbaşı aradı ben de evine gittim. Evinde konuştuk" dedi.



"BİRİSİNİN PAKETLENECEĞİ SÖYLENİYORDU"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik saldırı için toplanan operasyon ekibinin irtibat noktasının halen firarda olana Binbaşı Þükrü Seymen olduğunu anlatan Yüzbaşı Haldun Gülmez, "Darbe teşebbüsü günü saat 18.30'da Ali Sarıbey beni evden aldı. Saat 20.00'de Hava Harp Okulu'nun Yeşilköy'deki askeri apronda hazır olduk. Gittiğimizde kimse yoktu. Meydanda iki tane casa tipi uçak vardı. Ancak uçuşa hazır halde değildi. Bir süre sonra sayıları 10-15 aralığında olan Özel Kuvvetlere ait tim geldi. Aralarında operasyonun detaylarını konuşuyorlardı. Bu konuşmalar sırasında Cumhurbaşkanının ismini duymadım. Sadece Þükrü binbaşı, birisinin paketleneceğinden söz ediyordu. Bizim jargonumuzda birisini paketlemek, yakalamak anlamına gelir. Silah zoruyla yakalama söz konusu olacağından, paketlemek kavramı silahlı müdahaleyi de içermektedir" dedi.

OPERASYON YERİ SON ANDA MARMARİS OLMUÞ

Operasyona ilk olarak SAT ve Özel Kuvvetlere bağlı timlerin katılacağının açıklandığını, ancak SAT timinden sadece kendisinin ve Üsteğmen Ali Sarıbey'in olduğunu ifadesinde aktaran Yüzbaşı Haldun Gülmez şunları söyledi:
"Þükrü binbaşı, operasyonun ilk önce İstanbul'da olacağını söyledi. Sonra Ankara'da olacağını söyledi. Kendisi sürekli cep telefonuyla bir kısım kişilerle görüşüyordu. Sonrasında operasyon yeriyle ilgili fikir değiştiriyordu. Tam bir netlik yoktu. Saat 21.30 gibi bir tane Sikorsky helikopter geldi. Þükrü binbaşı, hep beraber Çiğli'ye gideceğimizi söyledi. Teçhizatların Çiğli'de tedarik edileceği söylendi."

"TEÇHİZAT YETERSİZDİ"

Çiğli'de silahların kendilerine verildiğini, timlerin burada toplandığını söyleyen Yüzbaşı Haldun Gülmez, ellerindeki silahların de yetersiz olduğunu savunup, "Helikopterle hep birlikte Çiğli'ye gittik. Hangardan kendimize silah, teçhizat aldık. Teçhizat yetersizdi. Orada biri iki tim daha vardı. Tahmin ediyorum MAK timleriydiler. Birisini tuğgeneral olarak tanıttılar. Bu insanlar arasında Ali Sarıbey dışında tanıdığım kimse bulunmuyordu. Þükrü Binbaşı, hava fotoğrafı benzeri bir şey gösterdi. Fotoğrafta ormanlık biri alanda içerisinde 500-600 metre uzunluğundaki bir şerit üzerinde küçük binalardan oluşmuş turistik tesisi benzeri bir yapı vardı. Çevresinde yerleşim yeri yoktu. Þükrü binbaşı, operasyon yerinin burası olduğunu söyledi" dedi.

Yüzbaşı Gülmez, plana göre ekipler yere indirildikten sonra helikopterde kalan makineli tüfekçilerin de doğudan batıya doğru tarama yapacaklarını aktardı.

"DARBE OLDU, CUMHURBAÞKANINI ALACAĞIZ"

Operasyona başlamadan önce kendilerine darbe olduğunun söylendiğini de ifade eden Yüzbaşı Haldun Gülmez şunları anlattı:
"Alanda bulunan tuğgeneral bize hitaben, TSK'nın ülke çapında darbe yaptığını, yönetime el koyduğunu bundan sonra emirlerini bizzat Genelkurmay Başkanlığı'ndan alınacağını, kendisinin de Genelkurmay Başkanlığı ile irtibatlı olduğunu, görevimizin de Cumhurbaşkanının bulunduğu yerden alınması olduğunu söyledi. Bu sözleri çoğu kişi duymuştur. Bir tek pilotlar o esnada orada değildi. Kimse bu konuyla ilgili tepki göstermedi."

''GEREKİRSE ÇATIÞILACAK''

Operasyon sırasında silahlı mukavemet olduğu zaman ne yapacaklarına ilişkin kendilerine bir talimat verilip verilmediğine ilişkin soruya ise Yüzbaşı Haldun Gülmez, "Kimin söylediğini net olarak hatırlamamakla birlikte Þükrü binbaşı veya tuğgeneral biri megafon getirilmesini istedi. Bu megafonla, teslim ol çağrısı yapılacağını, silahlı mukavemet olması halinde ise çatışılacağını söyledi. Cumhurbaşkanının sağ mı ya da ölü mü alınmasının istendiğini hatırlamıyorum. Þükrü binbaşı SAT'çı olarak Ali ya da benim makineli tüfekçi olmamız gerektiğini söyledi. İkimiz de gönüllü olmayınca beni seçti" dedi.

OPERASYON NOKTASI SÜREKLİ DEĞİÞTİRİLMİÞ

İfadesinde, hava üssünde beklediklerini, operasyon noktasının sürekle değiştiğini söyleyen Yüzbaşı Haldun Gülmez, "Teçhizat yetersizliğinden ve hazırlıksız olduklarından dolayı durumdan rahatsız oldum. Ancak bana söz düşmeyeceği için bir şey söylemedim. Sonra helikopter başına gittik. Orada cumhurbaşkanından bahsedilip bahsedilmediğinden emin değilim. Bahsedilmiş olabilir. Benim görev tanımım belliydi. Sadece adamlarımızı vurmamaya dikkat edecektim. Bu nedenle yerde operasyon yapacak kişilerin miğferlerine kimyasal çubuk yerleştirmiştik. Ben onları bu şekilde diğerlerinden ayırt edecektim" dedi.

Alanda helikopter çalışır vaziyette yarım saat beklediklerini de aktaran darbeci askerlerden Yüzbaşı Haldun Gülmez, "O esnada görevin iptal olduğu ve Ankara'ya gideceğimiz söylendi. Helikopteri boşaltmamız istendi. Ben de başka bir helikoptere taşındım. Ardından tekrar Marmaris'e gideceğimiz söylendi. Bir kez daha aynı helikoptere geçtim. Marmaris'e geldik. Sahil ışıklıydı. Gece görüş gözlüğünü etkiliyordu. Helikopterler, personeli indirdikten sonra havada beklemeye başladılar. Benim içerisinde bulunduğum helikopterin yakıtı azalınca ayrıldık. Ayrılana kadar çatışma yaşanmadı. Dalaman'a gittik. Kule bizden kimliğimizi ve niyetimizi bildirmemizi istedi. Pilotlar cevap vermeden doğrudan iniş yaptılar. Yere indikten sonra kule, motor susturmaları ve yere inmeleri talimatını verdi. Pilotlar yakıt verilmesini istedi. Kule de etrafımızın sarıldığını talimatlara uyulması gerektiğini söyledi. Yakıt almadan 15 dakika yerde kaldık. Pilotlar görev uçuşunda olduklarını söyledi. Ardından yakıt alıp havalandık" dedi.

''MAKİNELİYLE 350 MERMİ KULLANDI''

Yakıt aldıktan sonra tekrar döndükleri Marmaris'te yaşanan çatışmaları da anlatan Yüzbaşı Haldun Gülmez, "Marmaris'e geldiğim zaman silah sesleri vardı. Yerdeki timlere yardım etmek içini ateş açtım. Bir mayon kadar mermi kullandım. Bir mayon 300 ile 350 mermiye tekabül eder. İkinci mayonu kullandığım zaman silahım tutukluk yaptı. O sırada göğsümden vuruldum. Ben de ateş etmeyi bıraktım. Daha sonra Çiğli'ye döndüğümüzü hatırlıyorum" dedi.

"KİMSEYİ VURDUĞUMU SANMIYORUM"

Yüzbaşı Haldun Gülmez, ifadesinin sonunda ise yaklaşık 350 mermi kullanmasına rağmen kimseyi vurduğunu düşünmediğini, pişman olduğunu ifade edip, FETÖ ile bağlantısının bulunmadığını da ileri sürdü. Yüzbaşı Gülmez, cemaate ait evlerde kalmadığını, arkadaşları arasında bu evlere gidip gelen olmadığını da söyledi.

http://www.hurriyet.com.tr/uzerinden-gulenin-duasi-cikan-yuzbasi-gulmezin-itirafi-tuggeneral-darbe-oldu-cumhurbaskanini-alacagiz-dedi-40176295 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

Bir astsubayın itirafları

AA
30 Temmuz 2016 - 11:58Son Güncelleme : 30 Temmuz 2016 - 14:33

15 Temmuz'daki kanlı darbe girişimi sonrasında vicdanen duyduğu rahatsızlık üzerine Cumhuriyet Başsavcılığına başvuran Astsubay S.A, çocuk yaşta tanıştığı yapı hakkındaki bildiklerini bütün ayrıntılarıyla anlattı. Astsubay S.A. ifadesinde "Bize 'Bülent abi' diye tanıttıkları kişi peygamber efendimiz Hz. Muhammed'in ölümünden sonra dünyaya her yüzyılda bir büyük din aliminin geldiğini ve toplamda 14 alimin geleceğini, Bediüzzaman Said Nursi'nin 13. alim olduğunu, 14. alimin ise sözde Fetullah Gülen olduğunu, Gülen'in her gece uykusunda peygamber efendimizle görüştüğünü ve İslam aleminin problemleri hakkında istişare ettiğini anlattı" dedi.

FETÖ/PDY'nin darbe girişiminin ardından, "milletine silah sıkacak, hedef gözetmeksizin bombalayacak kadar gözü dönmüş caniler" dediği yapının devletin önemli kurumlarına nasıl sızdığını önce komutanına anlatan S.A, komutanının da yönlendirmesiyle savcılığa başvurdu.                 

Lise yıllarında tanıştığı FETÖ'nün nasıl yapılandığı hakkında bilgi veren S.A'nın ifadeleri, yürütülen soruşturma dosyasına eklendi.         

''SINIFIN EN BAÞARILI ÖĞRENCİSİYDİM''

S.A, ifadesinde, Elazığ'da okuduğu lisede FETÖ yapılanmasıyla tanıştığını belirterek, "Lisede sınıfın en başarılı öğrencisiydim. Üst sınıflardan birkaç kişi bir gün yanıma gelerek, beni üniversitede okuyan arkadaşlarının yanına çiğ köfte yemeye davet ettiler. Çiğ köfte yemeye gittiğimde üniversitede okuyan 5 ev arkadaşı bana, 'Biz derslerimizde çok başarılıyız. Hem kendimizi geliştirmek hem de size yardımcı olmak istiyoruz. Bu nedenle derslerinizde size yardımcı olmak istiyoruz. Bunun karşılığında sizden herhangi bir ücret talep etmiyoruz' dediler. Paralel yapı ile tanışmam burada oldu" dedi.   

''GÜLEN'İN KİTAPLARINI OKUMAMI TAVSİYE ETTİLER''           

Kendisi gibi çiğ köfte yemeye gelen 15 öğrencinin daha bulunduğunu anlatan S.A, "Hepsine de aynı şeyi söylediler. Ben de o günden sonra yaklaşık 6 ay boyunca her hafta pazar günleri bu eve gitmeye devam ettim. 6 aydan sonra yavaş yavaş cemaatle namaz kılmaya başladık. Oradaki evin abisi imam oluyordu. Namazdan sonra da Fetullah Gülen'in 'Sonsuz Nur' kitabından kesitler okuyarak sohbet yapıyorlardı. Bana da bu kitapları okumamı tavsiye etmeye başladılar" ifadesini kullandı. 

    Üzerinden Gülen'in duası çıkan Yüzbaşı Gülmez'in itirafı: 'Tuğgeneral darbe oldu, Cumhurbaşkanı'nı alacağız' dediÜzerinden Gülen'in duası çıkan Yüzbaşı Gülmez'in itirafı: 'Tuğgeneral darbe oldu, Cumhurbaşkanı'nı alacağız' dedi
       
''DERSHANE YERİNE EVDE EĞİTTİLER''

Her pazar günü ders çalıştıktan sonra yarım saat bu kitapları okuduklarını anlatan S.A, yaşadıklarını şöyle dile getirdi:              �
"Bu durum lise 3. sınıfı bitirene kadar böyle devam etti. Başarılı bir öğrenci olduğum için bir dershaneden burs kazanmıştım. Ancak evlerine gittiğim bu abiler beni bu dershaneye gitmemeye ikna ettiler. Beni FEM Dershanesi'ne ücretsiz olarak göndereceklerini söylediler ancak yapmadılar. Ben de burs kazandığım Final Dershanesi'ne başlayacağımı söyledim. Bana, 'Oraya gidersen ahlakın bozulur, dinin tehlikeye girer, oraya gitmen doğru değil' diyerek ikna ettiler. Dershaneye gitmememe sebep oldular."         

''3 YIL BOYUNCA GÜLEN'İN VİDEOLARINI İZLETTİLER''       

S.A, lise hayatı boyunca hep bahsettiği söz konusu eve gittiğini belirterek, "3 yıl boyunca Fetullah Gülen'in vaazlarının ve kısa videolarının bulunduğu klipleri izlettiler. Kitaplarını okuttular. Lise 3. sınıfın başındayken o evin abisi gitti yerine bilgisi yetersiz ve tecrübesiz olan başka biri geldi. Ben bu şahısla anlaşamadığım için 3. sınıfın ikinci döneminde evden ayrıldım. Evin imamının adı Mehmet Emin idi. Soy isimlerini söylemezlerdi. Takma isim de olabilir. Fırat Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği okuyordu. Evde kalan diğer 4 kişiyi neredeyse hiç görmüyorduk. Eve gittiğimde beni direk Mehmet Emin'in odasına alıyorlardı." dedi.               

''KAYIT YAPAN ÖĞRENCİLER FETÖ'NÜN EVLERİNE YÖNLENDİRİLDİ''

Maddi durumu iyi olmadığı için dershaneye gitmeden 2006 yılında Fen Bilgisi Öğretmenliğini kazandığını anlatan S.A, FETÖ yapılanmasıyla kayıt yaparken de karşılaştığını söyledi.                 

"Kayıt için gittiğimde uzun bir kuyruk vardı, sıra numarası alarak beklemeye başladım. Bir kişi yanıma gelerek, 'Bende fazladan numara var, boşuna kuyrukta bekleme' diyerek, 4 numarayı verip sıranın başına geçirdi." diyen S.A, "Kayıt işlemi sonrası yanıma gelen aynı kişi, 'İstersen bu gece seni evde misafir edeyim, senin şimdi otele verecek paran yoktur. Boşuna para harcama, ben arkadaşımla bir ev tuttum, zaten bir sürü öğrenci gelmiş, bu nedenle ev de bulamazsın' diyerek eve davet etti. Eve girer girmez zaten daha önce de paralel yapının evlerinde kaldığım için evin cemaat evi olduğunu anladım. Beni eve davet eden kişinin yeni kayıt yaptırmadığını zaten okulun öğrencisi olduğunu bana yaptığı şeyin eleman kazanmak için bir taktik olduğunu anlamam da uzun sürmedi" ifadesini kullandı.               

''4 YIL SONRA EVİN SÖZDE İMAMI OLDUM''

Kendisini eve getiren kişinin adının F.K olduğunu hatırladığını kaydeden S.A, ifadesinde şöyle dedi:                 
"Sınıf öğretmenliği bölümü 3. sınıf öğrencisiydi. 6 ay kaldıktan sonra evi değişti. Zaten cemaat evlerinde yaklaşık 3-4 ayda bir ev değişiyordu. Benimle birlikte 3 öğrenci daha bu evde kalıyordu. Zaten maddi durumları çok iyi olmayan ve şehre geldiğinde kalacak yer bulamayan birçok öğrenci üniversitenin ilk yıllarında paralel yapının evlerinde kalıyordu. Benim kaldığım evde yalnızca tek gazete okunurdu, televizyon ve internet bulunmaz, sigara, alkol ve kız arkadaş edinme gibi şeylere müsamaha gösterilmezdi. Ben 4 yıl bu evlerde kalmaya devam ettim. Üniversite 2. sınıfta ben bulunduğum evin 'sözde imamı' oldum. Bulunduğum evde benden hariç 4 kişi kalırdı, 3-4 ayda bir sürekli değişiyordu. Bu nedenle bir çoğunun adını hatırlamıyorum." 

''BDP'Lİ OLUP EVLERDE KALANLAR VARDI''

Evde kalanların bir kısmının bazı şeylerden haberlerinin bulunmadığını sadece dini kitap okuyup, namaz kıldıklarını ifade eden S.A, "Birçoğu namaz bile kılmazdı fakat her şeye rağmen en azından evde kalıyorlar diyerek hoşgörü gösterirdik. Mesela BDP isimli siyasi partiye çalışıp sadece bilgi toplamak için evlerde kalanlar vardı. Ben bu kişileri benim daha üstümde bulunanlara söylediğimde, 'En azından evde kalıyorlar, başka kötülüklere bulaşmıyorlar' diyerek göz yumuyorlardı" dedi.                 

''ÖRGÜTLENMEYİ PARÇA PARÇA BÖLEREK YÖNETİYORLAR''

FETÖ/PDY içerisinde sırasıyla sözde ev imamları, bölge talebe mesulleri, il imamları, ülke imamları, kıta imamları ve dünya imamının bulunduğunu dile getiren S.A, yapının çok büyük olduğunu ve bu şekilde dünyadaki örgütlenmelerini parça parça bölerek yönettiklerini söyledi. 

''TOPLANTILARA CEP TELEFONU SOKULMAZDI''             

Ev imamı olduktan sonra haftada bir kez imamların toplantılarına katılmaya başladığını belirten S.A, şunları anlattı:                 
"Sözde imamlar her hafta bir kez bu şekilde toplanırdı. Biz toplantıları paralel yapıya bağlı bir öğrenci yurdunun toplantı salonunda yapardık. Toplantılara kesinlikle cep telefonu sokulmazdı. Telefonlar dışarıda bırakılırdı. Toplantıların konuları genellikle Fetullah Gülen'in haftalık mesajları olurdu. Mesajların içeriği genellikle dini nitelikliydi. Mesajlarda evde o hafta hangi konuda sohbet yapılacağı, nelere dikkat edileceği, eve gelen ortaokul ve lise öğrencilerine nasıl davranılacağı ve neler anlatılacağı şeklindeydi. Bu hususlar da İslam dininin doktrin ve öğretilerine dayalıydı."               

''REFERANDUMDA 'EVET' ÇIKMASI AK PARTİ'NİN 50 DEFA SEÇİM KAZANMASINDAN DAHA ÖNEMLİ''

Toplantılarda kendilerine iletilen mesajlarda siyasi bir içeriğin kesinlikle yer almadığını kaydeden S.A, "Ancak seçim zamanları isim vermeden hep AK Parti övülür ve paralel yapının mensuplarının AK Parti'ye oy verilmesi teşvik edilirdi. Açık açık bir şeye oy verilmesi istendiği zaman 2011 referandumuydu. Bu referandumun çok önemli olduğunu ve herkesin 'evet' oyu vermesini istemişlerdi. Hatta bu referandumda 'evet' sonucu çıkmasının AK Parti'nin 50 defa seçim kazanmasından daha önemli olduğunu söylemişlerdi." ifadesini kullandı.               

''FETÖ'DE EN ÖNEMLİ ÞEY, İTAAT''

FETÖ'de itaat ve istişarenin önemine değinen S.A, şunları anlattı:               
"Sözde ev imamı toplantılarında neredeyse istinasız olarak her hafta itaat ve istişarenin öneminden bahsedilirdi. Bu husus sürekli paralel yapı içerisinde vurgulanan bir şeydi. Ben bu şekilde 1.5 yıl boyunca sözde ev imamlığı yaptım. Daha sonra 3. sınıfın ikinci döneminde bölge talebe mesulluğu görevi de yaptım. Bana bağlı birkaç ev vardı. Ben bu evleri takip ediyordum. O evlere her hafta düzenli olarak ortaokul veya lise öğrencileri devam ediyor mu, öğrencilere bisküvi ve kola gibi ikram edecek şeyler için paraları var mı gibi şeyleri takip ediyordum. Öğrencilere ders verirken dikkat edilecek şeyleri sözde ev imamlarına söylüyordum. Mesela gelen küçük öğrencilerin çok sevimli olduğunu ancak öğrencilerle hiçbir şekilde fiziksel temas kurulmaması gerektiğini çünkü ailelerin bu durumu yanlış anlayabileceğini ve öğrenciyi bir daha eve göndermeyeceğini söylüyordum. Bunu da bize üstümüzdeki kişiler söylüyorlardı."               

''SÜREKLİ KOD İSİM KULLANIYORLARDI''

Paralel yapılanmada gizliliğin çok önemli olduğunu belirten S.A, "Paralel yapıda imamlık ve bölge talebe mesulluğu yapan kişiler yılda en az 2 defa telefon hatlarını ve cihazlarını farklı hat ve cihazlarla değiştiriyordu. Sürekli kod isim kullanıyorlardı. Mesela bir seferinde benim 'Mehmet' diye bildiğim bir kişi, kendisini başka birine gözümün önünde 'Ali' diye tanıtmıştı." dedi.       

''ÜNİVERSİTE 4. SINIFTA CEMAAT EVİNDEN ÇIKMAM EMREDİLDİ''

Üniversite 4'üncü sınıfa geçtiğinde kendisine herhangi bir arkadaşının yanında, bekar evinde kalabileceğinin söylendiğini, bunun bir teklif değil, her zamanki gibi itaat etmesi gereken bir emir olduğunu kaydeden S.A, cemaat evinden çıkarak, bekar, içki içen, kız arkadaşlarını eve getiren öğrencilerle kalmaya başladığını belirtti.         

''CEMAAT EVİNDEN AYRILDIKTAN SONRA DA BURS ALMAYA DEVAM ETTİM''       

Bu kişilerin paralel yapılanmayla bir bağlantısının olmadığını ifade eden S.A,"Bana 3 yıl boyunca vermeye devam ettikleri bursu ben cemaat evinden ayrıldıktan sonra da almaya devam ettim. Yalnızca haftada bir toplantılara katılmak dışında paralel yapıyla bir bağlantım kalmamıştı. Bütün arkadaşlarım da benim artık cemaatten koptuğumu sanıyordu. Ben evden ayrılırken kendime yeni bir hat ve telefon aldım. Artık paralel yapıdan sadece bir kişiyle görüşüyordum. Bu kişi B.U'ydu ve benim o zamana kadar iki yıl boyunca toplantıya gittiğim öğrenci yurdunun müdürüydü" dedi.               

''HZ. MUHAMMED'İN ÖLÜMÜNDEN SONRA DÜNYAYA 14 ALİM GELECEĞİNİ, GÜLEN'İN 14. ALİM OLDUĞUNU ANLATTILAR''

Erzurum'daki bir kolejde yapılan sohbete B.U. ile katıldığını bildiren S.A, şunları dile getirdi:                 
"Burada doğu illerinden gelen 60'a yakın benim gibi öğrenci vardı. Bu kolejde 40 yaşlarında Bülent isminde Fetullah Gülen ile bizzat görüştüğü söylenen biri, bu 60 kişiyle sohbet etti. Ben bu 60 kişiyi ilk kez orada gördüm. Bize 'Bülent abi' diye tanıttıkları kişi peygamber efendimiz Hz. Muhammed'in ölümünden sonra dünyaya her yüzyılda bir büyük din aliminin geldiğini ve toplamda 14 alimin geleceğini, Bediüzzaman Said Nursi'nin 13. alim olduğunu, 14. alimin ise sözde Fetullah Gülen olduğunu, Gülen'in her gece uykusunda Peygamber efendimizle görüştüğünü ve İslam aleminin problemleri hakkında istişare ettiğini anlattı.

Ayrıca ondan almış olduğu emirleri cemaat mensuplarına ilettiğini, hayatı boyunca sadece bir gün peygamberimizi rüyasında görmediğini ve onun için bir şiir yazdığını, amaçlarının İslam dinini tüm dünyaya yaymak, ezanın ve peygamberimizin namının dünyanın her yerine ulaşmasını sağlamak olduğunu, bu amacı gerçekleştirmek için tüm varlığını ve ailesini bırakarak hicret ettiğini ve büyük mahrumiyetler içerisinde yurt dışında okullar açtıklarını, bizlerin de bu kişiler gibi fedakarlık yaparak onları örnek almamız gerektiğini, İslamı tüm dünyaya yayma hedefini mutlaka gerçekleştirmek gerektiğini, dünyaya İslamı ve barışı yaymanın tek yolunun tüm ülkelere dünya standartlarından daha kaliteli okullar açarak o ülkelerin beyin takımını yetiştirmeleri olduğunu anlattı."     

''GÖRECEKSİNİZ 40 YIL SONRA DÜNYADAKİ BÜTÜN BAÞBAKANLAR TÜRKÇE BİLECEK DEDİ''

FETÖ'nün birçok ülkede bulunan okullarında o ülke liderlerinin çocuklarının eğitim gördüğünün kendilerine anlatıldığını belirten S.A, şöyle devam etti:       "Hatta, 'Göreceksiniz 40 yıl sonra dünyadaki bütün başbakanlar Türkçe bilecek, bütün başbakanlar bir toplantı yaptığında bunun dili Türkçe olacak, şu anda birçok ülkede ülke liderlerinin çocukları bizim okullarımızda okuyor. Belki size komik gelecek ama Fetullah Gülen henüz 20 öğrenci yetiştirirken ben de oradaydım. Bize bir gün bütün dünyada okulları ve üniversitelerinin olacağını, Türkçe olimpiyatları düzenleyeceğini, kocaman statların bizlere dar geleceğini söylemişti. O zaman ben gülmüştüm ancak şimdi bunlar gerçek oldu.' şeklinde ifadeler kullanmıştı. Bu sohbette de mutlak itaat ve istişarenin önemi üzerinde uzun uzun konuştu. Bütün bu toplantı yaklaşık 2.5 saat sürdü."     

''BENİM İÇİN EN UYGUN MESLEĞİN ASTSUBAY YAHUT SUBAYLIK OLDUĞUNU SÖYLEDİLER''           

Toplantının ardından gelenlerle birebir görüşmelerin yapıldığını dile getiren S.A, "Ben de B.U. ile bir odaya gittim. Burada B.U. odadan çıktı ve kendisini İhsan olarak tanıtan 35 yaşlarında bir adam ile baş başa kaldım. Bu kişiyi o gün hayatımda ilk defa gördüm. Bana üniversiteden sonra hangi mesleği yapmak isteğimi sordu. Ben de öğretmen olmak istediğimi, bunun için sözde abilerin talimatları hilafına gizli gizli KPSS'ye çalıştığımı söyledim. O da bana sözde abilerle istişare ettiğini ve benim için en uygun mesleğin astsubay yahut subaylık olduğunu düşündüklerini söyledi. Ben fıtratıma uygun olmadığı için bu mesleği yapmak istemediğimi söyledim. O da bana itaatin çok önemli olduğunu alınan istişare kararına itaat etmem gerektiğini, eğer itaat etmezsem Allah tarafından cezalandırılacağımı, hayatımda mutsuz olacağımı söyledi. Ben de o günkü sohbetin etkisiyle ikna oldum ve subaylık sınavlarına girmeyi kabul ettim" dedi.               

''YAZILI SINAVI KAZANDIM, MÜLAKATTA NE OLACAĞI ÖNCEDEN ANLATILDI''

Erzurum Atatürk Üniversitesinde ÖSYM tarafından yapılan subaylık yazılı sınavına girdiğini kaydeden S.A, yaşananları söyle anlattı:                 
"Benim seviyeme göre çok sabit bir sınavdı. Yazılı sınavı rahatlıkla 40. asil olarak kazandım. Bir ay sonra da mülakata girdim. Mülakattan önce B.U bana bir sürü taktik verdi. Askerlerin durumsal farkındalığa çok önem verdiklerini, mülakat salonundan çıkarken kaç merdiven olduğuna, duvarların rengine, merdivende yazı olup olmadığına, odadaki tablolara dikkat etmemi, mülakat kurulunda bir bayan psikolog olacağını, bu kişinin özellikle paralel yapı mensuplarını tespit etmek için orada olduğunu, mülakat anında davranışlarıma çok dikkat edeceğini, özellikle ona karşı konuşmama ve kendisiyle tokalaşıp tokalaşmama hususuna çok dikkat edeceğini, bu bayana 'merhaba' derken gözlerinin içine bakmamı, elini sıkmamı, medeni bir şekilde kendimi tanıtıp, güler yüzlü ve esprili olmamı, kısa ve öz konuşmamı, kendi özgeçmişimi kısa ve öz şekilde anlatmamı, orada kendimle ilgili her bilgiyi doğru vermemi söyledi. 'Fetullah Gülen'i tanıyor musun' diye sorarlarsa, 'tanıyorum, televizyonlarda filan gördüm' şeklinde cevap vermemi, komutanlar bana kızgın bir şekilde bir şey söylerlerse bunun psikolojimi ölçmek için olacağını, bu durumda, 'Komutanım hayırdır, yengeye kızıp hıncını benden mi çıkarıyorsun' gibi esprili bir cevap vermemi bana tembihledi. Her şey B.U'nun anlattığı gibi çıktı. Ben de o taktikler doğrultusunda hareket ederek mülakatı geçtim."               

''KKK'DAKİ SINAVIN SORU VE CEVAPLARI VERİLDİ''

Ankara'da Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın (KKK) düzenlediği sözleşmeli subaylık sınavı öncesinde yaşadıklarını, ifadesinde detaylı bir şekilde dile getiren S.A, şunları kaydetti:                 
"Bu sınav Ankara'da olacaktı. Ben bu sınava girmeden önce B.U yanında Ankara'dan gelen 'Selami' isimli 30 yaşlarında, görsem tanıyabileceğim ancak her zamanki gibi soyadını ve isminin takma olup olmadığını bilmediğim bir şahısla beni tanıştırdı. Sınavdan bir gün önce Ankara'ya gitmemi, Ulus'ta heykelin önünde saat 15.00'de Selami ile buluşmamı kararlaştırdık. Uçak biletini zaten onlar almıştı. Ben kararlaştırdığımız gibi o gün o saatte Selami ile buluştum. Elinde bir çanta ile yürüyerek yanıma geldi. Bana, 'Gel senin kaldığın otele gidelim' dedi. Otele gidip kaldığım odaya çıkınca çantasından bir dizüstü bilgisayar çıkardı ve masanın üzerine koydu. Sonra bana çok önemli bir şey göstereceğini ancak göreceklerini kimseyle paylaşmamam için namusum ve şerefim üzerine yemin etmem gerektiğini söyledi. 3 kere yemin ettikten sonra bilgisayarın ekranını açtı ve bana bir takım sorularla bu soruların cevaplarını gösterdi. Bana sadece sorularla doğru cevaplarını okumamın yeterli olduğunu söyledi. Söylediği gibi yaptım. Ben okumayı bitirdikten sonra bu soruların ertesi gün gireceğim subaylık sınavının soruları olduğunu söyledi. Ben bunun kul hakkı yeme anlamına geldiğini, zaten başarılı bir öğrenci olduğumu, sınav sorularını önceden bilmeye ihtiyacım olmadığımı söyleyerek tepki gösterdim. Bunun üzerine bana ordu içerisinde yapılaşmak isteyen çok fazla hainin olduğunu, Hristiyanlar, Yahudiler, Masonların bu vatan hainlerinden olduğunu, onların kendi taraflarına bu şekilde soruları verdiğini, onlarla rekabet edebilmek için onların yerine vatanını seven insanların gelmesi için soruları vermek mecburiyetinde olduklarını söyledi. Eğer benim yerime onlardan biri gelirse onların yapacağı her kötülükte benim de sorumluluğum olacağını, ahirette Allah'ın 'Senin elinde böyle bir fırsat vardı, neden değerlendirmedin' diye hesap soracağını söyleyerek beni ikna etti. Girdiğim subaylık sınavındaki sorular bir önceki gün Selami'nin bana gösterdiği sorularla birebir aynıydı. 50 sorunun 5 tanesini bilerek yanlış yaptım. 45 doğru ile 25. asil olarak sınavı kazandım."     

''SUBAYLIKLA İLGİLİ GÜVENLİK SORUÞTURMASINDA ELENDİM, ASTSUBAYLIK SINAVINI İSE KAZANDIM''         

Subaylık sınavının mülakatını da rahatlıkla geçtiğini sözlerine ekleyen S.A, "Zaten B.U, bana astsubaylık sınavıyla ilgili taktik verirken bu durumun subaylık mülakatı için de geçerli olduğunu söylemişti. Bu nedenle mülakatı geçtim. Ben aktif olarak spor yaptığım için spor sınavını rahatça verdim. Ancak subaylıkla ilgili 6 aylık güvenlik soruşturmasında elendim. Astsubaylık sınavını ise kazandım" dedi.               

''LAVABONUN DUVARINDA TEYEMMÜM ALIP, GÖZLERİMLE NAMAZ KILMAM İSTENDİ''

Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığına 2011 yılında kaydını yaptırdığını, ondan sonra sadece Selami ile buluştuğunu ifade eden S.A, şöyle dedi:          "Her hafta pazar günü saat 15.00'te Ulus Meydanı'nda Atatürk heykelinin yanında buluşuyorduk. Biraz yürüyüp bir kafede ya da bir restoranda yemek yerdik. Bu şekilde konuşurduk. Bana hep tedbirin çok önemli olduğunu, aşikar şekilde namaz kılmamamı, lavabonun duvarında teyemmüm alıp yatağıma yatıp gözlerimle namaz kılmamı, Fetullah Gülen'in bizim bu şekilde namaz kılmamızın peygamberin kıldığı namaz kadar kutsal olduğunu söylediğini, telefonuma dini içerikli materyalleri indirmememi, kimseyle dini ve siyasi konuları tartışmamamı, tartışma olursa hemen kısa kesip oradan uzaklaşmamı tembihliyordu. Bende söylediklerimi dilimle tasdik ediyordum. Fakat yine de kendi bildiğim gibi davranıyordum. Tedbir ve gizli namaz kılma meselesi benim hiçbir zaman aklıma yatmadı. Okulun içerisinde mescit ve cami varken farklı bir yerde namaz kılmak istememiştim. Bu nedenle normal şekilde abdestimi alıp okulun mescidinde namazımı kılıyordum. Aradan 2-3 ay geçtikten sonra Selami tedbire dikkat etmediğim hususunda beni uyardı. Halbuki ben namazımı gizlemediğimi ona söylememiştim. Buradan bir şekilde beni içeriden birine gözlemlettirdiğini düşündüm. Okul bu şekilde 4,5 ay sürdü."

''KANEPENİN ALTINDAKİ GİZLİ BÖLMEDE GÜLEN'İN KİTAPLARI VARDI''

Astsubay S.A, ifadesinde, Beytepe Jandarma Okullar Komutanlığından mezun olduktan sonra astsubay çavuş rütbesiyle kursiyer olarak jandarma okulunda eğitim almaya devam ettiğini belirtti.               

TSK'dan maaş almaya başladığını ve mesai sonrası evine gittiğini ifade eden S.A, paralel yapılanma içerisindeki Selami'nin kendisine Keçiören Sanatoryum Mahallesinde bir ev tahsis ettiğini, evin okuldan çok uzak bir yerde olduğunu söyledi.                 

Evi, öğrencilik yıllarından tanıdığı, cemaat evlerinde kendisi gibi kaldığını bildiği fakat astsubaylık sınavına girdiğini bilmediği S.A. ile paylaştığını anlatan S.A, sözlerini şöyle sürdürdü:                 
"Ev dayalı döşeli, kirası 450 liraydı. Ev sahibini görmedik. Kirasını ve faturalarını Selami'ye veriyorduk. Selami haftada bir evimize gelip dini konularda öğütler veriyor, tedbirin öneminden bahsediyordu. Evde dini kitaplar yoktu, yalnızca kanepenin altındaki gizli bölmede Fetullah Gülen'in kitapları, Cevşen-ü Kebir ve Risale-i Nur vardı. Kur'an da vardı ama onu saklamıyorduk. Bu şekilde 1 yıl daha geçtikten sonra 2012'de kura çekerek İzmir'e tayin oldum."     

''BABAM, PARALEL YAPIYLA BAĞLANTIMI HİÇBİR ZAMAN BİLMEDİ''

Ev arkadaşı S.A. ile astsubay okulundayken mesleği sevmediklerini ve istifa etmeyi düşündüklerini belirten S.A, şöyle devam etti:                 
"Bu nedenle evde KPSS'ye çalışıyorduk. Selami geleceği zaman kitapları saklıyorduk. Selami'de bizim evin anahtarı vardı. Bir gün biz işe gittiğimizde evi karıştırarak KPSS kitaplarını bulmuş, bizim sınava çalıştığımızı öğrenmiş. Bize sözde davaya ihanet etmememizi, mesleğimizden vazgeçmememizi söyleyerek bir sürü nasihat etti. Bu olaydan 1 hafta sonra ev arkadaşım S. A.'nın takım komutanı bölüğe kızdı ve bir direğin karşısına geçerek 'Ben eşeğim' diye bağırmasını emretti. O da emri uyguladı fakat olay gururunu çok zedelemiş, bunun üzerine istifa etti. Bende istifa etmek istedim, durumu babama anlattım. Babam benim öğretmen olmamı hayal etmişti. Bana, 'Sen benim sözümü dinlemedin ve asker oldun. Devlet seni yetiştirdi astsubay yaptı. Mesleğini bırakırsan vatana ihanet etmiş olursun. Eğer bu saatten sonra mesleği bırakırsan seni eve almam' dedi. Babam, paralel yapıyla bağlantımı hiçbir zaman bilmedi."               

''SADECE BİR NUMARANIN KAYITLI OLDUĞU ÞİFRELİ TELEFON VERİLDİ''

İzmir'e tayini çıktığında, FETÖ/PDY içerisinde Ankara'da faaliyet yürüten Selami'nin Mustafa isimli kişiyle tanıştırarak, "Seninle artık Mustafa ilgilenecek" dediğini kaydeden S.A, söz konusu kişinin içerisinde sadece bir numaranın kayıtlı olduğu telefonu kendisine verdiğini söyledi.                 

Mustafa'nın telefondaki numarayı ezberlemesini istediğini anlatan S.A, "Mustafa, bu telefonumu sadece kendisini ve arada bir 'sahibinden.com' isimli sitede ilan verip bir şeyler satan kişileri arayıp ürün sormamı söyledi. Sorduğumda TİB'in sadece tek kişiyle yapılan görüşmelerden şüphelendiğini ve bunları dinlediğini söyledi."               

''TEKNİK KISIMDA DİNLEME YAPAN PERSONEL OLARAK GÖREVE BAÞLADIM''

"Mustafa, benden, İzmir İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Þube Müdürlüğü Teknik Kısım Amirliğini arayıp, çıkan kişiye, İzmir'e atandığımı, çok iyi Kürtçe bildiğimi, teknik kısma alırlarsa çok iyi tape çözeceğimi ve çok faydalı olacağımı söylememi istedi." diyen S.A, şunları kaydetti:                 
"Ben de bunları söyledim. Telefonda konuştuğum başçavuş, özellikle uyuşturucu dosyalarında Kürtçe bilen personel sıkıntısı yaşadıklarını durumu alay komutanına bildiriceğini söyledi. Teknik kısımda dinleme yapan personel olarak göreve başladım. Mustafa ile bana verdiği telefon vasıtasıyla haftada 1-2 defa buluşuyorduk. Benim görev yerimin kendileri için çok kritik olduğunu belirtti. Görevimin, devletin bekasını ilgilendiren ciddi suçlar ve siyasilerle ilgili dosyalarda bir görüşme tespit edersem o görüşmelerin zaman aralığını ve görüşmeyi yapan şahısların kimlik bilgilerini söylemek olduğunu bana iletti. Bunun nedenini sorduğumda bu tür görüşmelerin sümen altı edildiğini, dinlemeyi yapan personelin başının belaya girmesinden korkarak savcılara olayın intikal ettirmeyeceğini ve bu nedenle önemli suçlarla ilgili gereğinin yapılmadığını ifade etti."               

''4 TELEFON NUMARASI VERİP, YASAL KILIFINA UYDURARAK DİNLEMEMİ İSTEDİLER''

Görev yaptığı kısmın sorumlusunun, yapılan görevin çok ciddi olduğunu, gizliği ihlal edecek hareketlerin ciddi hukuki sorumluluk doğrucağını söyleyerek herkesi uyardığını ifade eden S.A, "Ben de bunun üzerine bildiklerimi Mustafa ile paylaşmamayı kafama koydum. 17 Aralık 2013'ten bir ay önce Mustafa bana 4 tane telefon numarası verdi. Bu numaraları bir şekilde yasal kılıfına uydurarak dinlemem gerektiğini söyledi. Ben bu numaraların son 4 hanesini ezberledim. Sistemde sorgusunu dahi hukuki sorumluluktan korktuğum için yapmadım. Bu nedenle numaraların kime ait olduğunu bilmiyorum" dedi.   

''17 ARALIK'TA BÜTÜN YASAL DİNLEME İÞLEMLERİNİ SONLANDIRDIK''     

"Niyetim o numaralar yaptığım mevcut yasal dinleme kapsamında herhangi bir telefon numarasıyla irtibat kurarsa ve içinde suç unsuru da varsa tapesini çözüp tim komutanına vermekti." diyen S.A, "Ancak böyle bir konuşmaya denk gelmedim. Zaten bir ay sonra 17 Aralık günü biz bütün yasal dinleme işlemlerini sonlandırdık. Yalnızca terörle ilgili önleme dinlemesi yaptık. Bu işlem için de Ankara'dan karar alınmıştı. 17 Aralık'tan sonra da ben Mustafa ile bir defa görüştüm. Bu görüşmede bana verdiği telefonu geri aldı ve bana riskli bir dönemde olduklarını bu şekilde görüşmenin uygun olmayacağını söyledi. Zaten ben 2013 yılı Nisan ayında onların bulacağı biriyle değil de sevdiğim kızla evlendiğim için uzun süredir bana soğuk davranıyordu. Fakat yine de benden vazgeçmiş değildi" ifadesini kullandı.               

''ERBAKAN DÖNEMİNDEN BU YANA AK PARTİ BİZE SICAK BAKMIYOR''

FETÖ/PDY'nin görevlendirdiği Mustafa ile 17 Aralık süreci hakkında görüşme yaptıklarını kaydeden S.A, şunları dile getirdi:                 
"Benden, 17 Aralık sonrası yaptığımız görüşmede bu mevzuları kimseyle tartışmamamı, kimin haklı, kimin haksız olduğu konusunda fikrim olmadığını söylememi istedi. Telefonu aldıktan sonra iki kez daha evime geldi. Mustafa evime geldiğinde soruşturmaların darbe girişimi olmadığını, Erbakan döneminden bu yana AK Parti hükümetinin kendilerine sıcak bakmadığını, sırf ülkede iyi şeyler olsun diye AK Parti ile yakın durduklarını, bakanların yolsuzluklarını uzun süredir bildiklerini ve bunu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a ilettiklerini ve 17 Aralık sürecinden önce de eski bakanlar Kürşat Tüzmen, Kemal Unakıtan'ın yolsuzluğa bulaştığını ilettiklerini, bu nedenle bu iki bakanın görevden alındığını, fakat 17 Aralık 2013'te ortaya çıkan yolsuzluklara Başbakan Erdoğan ve ailesi de bulaştığı için bu konuda herhangi bir işlem yapmadığını, bunun üzerine savcıların yetimin hakkını korumak için her şeyi göze alarak bu operasyonu gerçekleştirdiğini söyledi. Bu konuları kimseyle tartışmamamı bana söyledi. Bu konuşma 17 Aralık darbe girişimi sürecinden kısa bir süre sonra benim cemaat hakkımdaki fikirlerim değişmesin diye yapıldı. Ben bunu şimdi anlıyorum."               

''TELEFONUMDAKİ MESAJLAR 2-3 SANİYEDE KENDİLİĞİNDEN SİLİNİYORDU''

Paralel devlet yapılanmasının gerçek yüzünü görmemesi için kendisini yanlış fikirlerle doldurduklarını belirten S.A, ifadesinde şöyle dedi:                "Mustafa'nın ikinci kez evime gelişi tayinim Hakkari'ye çıkmadan hemen önceydi. Yanında Ömer diye biriyle geldi. Benimle Van'da ilgilenecek kişinin Ömer olduğunu söyledi ve bizi tanıştırdı. Bana açık öğretim ve üniversite sınavlarına başvurmamı ve sınav bahanesiyle sık sık Van'a gelmemi Ömer isimli şahıs söyledi. Van'a ilk geldiğimde beni Ömer karşıladı. Benim telefonuma bir program yükledi. Bu programda iki telefon birbirine yaklaştığında birbirini algılayan ve bir arama tuşunun belirdiği bir ekran çıkıyordu. Arama tuşuna basınca benim telefonumda bir kod belirdi. Ben 'ok' tuşuna basınca mesajlaşma bölümü açılıyordu. Mesajlar okunduktan 2-3 saniye sonra kendiliğinden siliniyordu. Programa da bir şifre ile giriliyordu. Bana Van'da bu şekilde haberleşeceğimizi söyledi. Programda telefonlar yan yana gelip bir kere eşleştikten sonra bir yerden mesajlaşma imkanı veriyordu. Fakat benim akıllı telefonum çok iyi olmadığı için Hakkari'ye giderken format attım. Programı unutmuştum. Zaten 17 Aralık darbe girişimi sürecinden sonra paralel yapının gerçek yüzünü görmeye başlamış ve benden geçmişte istenen illegal talepler nedeniyle kendilerine bağlı hakim savcıları organize ederek gerçekten Türkiye Cumhuriyeti'nin meşru ve tek hükümetine karşı darbe girişiminde bulunmalarına ciddi şekilde ihtimal verir olmuştum. Bu olaydan sonra hiçbir şekilde onlarla irtibat kurmadım. Sadece bundan yaklaşık 2 ay önce eşimin telefonundan yabancı bir numara aradı ve benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben telefonu aldığımda sesinden Ömer olduğunu anladım ve kendisiyle görüşmek istemediğimi söyleyerek yüzüne kapattım."             

''ÇOK PİÞMANIM''

"Ben daha önce bu konuyu adli mercilere bildirmek istedim. Ancak dosyaya bakacak savcının FETÖ/PDY'nin bir üyesi olabileceği ve başımı belaya sokabileceği düşüncesiyle fikrimden vazgeçtim." ifadesini kullanan S.A, "Ancak 15 Temmuz 2016 gecesi milletin silahıyla milletin kendisini şehit edecek kadar gözü dönmüş bir yapı olduğunu tüm milletimizle birlikte görünce durumu komutanıma aktardım." dedi.               

FETÖ/PDY ile irtibatından dolayı çok pişman olduğunu belirten S.A, şunları kaydetti:                 
"FETÖ/PDY yıllar yılı başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün milletimizi kandırmış olan sinsi bir yapılanmadır. Benim bu yapının içerisinde bulunduğum dönemde herkesin malumu olduğu gibi neredeyse AK Parti ve hükümetimizle eşdeğer tutuluyordu. Her görüşten insanlar ve medya kuruluşları Türkçe Olimpiyatları'na methiyeler diziyordu. Zaten 2002 yılından 2013 yılına kadar sadece iki kez hukuka aykırı iş yaptıklarına şahit oldum. Görünüşte hepsi benimle aynı inancı paylaşan, benim gibi mütedeyyin ve ülkesine faydalı olmaya çalışan insanlardı. İllegal taleplerine de kendilerince bir gerekçe bularak beni de ikna etmişlerdi. Fakat 15 Temmuz 2016'da genç, yaşlı, kadın, erkek ayırt etmeksizin gafil avladıkları milletimize silah sıkacak, hedef gözetmeksizin bombalayacak kadar gözü dönmüş caniler olduklarını tüm milletimiz görmüştür. Yaşanan hadiseler dünyada itibarımızı sarstığı gibi tüm vicdanları derinden yaralamıştır. Ben de vicdanen rahatsız olarak bildiklerimi paylaşmak istedim. FETÖ/PDY ile olan irtibatım için çok pişmanım. Benden istedikleri hukuka aykırı eylemleri şu veya bu şekilde hiç gerçekleştirmedim."       

http://www.hurriyet.com.tr/bir-astsubayin-itiraflari-40176169 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

'Ürkütücü' albay da ordudan atıldı! İşte ihraç edilenler

Hürriyet Haber
31 Temmuz 2016 - 11:14Son Güncelleme : 31 Temmuz 2016 - 12:51
'Ürkütücü' albay da ordudan atıldı! İşte ihraç edilenler



Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü'ne bağlı 1389 askeri personel TSK'dan ihraç edildi. İhraç edilenler arasında Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın 'ürkütücü' dediği isim Albay Fırat Alakuş da var.

Resmi Gazete'de yayımlanan kararnameye göre askeri okullar kapatılırken, bin 196'sı Jandarma Genel Komutanlığı'nda olmak üzere bin 389 asker Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ihraç edildi.

ÖZEL KUVVETLERDE 100'DEN FAZLA İHRAÇ             

Resmi Gazete'de TSK ile bağı kesilen askeri personelin listesine de yer verildi. Buna göre, ihraç edilenlerin arasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başyaveri Albay Ali Yazıcı, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar'ın emir subayı Yarbay Levent Türkkan, başdanışmanı Albay Orhan Yıkılkan, eski özel kalem müdürü Albay Ramazan Gözel ile özel kalem müdürü Yarbay Hüseyin Hakan Öcal, Milli Savunma Bakanı Fikri Işık'ın özel kalem müdürü Albay Tevfik Gök, eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi'nin özel kalem müdürü Kurmay Albay Erkan Öktem, Albay Fırat Alakuş da yer aldı. Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığından ise 100'ün üzerinde subay ve astsubay ihraç edildi.     

JANDARMADA 9 GENERAL... CELEPOĞLU DA LİSTEDE

Jandarma Genel Komutanlığından ise 9'u general olmak üzere subay ve astsubayların bulunduğu 1196 personelin Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilişiği kesildi. Bu personelin arasına Aydın Jandarma Bölge Komutanı Tümgeneral Murat Kırkaya, Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş, Jandarma Okullar Komutanı Tuğgeneral Sadık Köroğlu, Çakırsöğüt Jandarma Komando Tugay Komutanı Tuğgeneral Ali Osman Gürcan da yer aldı. Adana'da durdurulan mühimmat yüklü MİT tırları soruşturması kapsamında tutuklanan eski Adana Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Hamza Celepoğlu da ihraç edilen personel arasında yer aldı.

ASKERİ ATEÞELER DE ATILDI

Jandarma Genel Komutanlığından ihraç edilenlerin arasında askeri ataşeler de yer aldı. Buna göre Astana Askeri Ataşesi Jandarma Kurmay Albay Musa Deliçay, Lizbon Askeri Ataşesi Kurmay Albay Necip Akkoyun ile Kurmay Albay Bahadır Yalçın, Santiago Askeri Ataşesi Kurmay Albay Ramazan Rıza Barut, Gambiya Askeri Danışmanı Kurmay Albay İsmail Özcan, Cezayir Askeri Ateşeliğinden Kurmay Albay Þemsettin Eray, Taşkent Askeri Ataşesi Kurmay Yarbay Burçin Büyükikiz, Abuja Asker Ataşesi Kurmay Albay Sadık Gök Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edildi. Daha önce çıkarılan "Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kararname"ye göre de milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fetullahçı Terör Örgütü'ne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı olan Kara Kuvvetleri Komutanlığında 87 general, 726 subay, 256 astsubay, Deniz Kuvvetleri Komutanlığında 32 amiral, 59 subay, 63 astsubay, Hava Kuvvetleri Komutanlığında 30 general, 314 subay, 117 astsubay olmak üzere bin 684 asker, TSK'dan çıkarılmıştı.



Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başyaveri Ali Yazıcı da ordudan atılan isimler arasında.

AKAR'IN ÜRKÜTÜCÜ DEDİĞİ İSİM

Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ın ifadesinde Albay Fırat Alakuş için şu sözler yer almıştı: "Bir müddet sonra gidiyoruz deyip beni aldılar. Kapıdan çıktığımda tam taçhizatlı, kafasında çelik miğfer ve silahlı bir şekilde, ürkütücü bir yüz ifadesi ile karşıma çıkan asker şahıs dikkatimi çekti. Sonradan bu kişinin Kurmay Albay Fırat Alakuş olduğunu öğrendim"



Albay Fırat Alakuş'un, Özel Kuvvetler Komutanı Tümgeneral Zekai Aksakallı'nın istememesine rağmen ataması yapıldığı iddia edilmişti.

SİLAH VE PİLOT LİSANSLARI İPTAL EDİLİYOR

Söz konusu personelin askeri rütbeleri ve memuriyetleri, mahkumiyet kararı aranmaksızın alınacak. Bunlar yeniden TSK ve Jandarma Genel Komutanlığına kabul edilmeyecek, kamu hizmetinde istihdam olmayacak. İhraç edilen personelin uhdesindeki her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim, denetim kurulu, tasfiye kurul üyelikleriyle benzer görevleri de sona erdirilecek. Söz konusu askeri personelin silah ruhsatlarıyla pilot lisansları da iptal edilecek. Oturdukları kamu konutlarından 15 gün içinde tahliye edilecek bu personel, özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı da olamayacak.


ERMİÞ REHİN ALAN ÇIKMIÞTI

Darbe girişimi sırasında tutuklanan isimlerden biri de Konya Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Timurcan Ermiş olmuştu. Ermiş, ifadesinde "Darbe girişiminden önceden haberdar olmadığını savunmuş, "Pişman olmuş ama gecikmiştim" demişti. Ancak Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Galip Mendi'yi kaçıran ismin Ermiş olduğu ortaya çıktı.

http://www.hurriyet.com.tr/tskda-ikinci-ihrac-dalgasi-40176761 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

İncirlik Üssü'ne giriş çıkışlar yasaklandı

İHA
31 Temmuz 2016 - 01:03Son Güncelleme : 31 Temmuz 2016 - 10:26
İncirlik Üssü'ne giriş çıkışlar yasaklandı



Adana'da yeni bir darbe girişimi ihtimaline karşı stratejik noktalarda önlem alınırken İncirlik 10. Tanker Üs Komutanlığı'na giriş ve çıkışlar ikinci bir emre kadar yasaklandı.

Adana Emniyet Müdürlüğü Fetullahçı Terör Örgütü mensuplarının 15 Temmuz 2016 tarihindeki gibi darbe girişiminde bulunacağı istihbaratını aldı. Polis hemen o gecede olduğu gibi teyakkuza geçerek bütün polisleri göreve çağırdı.

Saat 23.00 sıralarında yaklaşık 7 bin polis görev başına gelerek Adana Emniyet Müdürlüğü, Adana Valiliği, Adana Havalimanı, Kürkçüler Cezaevi önünde önlem aldı. Önlemlerin yanı sıra polis darbe girişimine karşılık Adana'da askeri birliklerin önüne de çevik kuvvet, terörle mücadele polislerini gönderip, zırhlı araç ve TOMA'larla önlem aldı.

Eski 10. Tanker Üs Komutanı Bekir Ercan Van'ın darbe üssü olarak kullandığı 10 Tanker Üs Komutanlığı bütün giriş çıkışlarında da polis olağanüstü önlemler aldı. 5 TOMA üssün önüne gelirken, çevik kuvvet ve terörle mücadele polisleri uzun namlulu silahlarla giriş ve çıkışlarda beklemeye başladı. Polis ayrıca üsse ikinci bir emre kadar giriş ve çıkışları yasakladı. Dışarıdan üsse girmek isteyen içeri alınmazken, içeriden çıkmaya çalışanlarda dışarı çıkartılmıyor. İncirlik Üssü'nde lojmanda kalan vatandaşlar üsse girmek için geldi ancak polis içeri almadı. İncirlik Üssü'ne giriş ve çıkışların tehlike geçene kadar devam edeceği öğrenildi.

ABD GENELKURMAY BAÞKANI İNCİRLİK'E GELİYOR

Öte yandan, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph Dunford bugün Türkiye'ye geliyor. Dunford, ziyaret kapsamında Ankara'da ikili temaslarda bulunacağı ve İncirlik Üssü'ndeki Amerikan askerlerini ziyaret edeceği bildirildi.

http://www.hurriyet.com.tr/incirlik-ussune-giris-cikislar-yasaklandi-40176636 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com

FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra

Polislikten atıldı, Gülen Cemaati'nin içyüzü hakkında ilk kitabı o yazdı. İşsiz kaldı, arabası kundaklandı, ölüm tehditleri aldı. Yıllardır inzivada, denizde yaşayan Zübeyir Kındıra ile gizli bir lokasyonda buluştuk.
Çınar OSKAY- Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU
30 Temmuz 2016 - 10:00:00
FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Bu yazıyı cumartesi sabah 05.00'te Dalaman'da bir otelde yazıyorum.
Zübeyir Kındıra ise bir ambulansla hastaneye götürülüyor. Bütün günü birlikte Akbük'te geçirdik, teknesiyle dolaştık, röportaj yaptık. Tehditler yüzünden sık sık yer değiştiriyordu. Yerini gizliyordu. Gece yarısı İsmail Saymaz aradı: "Zübeyir'e saldırmışlar!" Elim ayağıma dolandı, aradım, ulaşamadım. Çok şükür, bir süre sonra döndü. 5 kişi teknesini basmış, tekme tokat girişmiş. "Öldürelim mi reis" diye bağırıyorlarmış. Bir şekilde teknesiyle açılıp kaçabilmiş. Karaya dönmesi saatler sürdü. Ambulanstayken konuşacak halde değildi. Bu yazıyı yazmak benim için zor, umarım pazar günü beraber okuyacağız. Kafasının dikine giden, müthiş zeki, cesur bir insan... Ve sıkı bir gazeteci... Polislikten atıldıktan sonra Gülen Cemaati'nin içyüzünü bir kitapta ilk kez yazan kişi...
İşte bu aşağılık saldırıdan birkaç saat önce söyledikleri...



Neden burada, ıssız bir koydasınız?

13 yaşımdan beri bu ülkeye hizmet ediyorum. Dokuz kitap yazdım. Benim de bir hayatım var ve yaşamak istiyorum. Köpeğimle beraber teknedeyim. E bir de Fethullah Gülen örgütünün şikâyetleri yüzünden yazdırmadılar bana.

Nasıl yazdırmadılar?

Bizzat bakan göndererek. Bugün onlara 'ahmak' diyebiliriz. Beni işten attırdılar. Para kazanma imkânı bulamadım. Tekne aldım, yelken öğretmenliği ve mavi tur yapıyorum.

Neden nerede olduğunuzu gizli tutmamı istediniz? Tehdit mi alıyorsunuz?

Defalarca aldım ama MİT'ten bir arkadaş yakın zamanda tehdidin kalktığını söyledi.

Kim tehdit etti sizi?

Bir arkadaşım bir gün Ankara Swissotel'de bana Cemaat'le uzlaşıp uzlaşmayacağımı sordu. "Önce birkaç soruma cevap vermeleri gerekir" karşılığını verdim.



FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Ne gibi?

Niye böyle bir örgüt kuruyorlar? Neden ülkenin canına okuyorlar, gibi. Bana "Böyle devam edersen iyi olmayacak. Bence Ankara'dan uzaklaş, yoksa canına kastedebilirler" dedi. "Sen bana arkadaş olarak 'Çok keskinsin, dikkat et' mi diyorsun, yoksa bir bilgiye dayanarak beni uyarıyor musun" diye sordum. "İkincisi" diye yanıtladı.

İlk siz mi yazdınız Cemaat'i?

Türkiye'de kitap olarak ilk yazan kişi benim. Fethullah Gülen davasında delil olarak kullanıldı. Meclis tutanaklarına yansıdı. Kitabın ismindeki 'cop' aynı zamanda İngilizce 'polis' demek. Bu da Emniyet Teşkilatı içinde literatüre geçti.

Nasıl başladı bu iş, ne zaman polis oldunuz?

Gaziantepliyim, babam şofördü. Orta halli bir aileden geliyorum. Polis Koleji sınavına 10 bin kişi girdi, 158 kişi alındı. Bu ülkenin zeki çocuklarıydı. Üçüncü sınıfta sicilim bozuldu. Sınıf komiserleri, Cemaat'in elemanları 1984'te hesabımı kestiler.

Yani 1980'lerin ortasında bile polis okulları Cemaat'in elindeydi...

Evet. Þimdi Erdoğan "buradan Cemaatçi geliyor, engelleyemiyoruz" diye kapattı hepsini.  1979'da ilk girdiğimde sağ-sol gibi bir ayrışma vardı. Bir grup vardı, 'Işıkçılar', 'Nurcular' diyorlardı. Sonra Gülen Hareketi oldu. Yeni gelen zeki, fakir çocukları "hadi gel hemşerim" diye bir yerlere götürüyorlardı. Işık Evleri'ne... Bunlara 'şarj evleri' diyordu Fethullah Gülen. Beyinleri yıkanıyordu. Kitaplar, risaleler okuyorlar, o evde yemekler yeniyor. Abiler var. Bu çocukları koruyup kolluyor, cebine iki kuruş harçlık veriyorlardı.



ÇİÇEKLE, BÖCEKLE KONUÞUYORLAR

FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Yoksul, gariban çocuklar hep...

Tabii. Ankara'yı bilmiyor. Hafta sonu izne çıkmış, nereye gideceğini bilmiyor. İşte 'abi'si geliyor, götürüyor şarj evine. Zaten babası namaz kılan hacı amca, annesi başörtülü bir teyze... Dini duygularını sömürerek Cemaat'e bağlıyorlardı. Bir süre sonra bunların evliliklerine, içtiği içkiye, giydiği kıyafete kadar her şeyi belirliyorlardı. Sonra da teslim olmuş çocukları sınıf komiserleri himayesine alıyordu. Bizim gibi adamları da attılar okuldan.

Nasıl insanlardı?

Bunlar da Mars'tan gelmiyor ki! İçlerinde iyi, yumuşak huylu insanlar vardı. Bazıları din adına iyi bir şey yapıyorum diye düşünmüş olabilir. Ama bir polis koleji öğrencisi dine hizmet edecek diye bir şey yoktur. Mesleki, hukuki bilgiler vermeleri gerekir.

İlginç anılarınız var. Çiçeğe besmele çektirenler gibi...

Böyle oluyorlardı. O İsmail ilk geldiğinde böyle değildi ki. Bizim gibi birisiydi. Köyden gelmiş, okuyacak ama bunu aldılar. Dinden başka bir şeyle ilgilenmez oldu. Çiçekle konuşuyor, böcekle konuşuyor. Kadın hocaların yüzüne bakamaz, elini sıkmaz. Dışarda kızları görmemek için şapkalarıyla gözlerini örterlerdi. Ama bu mutaassıplığı aşılayan abiler kızlarla çıkardı. Kapalı kapılar arkasında neler olurdu...

Korkutuyorlar mıydı çocukları?

Bir tanesi çocuğun birine diyor ki: "Dün akşam seni uyurken gördüm. Hemen yanında Rus cini vardı!" Herhalde komünist cin! Böyle şeyler söylüyorlardı. Cinler, periler, hurafeler... Her türlü hile var bunlarda.

Peki tüm bunlar olurken bu okullardaki müfredat, hocalar filan etkisiz mi kaldı?

60 yıldır bu ülkede doğru dürüst bir sol iktidar olmadı. Menderes ile başlayan, din, muhafazakârlık eksenli iktidarlar vardır. Özal'ı, Erbakan'ı, Demirel'i, Çiller'i, hepsi...  Oy tabanınız böyleyse siz de bu okullarda muhafazakâr çocuklar yetişsin istersiniz, olan bitene yol verirsiniz... Okul yönetimi ne yapsın? Bir tane müdür atamışsınız. Normal eğitim sürsün istiyor. Ama akşam yatakhanede ne konuşulduğunu nereden bilsin? Ben şikâyet ettim. 13-14 yaşında çocuğun şikâyetinden ne olsun? O şarj evini bile bulamayız.



DİNLE İLGİLERİ YOK

FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Işık Evleri'nde anlattıklarınız, 'Işık Süvarileri' vs. gerçekten de Haşhaşi efsanelerini andırıyor...

Hasan Sabbah uyuşturucu verip, kızların koynuna sokup, Cennet'e götürüp getiririm diye kandırıyordu. Þimdi kandırma yöntemleri farklı. 13-14 yaşında girmiş, memur olarak çıkacak. Nereye gideceğini düşünüyor. Kars Kağızman'ı mı çekeceğim, İstanbul'u mu çekeceğim... Bir abi diyor ki: "Sen bizdensin, merak etme. Seni İstanbul'a veriyoruz. İstanbul Terör'ün başına vereceğim." Þimdi kime borçlu bu adam? Cemaat'e... Haşhaşi'nin afyonunu yuttu. Diğer Cemaatçileri korur mu korumaz mı? Benim istediğim atamayı yapacaksın dedi, yapar mı yapmaz mı?

Peki din, şeriat kurmak filan fasa fiso mu?

Ne dini? Dinle filan ilgileri yok. Para ve güç elde etmek, nemalanmak... Aptal bir nesil yetişsin, bana bağlı olsun, ben bu ülkeyi yöneteyim... Arkasında da emperyalistler... Bunun çok emaresi var. Aşağıdaki adamların 'rakı içilmesin, kızlar baldır bacak gezmesin' gibi dertleri olabilir. Ama yukarıdaki mütevelli heyetinin yoktur.



FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



ARKASINDAKİ GÜÇ BENCE CIA

Nasıl gizliyorlardı kendilerini?

Zaman zaman operasyonlar yapıldı, listeleri hazırlandı. Duyuyorduk Fethullah Gülen'den hemen talimat geldiğini: Karılarınızın başını açın. Sosyal ortamlara gidin. 10 Nisan polis gecesine gidin, orada rakı için. Rakı içemiyorsanız susuz içiyorum deyip su doldurun. Diskoda dans eder gibi oynayın... Böyle taktikler uygulandı. İlerleyemiyorsanız yerinizde sayın, hatta biraz geri çekilin...

Neden Süleymancılar ya da Nakşibendiler değil de Gülenciler böyle güçlendi?

Çünkü bence bunların arkasında birileri var. İlkokul mezunu, vaizlik sınavını bile geçemeyen bir adamın bütün bu operasyonları yapabilecek kapasitede olduğuna inanıyor musun? Arkasında bilimsel organizasyonu yapan bir güç var. O güç de CIA bence. Moon Tarikatı'nın teşkilatlanma şemasının hemen hemen aynısıdır. O da bir dini örgütlenme.

Cumhurbaşkanı'nın damadı Berat Albayrak "30 yıldır tanıdığım, benim IQ'mden çok daha yüksek IQ'lü insanlar var" dedi. Gerçekten zeki adamlar mıydı?

Evet. 10 bin kişi giriyor, 158'i kazandı. Ayrıca zeki çocukları arayıp buluyorlardı.

Kendilerini Hazreti Muhammet ve çevresindekilerden sonra gelen 'İkinci İlkler' olarak görüyorlarmış. Buna şahit oldunuz mu?

Tabii. 'Mehdi' diyorlar, tapıyorlardı. 'Hocaefendi' denince ayağa kalkan bakan gördüm.

Atatürk'e, Cumhuriyet'e bakışları nasıldı?

Sevmezler, hakaret ederler. Bunu televizyonda anlattım. Cemaatçiler bana dava açtı; Atatürk'e hakaret ettiğim gerekçesiyle! Kanun böyle, yayın yoluyla tekrarlamak da suç. Çıktım mahkemeye, savcı okudu: Beton Mustafa demişsin vs... "Evet efendim" dedim, "Ben suçluyum. Bana bir ceza verecekseniz kendinize de verin. Siz de tekrar ettiniz az önce! Kamuya açık iddianameye de koydunuz." Beraat ettim. Benim gibi bir Atatürkçüye! Can damarımdan vurmaya çalışıyorlar. Bu davayı  açan  Bursa  Emniyet  Müdürü dün tutuklandı.



HEP GÖZ YUMULDU

FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Yolda Cemaat'ten ayrılmak isteyen oldu mu? Onları rahat bıraktılar mı?

Asla bırakmazlar. Hesap sorarlar. Rafet Yılmaz isimli bir polis vardı. Cemaat'te nemalandı fakat bir kıza âşık oldu. Başı açıktı. "Bununla evleneceğim" dedi. "Hayır" dediler, "Þu kızla evleneceksin".

İnsanların kimle evleneceğini belirliyorlar mı?

Tabii, başörtülü, Cemaat mensubu... Ramazan Akyürek'i de böyle bağladılar. Evlenince tamamen değişti.

Okulda şiddet uygulayan sert kişileri anlatıyorsunuz. Sonraları tarz değiştiriyorlar, daha güleryüzlü, çağdaş insanlar oluyorlar.

Kurmay sınıfı, yani üst düzey emniyet müdürü, vali, yargıç elbette zeki, okuyan yazan insanlar. Artık bağnaz dincilik bitiyor, Cemaat bağlılığı kalıyor. İstihbarat başkanı olmuş, Anayasa Mahkemesi üyesi, milletvekili olmuş... Ama Cemaat'in felsefesi: Cahil güruh, akıllı kurmay sınıf ve her söylediğini yapacak bütün ekip...

Poliste örgütlenmeleri nispeten kolay mı oldu? Neden Türk Silahlı Kuvvetleri'ne sızmaları daha zordu?

Çünkü polis siyasi iktidara çok bağlıdır. İlki Oğuzhan Asiltürk'ün İçişleri Bakanlığı yaptığı zamandır. O zamandan beri göz yumuldu, korundular...

ASIL ECEVİT KANDIRILDI

Kamuoyunun kişiliğinden şüphe etmeyeceği, sol eğilimli Bülent Ecevit'in bile çok iyi ilişkileri olmuş. Nasıl oluyor?

Cumhurbaşkanı "Kandırıldık" diyor ya... Eğer birisi kandırılmışsa o Bülent Ecevit'tir. Yurtdışındaki okulları Türk kültürünü yaydığı, Türkçe eğitim verdiği için sevdi. Bunun iyi bir organizasyon olduğunu düşünüyordu. Gerçi sonra gördük, önce Özbekistan sonra Rusya bunları kapattı. Amerikan casusları var diye... Ecevit bunu göremedi.

Söyleyen de söylemiş. Başbakanlık Sivil Çalışma Grubu yıllar önce "Kalkışma yapacaklar. Þeyh Sait isyanından daha ağır sonuçları olacak" diye uyarmış.

Polisin en kritik birimindeki arkadaşlarım da "Biz yapacaklarını biliyorduk ama ne zaman yapacaklarını bilmiyorduk" diyor.



FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra



Gülen'e göre "Her şey kung fu, tekvando gibi bir oyundur. Yani her zaman insanın hasmını bir yumruk vurup yere yıkması şeklinde değildir. Bazen hasmından kaçmak bile bir manevradır. Kuvvet dengesi yoksa kuvvete başvurmayın. Çok iyi planlayacak, ona göre yürüyeceksiniz..." Bu kadar stratejik bakan bir adam, 35 yıl sonra bu kadar başarısız kamikaze operasyonu neden yaptı?

Bu iktidardan rahatsız kanatların kendilerine destek vereceklerini düşündüler. Ve artık mecbur kaldılar. Recep Tayyip Erdoğan kinlendi. Onun mahremine kadar giren bu Cemaat kendini geri dönülmez bir kavgaya soktu. Erdoğan ölümüne kavga ediyor. Öyle yerlerde vurdu ki Cemaat'i... Vurabilir çünkü atamaları kendileri yaptı. O listeler de duruyor.

Eskiden her sabah İstiklal Marşı, Andımız okumak, Kemalist ideolojinin bazı katı unsurları eleştirilirdi. Bunlar bir harç mıydı toplumu iyi kötü ayakta tutan? Bize illa böyle bir harç mı gerekiyor?

Eğitim durumu düşük olan toplumlarda birtakım harçlara ihtiyaç vardır. Bizde Atatürk milliyetçiliği, Andımız, 10. Yıl Marşımız, bayrağımız, ülkemizin şanlı tarihi filan, bunlardır... Andımız olmasa da olur, o düzeye gelmişsinizdir, demokratikleşmişsinizdir, çok da önemli değildir... Ama onu kaldırıp yerine 8 yaşında başörtülü kızlar getirirseniz, okul açmayıp sürekli cami açarsanız daha iyi bir yola girmiş sayılmazsınız.


CEMAAT BİTTİ DİYEMEM

Beli kırıldı mı Cemaat'in?

Kırıldı ama bitti diyemem. Cemaat'in iç çatışmalarında ayrışanlar bugün Cemaat mensuplarının boşalttığı yerlere başka adlar altında, Okuyucu, Menzilci, Yazıcı olarak geliyorlar.

Kimler?

Hanefi Avcı'lar, Sabri Uzun'lar, Emin Arslan'lar... Bu Cemaat'in üyesi değil miydi?

Hanefi Avcı, Sabri Uzun, Cemaat'le korkusuzca mücadele etmiş, hapis yatmış isimler değil mi?

Hanefi Avcı bu mesleğin en parlak adamlarından biri değil mi? En kritik görevlerde bulunmadı mı?  Bu Cemaatçilerin kim olduğunu biliyor mu bilmiyor mu? Biliyor. Peki (Haliç'teki) Simonlar'ı yazana kadar herhangi bir açıklama yaptı mı? Tepki koydu mu? Ben kendisine sordum "Hepsini sen kollamadın mı?" diye. "Evet" dedi. Sabri Uzun da... Bunlar bir ekip. Kemalettin Özdemir, Cemaat'in tüm Türkiye'deki polis imamıydı. Sivildir, öğretmendir. Yıllar içerisinde çok güçlendi. Kaçakçılık, Organize, Narkotik, İstihbarat, İzmir, Ankara müdürü gibi bir ekipleri vardı. Özdemir Cemaat'in içinde çok güçlenince "Hocaefendi çok yaşlandı, ardılını söylesin bize" diyor. Kendisinin olacağını sanıyor, diğer adaylar zayıf çünkü. Hoca küplere biniyor. "Kopartın kellesini" emrini veriyor. Kemalettin'i alıyor, yerine birini atıyorlar: Osman Hamdi Özdil, yani Kozanlı Ömer, bilirsiniz... Demin bahsettiğim ekip bundan rahatsız oluyor.

İTİRAF EDEN İSİM KEMALETTİN ÖZDEMİR

Çok çarpıcı bir iddia...

Anadolu Ajansı haberi var: Gürsel Aktepe, 15 Temmuz'a karışan eski İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı... Tanıdığım, bildiğim Fethullahçılar derken bu isimlerin hepsini saydı. Ben Hanefi'ye de, Sabri'ye de (Uzun),  Emin Arslan'a da "Sizsiniz, siz yaptınız" dedim. "Evet, bilmiyorduk bu kadar olacaklarını" dediler. Bir Cemaat yemeğinde Kemalettin Özdemir -polis imamlığından ayrılmış ama hâlâ etkili- zehirleniyor ve çok korkuyor. Gidiyor MİT'te itirafçı oluyor. Ekibindeki isimlere "Bunlar beni öldürecekti, gereğini yapın" diyor. Kozanlı Ömer bir gün Amerika'ya gidiyor. Tak diye alıyor bunu Amerikan polisi. Alıyorlar çantasını. Bütün Cemaat belgeleri, operasyonlar, devletin gizli belgeleri...

FBI'a kim sattı?

Bu, CIA'e geçiyor; CIA de bizim Polis İstihbarat'a gönderiyor. Polis İstihbarat'ın başında Kozanlı'ya bağlı Recep Güven var, şu anda firarda. Recep "Abi, sen ne yaptın, bizi deşifre ettin" diye konuşuyor. Kozanlı "Bana operasyon yapıldı, bu normal bir arama olamaz" diye yanıtlıyor. "Bizi FBI'a kim sattı?" diye düşünüyorlar. Bir araştırıyorlar ki Emin Arslan kısa süre önce Amerika'ya gitmiş, FBI'ın özel konuğu olarak... Hatta helikopterle New York'un üstünde eşiyle tur atmışlar. Bu fotoğrafları bana kendisi gösterdi. "Emin'in arkasında Hanefi var, Sabri var" sonucunu çıkarıyorlar. İntikam almaya karar veriyorlar. Önce Kayseri'den Ankara'ya tayin olan Orhan Özdemir'e ihaleye fesat karıştırdı diye müdahale ediyorlar, sonra Sabri Uzun'u görevden alıyorlar... Emin Arslan'ın -ki adam Narkotik'ten sorumlu Genel Müdür Yardımcısı- uyuşturucu baronuyla ilişkisini gösteren resimler yayımlıyorlar. Bunun üzerine ekip Eskişehir'de toplanıyor. Hanefi Avcı oranın emniyet müdürü, "Ben bir kitap yazmıştım anılarımı anlatan. Buraya Cemaat'i de yazayım, mesajlarımızı verelim orada" diyor. Gözdağı verecek. Tabii Cemaat "Yoook" diyor, "biz artık çok güçlüyüz..." Hanefi Avcı'nın da defterini düreceğiz düşüncesiyle Devrimci Karargâh'tan içeri atıyorlar.

KENDİNE BAĞLI OLANLARI BÜYÜTTÜ

En çok neye üzülüyorsunuz?

- İçinden çıktığım teşkilatın bu hale getirilmesine... Ama asıl üzüldüğüm başka... 13 yaşında çok iyi niyetlerle oraya gelen yüzlerce arkadaşım var. Cemaat hilelerle hurdalarla hepsinin posasını çıkarıp attı. Kendine bağlı olanları büyüttü. O gariban Anadolu çocukları ömürlerini kıyı köşe kasabalarda çürüyerek geçirdiler. Ne yiğitler, ne zeki çocuklar, bu ülkeye çok büyük hizmetler yapacak insanlar heba edildi. Ben en çok onlara üzülüyorum.



YEÞİL KARTI İPTAL EDİLDİĞİNDE REFERANS VERENLER CIA'İN ADAMLARIYDI

FETÖ'yü ilk kez yazan adam: Zübeyir Kındıra

CIA bağlantısından emin konuşuyorsunuz. Sizce Obama'sı, Dışişleri'yle bu iş ABD'nin bir politikası olabilir mi gerçekten?
Obama da sorarsa öğrenir, başkan çünkü. Alttaki 'bizim çocuklar' "Bizim burada kontrolümüz var" diyor olabilirler. Ilımlı İslam projesi, Yeşil Kuşak'la başlayan bir şey. 40 yıl önce gelmişler, bunu bulmuşlar. Türkiye de buna müsait. Bizim halkımıza "Müslümanım" de, bir ekmeği varsa yarısını böler, verir. Yeşil Kartı iptal edildiğinde referans verenler Graham Fuller gibi CIA'in adamlarıydı.

http://www.hurriyet.com.tr/fetoyu-ilk-kez-yazan-adam-zubeyir-kindira-40176083 Mesajı Paylaş
ADALETİN OLMADIĞI YERDE NE SAYGI KALIR, NE DE DÜZEN! ADALETİN OLMADIĞI YER YIKILMAYA MAHKUMDUR! DÜRÜSTLÜK BENİM KARAKTERİMDİR! BEN ŞEREFİM İÇİN YAŞAR, ŞEREFİM İÇİN ÖLÜRÜM. MUHTAÇ OLDUĞUM KUDRET DAMARLARIMDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR.
SKYWOLF...DefenceTurk.com


Paylaş whatsappPaylaş facebookPaylaş linkedinPaylaş twitterPaylaş myspacePaylaş redditPaylaş diggPaylaş stumblePaylaş technoratiPaylaş delicious
İçerik sağlayıcı paylaşım sitesi olarak hizmet veren Replikacep.com sitemizde 5651 sayılı kanunun 8. maddesine ve T.C.Knın 125. maddesine göre tüm üyelerimiz yaptıkları paylaşımlardan kendileri sorumludur.Replikacep.com hakkında yapılacak tüm hukuksal şikayetleri İletişim sayfamızdan bize bildirdikten en geç 3 (üç) iş günü içerisinde ilgili kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde tarafımızca incelenerek gereken işlemler yapılacak ve site yöneticilerimiz tarafından bilgi verilecektir.
Footer menü
Hakkımızda
Bize Ulaşın
Biz Kimiz
Hizmetlerimiz